şu yanan ateş yıllardır hiç sönmedi, köz bile olmadı.
her gün binlerce hayalimden bir tanesini atıyorum içine.
o'nsuz kurduğum hayaller çok iyi ısıtmıyor ama olsun. o'nun yaktığı bu ateşin sönmemesi lazım.
dağınıklık için kusura bakma, o gittikten sonra kimse girmedi bu odaya.
fakat sen!
sen nasıl buldun burayı? kimsin sen?
ne var o paketin içinde?
penceresi naylondan, tahta kapısı hafif aralıklı, bacasından yoğun duman çıkan baraka vari yüreğe yaklaştı kadın..
kapının aralığından içeri baktı,
yorgun saçı sakalı kirden keçeleşmiş, elleri simsiyah kırış kırış olmuş adam bir petrol varilinden bozma sobasının dibinde yüzünü avuçlarının içine almış ateşe öylece bakıyordu.
kadın tedirginleşti atmosfer karşısında. elindeki paketi içeri mi bırakmalıydı ? kapıya mı ?
kapıya bıraktı paketi,
arkasını dönüp gidecekti.
ki;
ardından seslendi adam.
-dur!
-kimsin sen?
kadın arkasında kendine doğrultulmuş silaha döner gibi korkuyla döndü.
-"hiç". dedi.
içeri davet etti adam.
...
ortalık darmadağın, kir pas içinde her taraf.
odadaki tek beyazlık adamın gözlerinin akıydı.
bir tek gözlerini temiz tutabilmişti adam, belki de sürekli gözyaşlarıyla yıkanmasındandır. kim bilir?
neden? dedi. kadın!
adam derin bi iç çekti..
-"geç otur şöyle anlatayım". dedi...