bilenler bilir; vakt-i zamanında cep telefonları daha yeni yaygınlaşmaya başladığında yani öğrenci milletinin eline yeni düştüğünde çağrı bırakarak mors alfabesi tarzı iletişime geçilirdi. bazen de o çağrılar gerçek bir arama için yapılırdı. işte çağrı mı yoksa arama mı olduğunu anlamak için yapılan bir eylemdi.
(bkz: 90'ların sonunda genç olmak)
küçükken telefon çaldığında her koşuşumda annemden duyduğum cümle " iki kez çalmadan açma. " ydı. mantığını hiçbir zaman kavrayamadığım, kavrayabileceğimi de sanmadığım hareket.
ama küçüklükten kalan bi özellik sanırım, birini aradığımda 2 kez çalmadan açarsa bi afallıyorum, söyleyeceklerimi unutuyorum.* heralde bilinçaltı denen olay çok etkili gerçekten.
cep telefonlarının olmadığı dönemde, sabit telefonların özellikle santral vasıtasıyla bağlandığı zamanlar 3. 4. çalış beklenirdi. graham bell'in icat ettiği telefon 11. çalışta açılmış. neyse tıp ilerledi de şimdi o kadar beklemiyoruz. japonlar ilk çalışta açılan telefon yapmışlar ama bekliyorlarmış toplum hazır değil diye.
içgüdüsel bir davranıştır, yapanlara* sorulduğu taktirde kesin bir cevabı yoktur. Tıpkı trafikte sarı yanar yanmaz en önde olunduğu halde alışkanlık gereği kornaya basmak gibi.
annemin her seferinde yaptığı eylem, nedeni umurumda değil yapmasın yahu çıldırıyorum. cep telefonunun melodisinin de ikinci defa çalmasını beklemeye kalktığı zamanlarda bunun yarım saat süreceğini o da anlayıp açıyor artık.
türkiye' de telefon hatlarının yaygınlaşmaya başladığı dönemlerde ortaya çıkan davranış çeşididir.
sebebi ise; telefonu çalar çalmaz açınca bazen hat düşüyordu ve konuşma başlamadan bitiyordu. gerçekten de altyapının böyle sıkıntıları vardı o dönemler. bunu aşmak için de böyle bir yöntem düşünülmüştü büyüklerimiz tarafından. sonra da alışkanlık olarak hepimize bulaşmış orası ayrı.
annemin telefonun icadından beri ister ev, ister cep telefonu olsun uyguladığı metoddur. nedenini bu yaşıma gelmeme rağmen çözemedim, ileride de çözebileceğimi düşünmüyorum.