Hava sıcak mı sıcaktı...
Mevsimden mi acımdan mı bilemem
Bir de susuzdum ki üstelik,
Göz yaşlarım bile kurumuştu.
Bülbüller dut sevdasına susmuştu.
Güller güneşine ateşine yanmıştı.
Hava öylesine kuru ve sıcaktı.
Terleyemiyordum bile
Tıpkı ağlayamadığım gibi.
Sana gitme diyemediğim gibi.
Hava öylesine sıcaktı...
Damarlarım kurumuştu,
Göz yaşlarım kurumuştu,
Dilim damağım kurumuştu,
Güller, çimenler tüm renkler kurumuştu.
Hava kavururcasına sıcaktı. Üstelik bir de doğum günümdü. Ben seni Temmuzda kaybettim...
Vücudun çıra gibi tutuştu tutuşacak
Saat üçe doğru bir temmuz gününde,
Yani beni düşüneceksin, ya da bir başkasını
Gülecek, konuşacak, dinleyeceksin
incecik parmakların saçlarının içinde.
O zaman kim bilir ben nerde olurum?
Vücudum çıra gibi tutuştu tutuşacak.
Bir kahveye de gidip oturamam
Dost yüzünden, ağaç gölgesinden, senden uzak.
Aklına eserse çık gel evinden
Güneşin sıcaklığını, rüzgarın kokusunu
Anasının memesi gibi emsin derin,
Bacakların görünsün basma eteklerinden.
Boş, dünyanın güzelliği de boş
Arkadaşlar da, hayal kurmak da boş, düşünceler de
Vücudun çıra gibi tutuştu tutuşacak,
Gülecek, konuşacak, dinleyeceksin
Saat üçe doğru bir temmuz gününde.
iki kulağından birini çalsam duymaz
iki yakasından tutsam çeksem ne
Yorganı oyalı bir küçük mendil bilmez
Aşkı getirsem üstüne sersem ne
Yak bahçemi, ateşe at beni
Baharı bekliyor içimdeki deli
Aşktı, geçti içimizden gördün mü
Karanfiller açmış yakasında
Bu nasıl dünya, kaybedene sordun mu
Korku yazmaz aşkın kitabında
Yak bahçemi, ateşe at beni
Baharı bekliyor içimdeki deli
Kime dönsün bu yaralı turna
Hangi zaman, hangi yurda
Mansur'un canı uykuda, güle dönsün
Bir gün bir ışık düşer geceye
Bir papağan kanat açar
Canların canı uykuda, güle dönsün
Bir düş gördüm, hayra yoran kul yok mu
Aklımı koydum, kaybettim oyunds
Can pazarında kırk gül sattım, çok mu
Birini gördüm yarin yakasında
Yak bahçemi, ateşe at beni
Baharı bekliyor içimdeki deli
tıpkı diğerleri gibi evet evet hemen hepsi gibi mükemmel bir ezginin gunlugu sarkısıdır. sözleri de yukarıdaki gibidir. dinleyiniz dinletiniz efendim.
yanık bir temmuz akşamında
tütün tüttürürken
uçuşan güdük perdelerimin aralığından
gökyüzünün
parlayan evlatlarını seçmeye çalışırken
bir pazar arabası sesi tıngırdadı sokakta
konular komşular gülüştü
gülmek kolay
ve çok gerçekti
memuri hayatlar yaşanıyordu
hala sepet sarkıtılan
bu eski apartmanlarda
bir uçak geçti. gördüm.
-yüzünü cama dayamış güzel kadın
bulutlarla seviş. ne bakıyorsun öyle?
bir kız iyi akşamlar dedi. duydum.
-iyi akşamlar sana da genç kız.
yanık bir temmuz akşamında
karanlıkta uzanmış
tütün tüttürüyordum
ve hiçbir şey düşünmek istemeden
ve bunların hiçbirini yazmayabilirdim de...
şu kağıt ve şu kalem bir uzanmalık olmasaydı.