2012 yılının en iyi filmi ünvanını almış, 14 ödüllü emin alper yapımı.
--spoiler--
beni duygu karmaşasına soktu, belki de o hayatlara yabancı olduğum içindir. ilk başlarda suskunlar izliyormuşum gibi oldum, mehmette aynı takoz irfan bakışları vardı. her an birine tecavüz edecekmiş gibiydi, öyle bir etki yaratmış ki, film boyu bir piçlik bekledim. baba oğul mehmetin karısı meryeme sulanıyor, mehmet bunu bildiği halde ses etmiyor ama sülü harbi çıktı hiç değilse. zafer (berk hakman) beni bunalıma soktu resmen, zaferin hayal gördüğünü anladıkları an çok iyiydi. sonda bok yoluna gitti çocuk ..
caner ergenlerin en iticisi olmuş, küçük kız şahaneydi. ve son olarak ordaki kadın profili olan meryem beni çileden çıkardı, kadından çok robot işlevi gören bi makine sanki. bir insan hiç mi tepki göstermez? hiç mi kendini düşünmez ..
velhasıl bin tane duyguyu aynı anda yaşattı. --spoiler--
2012'nin ve son zamanların en iyi filmi, iç düşman yaratmaya bu kadar teşne bir toplumda şu filmin izlenilmemesi büyük bir talihsizlik, sanatta metinlerarasılığa inanan biri olarak filmi izlemeden önce ya da sonra coetzee'nin barbarları beklerken'i ve dino buzzati'nin tatar çölü'nü okursanız bu filmi daha bir bağlamına oturtup değerlendirme şansını bulabilirsiniz. emin alper'e meselesi olan bir filmin mumla arandığımı sinemamıza getirdiği bu muhteşem yeni soluk için şükranlarımızı belirtelim.
Berlin Film Festivali, Karlovy Vary Film Festivali, Saraybosna Film Festivali ve istanbul Film Festivali olmak üzere birçok festivalden ödüller alan, en son Asya Pasifik Film Ödüleri´nde En iyi Film seçilen fekat kendi ülkesindeki insanların izlemesi için salon bulmakta zorlanan kıymetli ve lezzetli bir film. Filmi imal edenler ve salonunu sunmaktan çekinen angutlarla aynı ülkede yaşıyorum. Sevinsem mi, üzülsem mi bilemedim.
izlemeye deger, izlemeyen varsa zaman ayırabilir. bana göre filmin en baba sahnesi zaferin askerle konuşurken aslında konuşmadığını anladığı sahne. ukte
onlarca ödül aldıktan sonra türkiye'de vizyona giren ve 10 tanesi istanbul'da olmak üzere toplamda 14 adet sinema salonunda gösterime girebilme fırsatı bulabilmiş filmdir.
filmi 5 dakika önce bitirdim ve bu zamana kadar yaşadığım her şeyi sorgulatıyor şu anda bana. film bittiğinde yüzüme bir tokat yedim. bu filmi bizim yönetmenimiz çektiği, bizim oyuncularımız oynadığı için de büyük gurur duydum.
izlemeden önce neler demişler acaba diye ön araştırma yapıyorsanız, mutlaka izlemeniz gerektiğini unutmayın.
emin alper'in ilk ve ödüllü filmi. Öncesinde abluka'yı izlemiş ve atmosfer filmi olarak son derece başarılı, biraz da kaotik bulmuştum. tepenin ardı, anlatmak istediğini daha yalın ifade eden, görece biraz daha durağan, içine girilmesi daha zor bir hikaye bence. ne kadar gerçek olursa olsun filmin yalınlığı gardınızı düşürebiliyor. bana replikler zayıf geldi. zafer karakteri daha da köpürtülebilirdi. Öte yandan toz kondurmadığınız anadoluda dönen pisliklere göndermeler de vardı. Bunları sevdim evet fakat görüntü yönetmenliğini başarısız buldum. öyle uzak planlı çekimlerle iyi görüntü çıkmıyor her zaman.
iyi filmmiş doğrusu. diyaloglar filan iyi de asıl başarılı yanı insana kendini orda hissettirebilen sağlam bir atmosfer yaratabilmesi olmuş. Böcek sesleri, yerinde uzak planlar ve stedicam çekimleri. Dozunda entrika.
anlatmak istediğini son derece realist ve sade betimlemiş emin alper filmi. bir derdi olan filmgillerden. her sinemacının derdi vardır da burada estetik kaygı geri plana koyulmuş ve taşra merkezli bir aile eşrafından yola çıkarak evrensel bazı dertlere el atılmış.
ötekileştirme sakatlığı (halbuki gruplara ayrılarak insanın tukaka bellediği kimselerden çok kendi özüne dönüp bakması gerekliliği), aile içindeki açmazların ifadelenemeyip tepenin ardına atılması ve böylece doğuveren psikolojik gerilim, silah ve askerlik kurumunun hassas bünyelere bindirdiği tekin olmayan darbeler, ataerkil yapı ve kadının ikincilliği filmin asıl demek istediklerine denk düşüyor. ağırdan ağıra anti militarizm havası almamak ne mümkün.
gözle görülür bir erkeksilik ve güç filmi kuşatırken bazı bünyeler için uygun olmayan bir film olabilir tepenin ardı. hani beğenip beğenmeme göreceliği değil mevzu. film tipik bir karakter filmi. yani o karakterlerin dünyasına dahil olabiliyorsan film senin için pekala çok iyi hatta başyapıt olabilir. biraz nereden baktığınla ilişkili.şu evrensel dertler meselesine.kadınların bu dünyaya vakıf olmasını beklememek lazım belki de. dünyayı erkekler bu denli sahiplenmişken, yönetim erkeklerin elindeyken ve olaylar-olgular filmdekine benzer erkekler çervesinde ilerlerken kadını sadece ikincil ve cinsel/bastırılmış bir obje olarak görebilmek kağıt üzerinde basite kaçmakta oluyor. burada kadın üzerinden bir sistem eleştirisi yaparken bir duygu kıtlığı çekiyoruz. meryem'le öğretmen arasında bir diyalog eksikliği sezdim ben.insan bu sadelik tamam ama birkaç vurucu tümce duymak hakkımız değil mi demek istiyor. mesela gene aile üzerinden evrensel dertlerle haşır neşir olmuş çok başarılı bulduğum çoğunluk daha geveze bir film aslında. (ki oradaki mutsuz annenin mutsuzluğu mutfakta derin ve sessiz ağlamaları hem çok gerçek hem de bir o kadar vurucu.)
zafer'in hıçkırıkları ve kendi kendine konuşmaları gibi sülo'nun sessizliği ve doğal dünyaya kayıtsız şartsız teslimiyeti gene dedenin aforizmaları manidar alt metinlerle desteklenmiş olduğundan tepenin ardı benim için önem teşkil etti. fakat karakter sineması bir prototip üzerinden ele alınırken; karakterlerin dünyasına girip çıkma eşiğinin içerdiği sonsuz subjektifliğe, değer yargılarının değişebilirliğine ve kadınların dünyasının derinliğinden eser olmamasına rağmen olumlu adımlar atan bir film tepenin ardı. evrensel dertler bir şekilde bütünü kıyısından köşesinden yakalamalıdan yola çıkarsak kesinlikle şans verilmeli. beğendim, beğenmedim kısmı ayrı terane. ama samimi çabayı gözardı etmeyelim.