"çin hapşırsa, avrupa hasta oluyor; artık sınırlar kalmadı." bu mantık; global şirketlerin direttiği mantıktır. emperyalizm in dünya üzerinde son 30 yıldır sahnelediği yeni oyunun bir parçası. 1980 evvelsinin din tabanlı milliyetçiliğini inşa ederek ulusçuluğu bambaşka formlara sokma başarısını gösterenler; bugün bu sayede milliyetçiliğe aşılıdıkları "kabullenme" safhasının dairesini genişleterek yollarına devam ediyorlar.
ne diyorduk? müslüman olsun. müslümanlar kardeşimiz. filistin kamplarında yetiştirilen pkk lılar askerimizi şehit ederken, biz kahrolsun israil diyerek taksimde yürüyüşler yapıyorduk; olanca müslümanlığımızla. israil iyi mi? hayır. ama en azından terörizme destek vermiyor.
bir kitapçıya girdiğiniz de; onlarca israil in gizli emeli, illuminati ve masonlarla alakalı kitap görüyorsunuz. ne gizli emelmiş, ne gizli teşkilatlarmış en tepesindenkinden en altına kadar hepsi deşifre; anlayamıyor insan.
ama bu aslında kocaman bir karartma örtüsüydü.
yıllarca sahte düşmanlarla türkiye de zaten az okuyan milliyetçi beyinleri sulandırdılar, gerçek düşmanı göremez olduk; amerika ve onun yardakçıları.
"bin yıldır sadık düşmanımız olan avrupa ve rusya varken; amerika neden düşmanımız olsun" tezleri ortada dolaşırken, kimse emperyalizmin sürekli olarak ensesine yapışarak kanını emmek istediği milletler aradığı gerçeğine odaklanmadı. veya odaklananların sesi kesildi bir şekilde.
sesi kesmek; yükselen sesleri kesmek, işte esas olarak herşeyin altında yatan maksat. ulusun yarattığı reaksiyonları kırmak böylelikle.
bunun yapılmasının sebebi ise; ortadoğu da bir tür kale oluşturmak. bor, su ve petrolün tam ortasında; dünyanın en büyük rezervlerine, en yakın olarak. ismini aslında hepimiz biliyoruz; "büyük ortadoğu projesi". eş başkanı bizim başbakan. cumhurbaşkanı başbakanın has adamı. geldiğimiz hale; tablonun rezilliğine bak.
normalleştirme süreci, başkanlarımızın elele vermesiyle başladı. kürt açılımlarıyla, kürtlere karşı daha da kötüsü teröristlere karşı empati yapmaya çalıştık, çalıştırıldık. biz nihayetinde vicdanı olan bir milletiz ve art niyetli varlıklar; vicdanı olanı her daim sömürür.
bebeklerin öldüğü fotoğrafları, hamile kadınların öldürüldüğü zamanları bilen nesil; kapitalizm çarklarında yeteri kadar öğütülmüş, iş güç peşinde koşarken bütün ayrıntıları sonuna kadar unutmuştu çünkü. televole ile aptal kutusuna yaşamak için bağlıymış gibi bağlanan zihinler, iyice boşaltılana kadar kimse dur demedi bu sürece.
sonra insanların "giz üzerine" merakları kullanılarak yapılan görünümde milliyetçi, esasında aşıcı onlarca dizi, film geldi. türk sineması ve diziler apansızın yükselişe geçti. bakın bugün sinemanın patronlarına, dizilerin patronlarına , senaristlere, yapımcılara, yeşilçamı vs. elinde tutanlara; bakın bugün çekilen filmlere. bir iki istisna haricinde hep kürt. bunlar bir tesadüf mü acaba?
bu milletin gözünün içine baka baka "barış" laflarıyla evlatlarını öldürdüler. bu milletin içine baka baka "demokrasi" laflarıyla ülkeyi bölmek istiyorlar.
peki bu millet bu kadar salak mı? görenler, farkında olanlar diyor ki; aziz nesin haklıydı. hayır! aziz nesin yanılıyordu. bu millet aptal değil; sadece etki altında kalıyor. vicdanı o kadar kuvvetli ki, bazen bu onu yanıltabiliyor. silkinir uyanırsa, intikamı feci olur. kurtuluş savaşının dinamikleri incelendiğinde dediklerim anlaşılabilir. biz 10 milyon kadarken, gençlerimiz heder olmuşken cihanı yendik. bu gün 70 milyonluk genç bir nüfusa sahibiz. neden 80 milyon demediğimi ise çok iyi biliyorsunuz.
terörizm ve kürt mücadelesi; normalleştirilemez. normalleştirilmemeli. "kürtlerin hakları yok mu?" lafından yola çıkılırsa mevzu çok çok ayrı yerlere gider. bu memlekette önce türklerin hakkı mevzubahistir. burası türkiye'dir ve türkiye türklerindir. "ne mutlu türk'üm diyene" lafzı üzerine inşa edilmiş bir ulus devlettir. türkiye de türk haricinde başka toplumlar olduğunu iddia etmek, amerikan yardakçılığı; bölücülüktür. demokrasi değil.
insanları ırklarına göre sınıflamak ırkçılıktır, toplumlara isim vermek değil.
ırkçı ve emperyalist hareketlerin normalleşmesi ise düşünülemez. herkesin, türk olan herkesin; kendisini türk olarak hisseden, bu coğrafyaya gönülden bağlı, bu vatanda yaşamaktan mutlu olan, gurur duyan herkesin; bu tarz laflar ayyuka çıktığı zaman tepki vermesi gereklidir. en azından esen "propaganda" rüzgarını durdurabilmek, türk gençliğinin en azından borcudur.
"vatan internetten kurtarılır mı?" laflarıyla vatanı internetten yaptıkları politikayla, düşünen beyinleri normalleştirme sürecine adapte etmek isteyen amerikan köpeği kansız vatansızlara kulak asmayın. ne demiştik? "sesi kesmek", "yükselen sesleri kesmek" esas maksat; normalleştirme sürecine karşı çıkın.