başım ağrıyor. en son ne zaman uyuduğumu ve en son ne zaman uyandığımı hatırlamıyorum. duvardaki tozlu saate bakıyorum, iki saat önce olduğu gibi yine 3 ü çeyrek geçeyi gösteriyor. üzerinde tarih olmadığı için ne zamandır çalışmadığını anlayamıyorum. günde 2 kere doğru zamanı gösterdiği için mutlu olabileceğini düşünüyorum. saatin tozunu almaya yelteniyorum ama sonra üşenip vazgeçiyorum. duvarda birkaç tane örümcek ağı var, bir zamanlar beyaz badana yapılmış odamın duvarları örümcek ağlarını kamufle etmiş. bir an iyi ki beyaza boyatmışım bu duvarları diye düşünüyorum. fakat sonra beyaz boyanın üzerindeki şarap lekelerini görünce beyazın yanlış tercih olduğu sonucuna varıyorum. bir tane poster var duvarlardan birinde, neredeyse tüm duvarı kaplamış, üzerinde büyük hun imparatoru mete'nin bir tasviri var...sanırım atlas dergisinin bir hediyesi olsa gerek bu poster.rengi solmuş, ilk yapıldığında gri olduğu anlaşılan bir palto dikkatimi çekiyor..ne zamandır onu giymediğimi düşünüyorum, sonra birden o paltonun bana babamın bir hediyesi olduğunu hatırlıyorum...babamın öğrenciyken ankara'nın buz gibi ayazında meydanlarda giydiği paltosu...bir kaç saattir emre aydın söylüyor küçük odamda, birden ona ısındığımı hissediyorum...sigaramdan bir nefes çekip belirsiz bir yöne üflüyorum...büyüyüp, dağılan dumanı izliyorum, dumanın bana bir kız resmi çizmesini hayal ediyorum...ama bir kaç saniye sonra duman belirsizleşiyor...bir umutla bir nefes daha çekiyorum cigaradan ama yine hüsran var dumanın tasvirinde...çevreme anlamsız bakışlar fırlatıyorum ve gözüme daha önce hiç görmediğim ilginç nesneler takılıyor...ansızın bir şeyler parlıyor içimde ve yıllardır bu odada yaşamama rağmen yabancı gibi hissediyorum kendimi...ne hissettiğimi anlamaya çalışıyorum, ama hislerime tercüman olacak kelimeler çıkmıyor ciğerlerimden, birden bire yokluğu anlatacak kelimelerin daha keşfedilmediğini farkediyorum...geleceğe dair umudumun olmadığını anlıyorum ve bir umutla geçmişi zorluyorum ama bir süre sonra özleyecek bir şeyimin dahi olmadığını anlıyorum....
sözlüğe katılalı koskoca * 2 gün (48 saat-2880 dakika-172800 saniye) olmasına rağmen merhaba denilmediği için kendi başlığının yarım saattir anuna koyan yazardır. iyi de bizim gözümüzden ne istiyorsun kardeşim. başlığı zike zike bir hal oldun. burayı ne sanıyorsun ki merhaba denilsin, 5 çayları falan içilsin.burada kimsenin kimseden beklentisinin olmadığını bilmesi gereken yazar.''43 tane entry girmekle, o entrylerin 8-9 tanesini kendi başlığına 30 dakikada girmekle olmaz bu işler der'', kameralarımı antalya sahillerine çevirmem bile.
sen betonlar içinde
ben senin özleminde
sen yangınlar içinde
ben mazlumun türküsünde
aydınlığı aradım karanlıklar içinde
sen dünün hasretinde ben yarınların derdinde
sen bir yana ben bir yana dostlarımız bir yana
bölünsem de çözülsem de
başkaldırdım zamana...
sonunda inanılmaz bir ters köşeyle seyircinin ağzını açıkta bırakan, orjinal ismi saw olan filmdir. yine şaşırtıcı bir sonu olan 2.si de vardır ve öyle ki "acaba 3.sü de olur mu?" sorusunu akıllara getirir.
anlık karar değiştirmeleriyle, vazgeçmeleriyle akıllarda kalacak arkadaştır. kendince oluşturduğu bir çizgisi vardır. bu çizgi diğerlerine ilginç gelse de o ilginç olan bu çizgide ilerlemeye devam eder. peki bu kadar hızlı karar değiştirmenin, vazgeçmelerin bir pişmanlığı olmaz mı? hayret ediyorum ki bu adamda yapmadıklarından, vazgeçmişliklerinden pişman olur bir görüntü olmaz. bunu dile de getirmez. cesur kararlar alır. işinden, evinden, okulundan (evet bunlar çok önemli şeyler) vazgeçebilir. yarın yeni birşeyler bulur onlardan da vazgeçer. herkesçe yanlış sayılan işlerin onun için bir doğruluğu, doğru sayılan şeylerin ise onun için bir yanlışlığı vardır. çizgisi bellidir, özgürlüğe inanır, özgürce yaşar. ama onun özgürlük anlayışı kesinlikle çok sınırlıdır. bazen ayağına hiçbir türk erkeğinin reddedemeyeceği fırsatlar gelir, onları bile değerlendirmekten vazgeçer. sadece olduğu gibi görünür, göründüğü gibi olmak; olduğu gibi görünmesinin bir getirisidir.