tesadüfler vardır insanı umutlara onamak ve yamamak için. der ya kadim yazarlarımızda biri: " hayat iç içeliklerden ibarettir. tesadüf ile tevafuk aynı şey değildir" diye. içinde saklıdır anlamı, yaşamın ve başımıza gelenlerin ta içinde. bulmaktır, anlamaktır ya aslında mesele...
tevafuklar vardır, bazen bunu bulabilmek için sıkça tesadüflere benzetiriz kendisini. uygun olmak, uygun gelmek tesadüfle açıklanamaz, içinde fizikötesi şeyler, açıklanamaz bir takım gerçekler hep bulunur, bünyesine katar. hep yanılırız. doğrusunu da bulmak herkese kısmet olmaz. ama gerçekte tesadüf ile tevafuk aynı şey değildir.
hayatınızın uzun yıllarına mal olmuş üzüntü ya da içinde aslında çok şey barındırıp kozmopolitliğini açıklayamadığınız hal karşısında bir gün bir uzun yol seyahatinizde, yan koltuğunuzda oturan yol arkadaşınız, hiç ummadığınız bir insandan duyacaklarınız sanki hayatınızı özetler, size yol gösterir vaziyette olur.
" hayat iç içeliklerden ibarettir. tesadüf ile tevafuk aynı şey değildir." ve işte burada söz biter, düşünce başlar içe yolculuk etmeye dair.
efendim kafamı oldukça geniş bir zaman dilimine yayılan süre içinde meşgul eden bir konuya son noktayı uzun bir yolculuk seyahatinde karşılaştığım 82 yaşında bir büyük kadın son noktayı koydu. bana iki hikaye anlattı. sadece iki hikaye. içinde hem kendisi vardı, hem kendisi yoktu. yani öyle bir bütünleşmişlikle anlattı ki bu iki hikayeciği, her ikisinde de öznelerden biri olmanın yanı sıra aslında o yoktu anlattıklarının içinde, ben vardım adeta. yol boyunca öyle bir bütün olmuştuk ki; o sanki 28 yaş dönemini görüyordu bende, ben de sanki 82 yaş dönemimi görüyordum kendisinde.
" hayat iç içeliklerden ibarettir. tesadüf ile tevafuk aynı şey değildir" demişti ya saygın yazarımız...
uzun yolculuğumuzun 25 dakikalık arası için çıktık otobüsün içinden. konuşulanlar ve paylaşılanlar ikimizinde başını döndürmüştü. gönülsüz çıkmıştım gerçi aracın içinden ben, ama 82 yaşındaki bene(!), yani büyük kadına yardımcı olmalıydım. onu gideceğe yerlere ben götürmeliydim, ben geri getirmeliydim. zira kendisi zaten bunu benden bizzat istemişti. bana yemek ısmarlamak istediğini, iki lafın belini kırmaya dışarıda karşılıklı yemek yeme sırasında da devam etmek istediğini söyledi. zıtlaştığımız noktalarda elbette vardı ama, kendi düşüncelerime cevap verir nitelikte konuşması beni çekmişti; tesadüfi şey bu muydu? yoksa gerçekten bu tefavuk mu idi? kafam allak bullaktı...
" hayat iç içeliklerden ibarettir. tesadüf ile tevafuk aynı şey değildir. "
yolun kalan kısmını ara ara konuşurak, nasihat değil ama öneride bulunmalar ile, hayatın düz bir yol değil çok engebeli ve virajlı olduğunu bir kere daha karşılıklı onaylayarak, kâh bazen uyuklayarak, bazen müziğe kendimizi vererek, bazen sağlı ve sollu yollara bakarak yorumlar getirip, memleket hallerini de konuşarak * yolu tamamladık.
yol boyunca karşılıklı birbirimize 'siz' şeklinde hitap edip, bunca mesafenin içinde onca yakınlığı hissetmenin güzelliğini duyarak, adlarımızı dahi sormadan günün altı saatini tamamlayarak geçirdik. ayrılırken öpülen elin ve yanakların yanı sıra çok istedik iletişimi koparmamayı ama hayat hep telaşla akıyor, biz hızına yetişemiyorduk ya, işte onun handikabına kapıldık. ben etiler huzur evine gittiğimde kendisini nasıl bulacağımı bilmiyorum, o da beykoz'da beni nerede bulacağını... bildiğimiz, birimiz 28 yaşını gördü diğerinde, diğerimiz 82 yılın özetini ve yıllardır kafasını kurcalayan soruların tek tek yanıtını, tek tek ne yapılması gerektiğini.