ayrılıkların ve kavuşmaların mekanı.. egsoz dumanına karışmış duygular mekanı.. geceleri de hareket olan bir mekan olduğundan sabahlamak için kalacak ev bulamayan genç aşıkların yuvaları
2000 yılında kurulan, 2004 yılında "Dream of terminalist" adında bir demo albüm çıkaran, isimlerinin öyküsünü ' Ayrılıklar, kavuşmalar, gözyaşları, hüzünler, sevinçler; terk edişler.. ve hepsinin buluştuğu tek yer; 'TerminaL'; her zaman bir bekleyen vardır, neyi beklediğini bilmeden..' şeklinde açıklayan, dur gitme isimli mükemmel şarkının sahibi gruptur.
(bkz: dur gitme)
tom hanks'in dilinizi bilmiyorum esprisi altında bazı şeylere ince ince iğne batırdığı güzel bir film.benim içinse ne olduğunu anlayamadığım mekan..ya mutluluktan ya üzüntüden..garip işte!
ulkesi isgal edilince hic bir ulkeye ait olmadıgı gerekcesiyle ne amerika sınırlarına gidebilen ne de ulkesine donebilen, terminal de yasamanın nasıl bir duygu oldugunu bize gostermis filmdir.
ideolojiler ve kuralların gürültü patırtısının devam ettiği gerçek dünyada, havaalanı gibi karışık bir yerde, mecburen de olsa, kaldığı sırada dostluğu ve aşkı tatmayı başarmış bir vatansızın hikayesi. forrest gump kadar olmasa da, viktor navorski de beklentileri ve hayalleriyle, herkesin uzağında gelişen umut pırıltılarıyla bir hayat kurar kendine.
elemanın birisi dilini bilmediği bir yerin terminalinde kalır ve yanlış hatırlamıyorsam kimliği falan hiçbirşeyi olmadığı için terminalden dışarı çıkartılmaz ve terminali eviymiş gibi kullanır ve olaylar gelişir.
Eğer orada çalışılıyorsa, hergün binlerce ayrılığa ve kavuşmaya şahit olunan, her gün binlerce kişinin uğurlandığı fakat sizin hep orada kaldığınız, hiç bir yere gidemediğiniz yerlerdir...
aradığım eşyayı bulamamayı hatırlatır bana hep. bana hep arayıp da bulamadığım, ama bir yere yetiştirmem gereken eşya için endişelenmeyi hatırlatır. sonuç yok ama, bulup bulmamam önemli de değil ki aslında! tek farkına vardığım, normalde elimde olan eşyanın ortalıkta olmaması. şeytanın alıp sattığı da denebilirdi ama dedim ya burda sonuç monuç yok. burdaki sahafların eski atasözleri kitaplarında haticenin neticeye ağır bastığına dair duyumlar alıyorum üstelik. kafamdaki renkler de sarımtırak olduğundan olsa gerek, hiç şüphe duymuyorum.
kavuşmak, özlem gidermek falan gelmiyor ama hiç. zoraki el sallamalar dalgalandırıyor sadece camları. bir an evvel kalksa da şu otobüs, gitsem şurdan lar olmayan kedilerimizin önünde cirit atıyor. giderken sarılsam mı, sadece el tokalaşıp öpsem mi, yoksa sadece bi zorali el sallama yeter mi kol geziyor bi de. gelecekti ben düşünsün deyip, 5 dakka daha rahat edebilirsin. et yani, 5 dakka.
nerde düşkün, nerde ipsiz sapsız adam varsa terminallere toplanmıştır ayrıca. geceleyin deli hastanesi gibi olur, ilaçsız, doktorsuz, uyuşturucusuz, beyaz değildir bi de renk. sarıdır. her yer sarı ve koyu tonları. ağır koku işler hissetmeyen burunlarınıza, burnunuzdan nefes alıp ağzınızdan vermek lüks değil ihtiyaçtır artık.bunları alan var mı acaba dediğiniz 3 aylık ömrü kalmış ukala malların satıcıları bekler orda gözünün içine bakarak. adımlarının yakınlığını ölçer sürekli. her yakınlaşmada buyur abi demeyi isteyen ağız ve artık umutla bakmak isteyen bir çift sarı göz.
valizinizi alıp yalnız başınıza gitmenin insanı buruklaştırdığı bir mekan.
ağırdır o valiz eşek ölüsü gibi, hatta valiz değil tek bir çanta bile olsa ağırdır.
geçmişle, geride kalanla ve gelecekte bekleyenle doludur.
yolculuğun ve otobüsün esrik kokusu hafiften burnunuza çarpmaktadır terminallerde.
yapmacıktan da olsa el sallayacak birini arar gözleriniz, sonra omuz silkersiniz ineceğiniz terminalde de sarılıp hoş geldin diyecek biri yoktur nasılsa.
nasılsa yalnızsınızdır siz, nasılsa belki de zorunluluktan sevmişsinizdir yalnızlığınızı. kulaklıklarınızı takıp 'güle güle canım yine bekleriz özleetme kendini'leri, 'aşkım beş ay sonra buradayım sıkma canını'ları duymaktan kaçarsınız. ama sulanan gözleri görmemek elinizde değildir. göz göze baka baka sulanır, ayrıldıklarının arkasından ağlayanlar sizi de ağlatmasın diye kaçarak binersiniz yaklaşan otobüse.
ve terminal kimi zaman da en sevdiğiniz insanı size getiren çok tekerleklinin durduğu yerdir, dünyaları sizin yapan mekandır.
o karmaşanın keşmekeşin içinde mutluluklar, hüzünler, umursamazlıklar, endişeler , hayaller birbirine karışır.
ve siz yine de seversiniz o terminali, soğuk kocaman yüksek tavanlı o mekanı ve yolculuk yapmayı seversiniz yine de.