teknoloji bizim kuşağın boyunu aştı

entry1 galeri0
    ?.
  1. Siz ne diyorsunuz, benim 'yahu şu Internet'e nasıl giriyorsun, bana da öğretsene' diye soran arkadaşım var, üstelik kendisi Galatasaray mezunu ve de mühendis! Duyduğuna göre orada 'iyi karılar' varmış.

    Bizden yaşlıların durumu daha da berbat, hele toplumun alt katlarından geliyorlarsa, bankanın makinesinden kartla para çekmeyi bile beceremiyorlar. Yeltendikleri zaman makineyi kurcalayıp bozuyorlar.

    Ve de bazı gazeteciler 'şu gördüğünüüüz ekmek teknesiii' diye böbürlenerek külüstür daktilo makinelerini gösteriyorlar; bunlar Ziya Paşa ve Tevfik Fikret edebiyatından öteye gidemeyen tonton fosiller. Müşterileri de aynı düzeyde olduklarından, alan memnun satan memnun, yuvarlanıp gidiyorlar bir şekilde.

    Ecevit'in 'bile' Erica marka daktilosunu bırakıp bilgisayara geçmesi basında haber oluyor. Burada anahtar kelime, 'bile' kelimesi tabii.

    Vallahi benim de Monica'm vardı ama otuz beş yıl önce.

    Alman kızlarıyla muhabbeti bıraktım ama şimdi bilgisayarıma Ayşe adını koymayı da düşünmüyorum.

    Elektronik devrimi bizim kuşağı hazırlıksız yakaladı. Sosyal devrim yapıp dünyayı kurtarmayı düşünenler, kendilerini yirminci yüzyıldan, yani geçen yüzyıldan kurtaramıyorlar, başka türlü bir devrime ayak uyduramıyorlar. Bizden büyükler de çoktan pes edip 'hayattan emekli' oldular, rahmetli haminnemin 'belki içinde elektrik kalmıştır' korkusuya fişlere prizlere el sürmekten kaçınması gibi, takılmıyorlar elektronik melektronik işlerine...

    'Fezaya gideceğiz' derken bu duruma düştüler. Çünkü gidilen yer 'feza' değil 'uzay' olmuştu artık.

    Bakmayın, biz de mecbur kaldık da öğrendik ha, ekmek parası uğruna.

    Fakat kimse öğretmeye tenezzül etmedi. Bu yaştan sonra ve bu çalışma temposunda, hiçbirimizin kalkıp da 'üniversite sınavında puan tutturamamış ve

    açıkta kalmış bol vakitli delikanlı' gibi üç ay bilgisayar kursuna gidecek hali de yoktu...

    Çaresiz, kafamızı gözümüzü yara yara kendimiz öğrendik. Ama eksik öğrendik, ben şu anda bilgisayarımın yarısını bile kullanmıyorum. 'Düşük kapasiteyle' çalışıyorum.

    Ama bu beni üzmüyor, çünkü gerek duymuyorum.

    Bizim kuşağa sorarsanız, 'beğendiğin bir plak çıktıysa parasını verir alırsın'. Şarkıları Internet'ten 'indirip' biriktirmek ve 'I-Pod' gibi bir araca doldurup yolda yürürken kulaklıkla dinlemek aklına gelmez.

    Çünkü 'gençlik iddiasında' olan bazı kart enteller gibi 'rock' dinlemezsin, sana uzaktır, bu bir, ikincisi de 'müziğini ucuza getirmeye' ihtiyacın yoktur, çünkü istediğin CD'yi hemen alacak paran vardır. Hele yolda kulaklıkla müzik dinlemek, ne alışık olduğun bir eylemdir ne de 'kendine yedirebileceğin' bir hafiflik. Nasıl kaldırımda kay kay yapmak aklının ucundan bile geçmiyorsa, bu da geçmez.

    Bizim kuşağa sorarsanız, cep telefonu çok yararlı bir gereç, fakat onu 'çan çan etmek' amacıyla kullanmak ters geliyor. Memişhanede bir elinde pipisi bir elinde telefonuyla gördüğümüz gençler bizi güldürüyorlar.

    Beni en çok eğlendirenler de, teknolojiye 'solculuk adına' direnen dallamalardır.

    Bunlar, 'emekçi halkım da kullanmıyor' diyerek DVD Player almayı reddederler örneğin. Bundan yirmi yıl önce, o zamanlar yeni çıkmış ve adına CD denilen 'digital' ses kayıt sistemini tanıttığım için bana hakaretler yağdırmışlardı. Solculuğun şanına gerilik yakışıyordu!

    Çünkü Karl Marx, sömürünün giderek artacağını, işçi sınıfının giderek iyiden iyiye aç kalıp günün birinde devrim yapacağını öngörmüştü, sömürüden ona da pay verip karnını doyuracakları ve onu ehlileştirecekleri aklına gelmemişti!

    Telefonu icat eden Alexander Graham Bell bile, 'bir gün gelecek, bu araçtan dünyanın her şehrinde bir tane bulunacak' dememiş miydi?

    Altmışlı yıllarda 'emekçi halkım Birinci sigarası içiyor, ben de onu içeyim' diyen kafa ne yazık ki ölmedi. Fakat can çekişiyor. Artık işi bitik sayılır.

    engin ardıç
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük