sizden birsey istenir, siz durumunuzu ayarlar halledersiniz, ama yollayamazsiniz, bir aksilik olmustur. telefonda konusurken karsi taraf "naber nasilsin, bizim emanet nerde?" der. haklidir bunu demede ama sizin elinizden cok bir sey gelmemektedir, emaneti ona ulastirma konusunda.
sonra oturur dusunursunuz ve birden farkedersiniz. "emanetim nerde?" diyen kisi size bir kere olsun bir istegin var mi buralardan? dememistir. zaten dese, siz ona caninin sagligi diyeceksinizdir.
her seyin karsiligi olmasi gerekmez ama usulen de olsa sormak gerekmez mi?
"dur abi olmaz, Allaşkına bırak, hesabı ben öderim" deyip de elini cebine bile atmayan, misafiri geçirirken samimiyetsiz bir şekilde "hoş geldiniz, yine bekleriz, arayı soğutmayın" deyip de içten içe "ziktirin gidin, bi daha da gelmeyin mına koyim" diyebilecek potansiyele sahip, hiç bir zaman göründüğü gibi olmayan ikiyüzlü...
samimiyetsizliğin varabileceği son noktanın dudaklardan dökülmesiyle, hatta ağızdan sıçılmasıyla bir araya gelen kelimeler topluluğudur "bir isteğin arzun var mı?"
bu lafı söyleyene "hee var bi isteğim, yapacan mı mına koyim" diye cevap verilmesi hararetle tavsiye olunur. sorarım size, kaç kişi bu tiplerden bir şey istedi de istediği yerine getirildi.
lan olum biraz kendin ol be, nedir yani "bu kendine iyi bak" ekolünden gelen sözlere taparcasına bağlılık, nedir bu telefonda ki iyi niyet kalıplarına olan sadakatin. sıyrıl olum bunlardan, daha bir kendin ol, mesela "bişey diyon mu la yarraaam, işim var kapatacam" tarzında konuşmak daha samimidir, daha bir gerçekçidir. sen busun, rol yapma. "samimiyetin dili yoktur, o gözlerden anlaşılır" demiş m. kemal atatürk.