teknolojiyi sevmemek

entry4 galeri0
    1.
  1. duyguları ifade edememekten kaynaklanan bir sözdür.Şöyle ki:

    --spoiler--
    Sevmiyorum işte teknolojiyi,sevmiyorum! Söyler misin bana el yazısının yerini tutabilir mi hiçbir mektup. Hangisi ondan daha başarılı ifade edebilir kendini? Şimdi sen benim bu yazıyı hangi duygularla yazdığımı nasıl bileceksin? Tahmin etmek zorunda kalacaksın ki, o da biraz güç. Eğer ben cümlemin sonuna :) ya da :( işaretini koymazsam nerden bileceksin üzülüp sevindiğimi?Ya da :,( yapmazsam,ağladığımı? Bilemezsin ki, oysa el yazısı öyle mi, bağıra bağıra söyler ;ben bu satırlarda ağlıyoruuuuum! diye...Belki o noktada gözlerim buğulaştığı için,yazımı iyi göremeyeceğim ve okuma- yazmayı yeni sökmüş bir velet gibi,biri küçük diğeri büyük eğri ve titrek harflerle, belki de hüznün içinde gizli biraz komiklikle, yüzünde bin bir mimikle okuyacaktın bunu.. .Ama olsun,saat gecenin neredeyse biri ve ben dinlediğim şarkıların da etkisiyle uçtum, bambaşka yerlere gittim... istiyorum ki sesimi duy,yüzümü gör her bir yerden..istiyorum ki sebebim olma daha fazla..istiyorum,istiyorum,istiyorum!El yazısı mektup gönderemedim sana (ne garip;ne sen benim,ne de ben senin el yazımızı hiç görmedik),ama anla duygularımı,şu aptal mekanik harflerden,anlayabilirsen..Kim demişti; Beklemek,beklenenin gelmeyeceğini bile bile beklemeye devam etmek.. kime aitti bu dizeler anımsayamıyorum ama sürünmeyi,aşkı,olamamayı o kadar iyi ve yalın anlatıyordu ki.. Aklımda asılı kalmış..
    Hiçbir zaman bu denli yoğun istememiştim,duvardaki van gogh;un,resminin içine girmeyi..Zaman zaman;şimdi orda olsam,kaçsam buradan; diye bakıp iç geçirmedim desem yalan olur.Ama biliyor musun,ilk defa uçarak girmek istedim o resmin içine.Tarla işçilerinin,saman yığınına sırtını dayamış,uyuklarkenki halleri,hep o neresi olduğunu bilmediğim şehirdeki samanlığın içine dalmayı ve bir daha hiç çıkmamayı (hiç!ama hiç!) arzuluyorum.Bu yüzdendir,her sıkıştığım noktada,bütün göz yaşlarımı koca gözlerimde sımsıkı tutup ,bir otobüse atlayıp,uzaklaşıp,indiğim noktada bütün o tuttuğum nefesi ve göz yaşlarımı boşaltıp başka bir şehirde kusmak bütün kederimi..Bu yüzden kaçıyorum sanırım.O yüzden girmek istiyorum o huzur dolu resmin içine..
    Uzun zamandır uyuyamıyorum.Hatta uyumuyorum demeliyim.Çünkü bir bedenin sağlıklı bir şekilde ayakta durabilmesi için yeterli miktarda uyumuyorum.Uyuduğum zamanlarda ise beni bin pişman eden dehşet kabuslar görüyorum.Ve maalesef,çığlıklarla uyanıyorum.
    Aslında benim üzüldüğüm nokta etrafımdakilerdi.Ben bile kendimi önemsemezken,onlar kıçlarını yırtıp bana moral vermeye çalıştılar ki,aslında hiçte skimde değillerdi.Sadece ; rahat bırakın beni, dediğimde depresyona girdiğimi düşünen bu deliler,beni boğuyorlardı.Oysa ben gayet sağlıklıyım.Sadece basit bir soğuk algınlığı gibi,tedavisi birazcık uzun bir aşk acısı çekiyordum,ve nihayetinde sağlık sigortam da vardı.Peki niyeydi bana duyulan bu endişe,doğrusu anlamıyorum.Ölüm bile zamanla alışılan bir olaysa..
    Çıldırdığım anlar oldu..Ama hiçbir şeyi kendim kadar sevmemem gerektiğini anladığım anda,baktım ki tüm insanları çıkarmışım fikren hayatımdan.Kollarımı yüz seksen derece,açabildiğim son noktaya kadar açıp kucakladım mı dostumu,sevgilimi,kardeşimi,aşığımı;samimiyetimden kaynaklanan bir anlık boşlukta kollarımı geriye doğru itip kırıveriyorlar kanadımı..Baktım olacak gibi değil,acısı katlanılır gibi değil,vazcaydım kucaklamaktan hayatımdakileri.Ben kanatlarım olmadan nasıl yaşarım ki?
    Daha kaç vücut gerekli,benim seni unutmama...Ben değil,Teoman fısıldıyor kulağıma..gerçekten,kaç kişi gerekli,bir insanı unutmak için?Şöyle bir olasılık hesabı yaparsak,günleri yılları ayları değil,onu sevdiğin dakikalardan itibaren başlıyor aslında asıl işkence..yirmi bir buçuk ay desek,tanıdığım ilk güne gidip..Ben hesaplamaktan vazgeçtim,zira korktum,kötü yola düşer insan o kadar rakamdan sonra..
    Bak şimdi de barış manço; unutamadım; diyor.niye etrafına sitem ediyorsun ki,sensin gözlerinin kurumasına inatla engel olan desene..
    Aslında bildiğim bir tek şey kaldı..Asla bitmeyecek.Bunu biliyorum bir tek.Asla tükenmeyecek bir sevgiymiş maalesef..Beni tek teselli edense,sevgim kadar büyük olan nefretim..
    Ne çok şey öğrendim senle..Sende bilmiyorsun ama ben çaktırmadan hep bir şeyler kaptım senden.Ha bire öğrendim.Mesela sevişmeyi.Bana öğrettiğin en iyi şey bu oldu. Bana tek zararı,hatırladığım anlarda kalbimin felç geçirmiş gibi titremesi..
    Sevmek,aşık olmak;Bunu yaşayabileceğim maksimum noktada yaşattın bana,bundan eminim çünkü genzime kadar dolu,kusacak kadar büyük yaşadım.Tepeden tırnağa.
    Neden yazdığımı mı sordun?Bana mı öyle geldi..Bilmiyorum ki.Daha kaç günüm böyle geçecek,biliyor musun onu soracaktım,farkına varamadım baya uzun olmuş.Elimde telefonla uyuduğum geceler geldi aklıma.Yaşadığım hiçbir şey çıkmıyor gerçi..Bir söz duydum geçenlerde çok sevilen bir diziden.Aşk geceyle gündüz arasındaki ince çizgi gibidir,tan gibi..Ne geceyi görürsün,ne gündüzü,kör gibi..Ustası sormuştu aşkından bitap düşmüş mahalle kasabına ;aşk nedir; diye.Düşünüp bu cevabı vermişti.Hoşuma gitmişti..
    Sesini duymak bir eziyet,duymamak onun kardeşi..Aslında bir yer altı mezarına gömmüştüm seni,aptalca biliyorum,çünkü firavunlar değil miydi yıllarca kan kusturan bütün Mısırın zavallı halkına..Sende benim firavunumsun.Gömemiyorum,atamıyorum,unutamıyorum,nefret ediyorum..Ama dedim ya ölürsem beynim çürüdüğü vakit yok olacaksın,yani benimle beraber..işim çok zor kısacası..
    En kötü ihtimalle,sen beni bu halde bırakıp gitmezsin diye düşündüm.Yanıp tutuşan bir derdim olduğu halde inanılmaz üşüyorum.Asla hayatıma girmeyeceksin bunu biliyorum.
    Ama biliyorum ki bir gün küllenecek,sadece o gün bugün değil..ve ben o kadar gücü henüz toparlayamadım... eğer el yazısı olsaydı,gözyaşlarımı görebilirdin işte!mümkün değil bu teknolojiyle..Kağıt değil,klavye ıslanıyor.)
    --spoiler--

    yazan: kendim eski bir hikaye, yeni bir copy paste
    2 ...
  2. 2.
  3. teknolojik imkanlar arttıkça çevremizdeki insanlardan, küçücük detaylardan nasıl da kopar olduk. dedelerimiz bir otobüs yolculuğunda tanıştığı bir adamı kırk yıl anlatırken, biz takıyoruz kulağımıza kulaklığı yanımızdakinin yüzüne bile bakmaya vaktimiz kalmadan o müzikle uyuyup gidiyoruz. cep telefonu mesajlarının olmadığı zamanlarda küçük küçük notlar hazırlardık arkadaşlarımızla birbirimize. o dijital ekranlar samimiyetimizide mi aldı götürdü nedir? köydeki evlerde bir iki dakikada ekmek yapan o süper lüks makinelerden yok, evin avlusunda isten kapkara olmuş bir ocak var, ve ocağın odun ateşinde pişen mis gibi ekmekler... karşısına oturup saatlerce konuşmadan aptal aptal baktığımız televizyonlar yerine mum ışığında anlatılan hikayeler, hayat tecrübeleri varmış. sonuna kadar klişe ama modern olalım derken daha da yalnızlaşıyoruz galiba.
    2 ...
  4. 3.
  5. içinde bulunduğum durumdur. 20. yüzyılın daha güzel olduğuna; işlerin elektronik ortamda değil evrak üzerinden yürüdüğü, özel hayatımızın gizli saklı olduğu bir dünyanın daha samimi ve yaşanabilir olduğuna inanıyorum.
    0 ...
  6. 4.
© 2025 uludağ sözlük