sene 2001, hey gidi günler. lise çağları, öss ye hazırlanıyoruz. yüzlerde sivilceler fink atıyor (ve beşiktaş fenerbahçe karşısında 1-0 öne geçiyor * ). o sıralarda dershaneceyimiz motive etmeye çalışıyor bizleri, üniversite gezmelerine götürüyor. bizzat görün ki, iyice heveslenin, göremeyen eziklerin bir adım önünde yer alın heves bakımından mesajı vermeye getiriyorlar işi. tabi birkaç sınıf var dersanede. liseden aynı sınıfta olsak da, dersanede farklı sınıflara dağılmış öğrencileriz o zamanlar hepimiz. bu sınıflardan birinin sınıf hocası başroldeki mürsel hoca, ötekinin sınıf hocası celal hoca. sınıf arkadaşım fatih celal hocanın, aydın ise mürsel hocanın sınıfındalar dershanede.
neyse efendim, işin tetikleme noktası şu ki, mürsel hoca ve fatih'in sesleri neredeyse aynı ses, olamaz böyle birşey. bu üniversite gezme muhabbetinin yankıları okulda konuşulurken, mürsel hoca diğer dershane hocalarının aksine henüz bu konuda sınıfını bilgilendirmemiş. okul çıkışı evine giden aydın derin bir uykuya dalıyor. bu adam uyudumu da, harbi kendini kaybediyor, ne diyelim.
uyurken telefon çalıyor, annesi açıyor telefonu aydının. getiriyor, zorlukla uyandırdığı aydına veriyor telefonu.
aydın- kim o anne ya? anne - ne biliym oğlum, arkadaşın heralde aydın- iyi ver bakalım, alooo?
evet hikaye başlıyor. arayan aslında mürsel hoca. ama aydın ses benzerliğinden dolayı, fatih zannediyor arayanı.
mürsel hoca- hee benim fatih, yarın üniversite gezmeleri var, geliyo musun? aydın - haa, celal hoca size söylemiş dimi. bu mürsel pezevengi bize bişey söylemiyo ki. onun anasını bi güzel sikmek lazım aslında, kodumunun çocuğu! mürsel hoca- hoop hoop, ben mürsel...
işte olay ne hallere geldi ey alem-i lugat. sonra, ben evimde otururken, bir telefon geldi ve aydın bana bu hikayeyi anlattı. napıcam ulan şimdi ben dedi. önce bir kısa süreli kopma sürecimin ardından koyuldum yola, işi çözmeye. işin nasıl çözüldüğünü de bir ara anlatırım. sağlıcakla...