ankara devlet tiyatrosunun tüyleri diken diken eden finali ile çarpıcı bir biçimde sahnelediği vurucu oyun (2007-ekim, hala sahneleniyor). ışıl kasapoğlunun rejisinde etkilenmiştim,ama ankara dt finali mükemmel yapmış.
"aileler artık tek kişilik mi?
artık hayat bir takım kurslara gitmekten mi ibaret?
şehirler şehir dışına mı taşınıyor?
kendinize gülebilirsiniz ama kendinizi gidiklayabilir misiniz?
kandırılması en kolay canlılar erik ağaçları mı?" gibi birçok soruya ironik bir dille yanıt arayan behiç ak'ın 4.oyunu.
oyuncuları *,dekoru ve ışıkları muhtesemdir gelgelelim oyun tam anlamıyla bir husrandır.basit diyaloglar,kalitesz espriler insanı çileden çıkarır.oyuncularının performanslarıyla goz doldurmasına ragmen insanı uzmekten oteye gidemez zira emeğe yazıktır,bir oyun ancak bu kadar basit yazılabilir.
ankara dt tarafından sergilenen ve sanal aleme ucundan bucağından bile bulaşmış olan herkesin bir gidip görmesi ve kendine çekidüzen vermesi gereken eğlenceli ama aynı zamanda hazin oyun. üç kişilik oyunda her bir oyuncu çok başarılı, metin zaman zaman tekrara düşse de, dramaturgide bunlara dikkat edilebilirmişse de -geçti bor'un pazarı tabii-, o da metnin şanındandır diyoruz ve behiç ak 'i pek seviyoruz.
"buttan da tavuk tadı geliyo."
"ben sabit telden görüştüğüm kişiyle cep telefonu ile görüşemem."
"ben çocukken aya gittim"
"esmerim ama içimde bir sarışın var, zayıfım ama içimde bir şişko var."
"her gün bir kursa gidiyorum;bir gün konuşma, bir gün susma kursu; sabah gülme, öğleden sonra ağlama kursu; bi gün kavga kursu, bi gün orgazm kursu"
gibi hem güldüren, hem de içinde bulunduğumuz durumu çok kez resimleyen dialoglar var.
mutlusunuz diyor oyun, yeterki fark edebilin.
mutlu olmak isteyin.
mutlusunuz işte...
dolu tarafından görebilin yeterki bardağı.
gerçekten.
mutlusunuz.
bir yıldır gitmeye teşebbüs edip de ancak gidebileceğim oyun(bize ne mi?)
beklentim beni sarsması, zira ihtiyacım var.
"kendimizi en yalnız hissetmediğimiz anlar, yalnız kaldığımız anlar mı?"
bu ay için kötü olan yanıysa çayyolu'nda sahneleniyor olması, zira dağbaşını duman almışş eve nasıl döneceğim o saatteee diye şarkı söylemekteyim..
bu şehir hayallerimi ıslatıyor, yaşlanan kaldırımlar benim suçum değil!
ruhumun yalnızlığını tamire kalkıştım, boyumu aşan işler payıma düştü yine. elimi kolumu nereye koyacağımı bilemez olurum da geceler bağ olur, kelepçem şehir.
sahnelenen oyunların başrolünde ben varım, fotoğrafımı çeker güneşin ışıkları, kendime sorduğum soruların cevabı yine bende. boş sokaklarda köpeklerin ulumasına, balkon demirlerine vuran yağmur damlalarına küfreder korkudan uyuyamam. senli uykuları hatırlar, kıvrım kıvrım sancılanırım. ve sokulmak istediğim koynunun kokusunu özlerim...
hıçkırıklarım gökgürültüsünü bastırır, rüzgar tenimi okşar geçer, tüylerim sensiz diken diken.
ve bu şehir acımasız görünür gözüme. ne faydası dokunur, ne mutluluk serper içime.
bana yine senden fayda var, hayalin elimden tutar çünkü ben;
Bugün seni hayal ettim, kumsalın en güzel anında, güneşin keyfini çıkaranlardandın. Uzandığın kumsalda günü içine çekiyordun. Aldığın her nefesi kıskandım. Verdiğin soluklar ise; bir deniz kabuğunun içinde çağlayan dalga sesi gibi derinden geldi.
Küçük kız çocuklarını uzaktan izlerken ki mutluluğuna gülümsedim. Asi bakışınla içimi titretirken ne de farklıydın oysa. Ne zaman aklıma gelsen; yüksek dağlar ardında güneş göz kırpar, gözlerini düşündükçe içim yeşerir. Hayal etmekten yırtılır artık düşüncelerim, ayaz gecelerde üşütür sensizlik. Yıpranan tüm hislerim senin yanında kabuk bağlar. Yeniden doğmaya hazır ruhum. Seni doya doya bir ben yaşıyorum.
Mutluluk kıyılarıma vuruyor, dalga sesleri, ırmaklar, cıvıltılar sarmalıyor dört yanımı. Kapımı yumrukluyor neşe, içine akıttığın gözyaşlarıdır camıma vuran bahar yağmurları. Umutsuzluk, karamsarlık bize küsmüş olmalı ki, dağın doruğundan süzülüp ufka karışıyor. Eriyor şehrimizin ortasında bir yerde.
Dün akşam itibariyle Antalya Devlet Tiyatrosu sahnesine konuk olarak gelen Ankara Devlet Tiyatrosunun sergilediği muhteşem oyun. Teknolojinin hayattan ne kadar çok şey alıp götürmüş olmasını konu alan , oyuncularının performanslarıyla göz dolduran oyun 20 dakika boyunca ayakta alkışlanmıştır. Yine gelsin , Yine iki elim kanda olsa izlerimdir.
Sivas gençiliğini surekli tekrar eden izlene izlene repliklerin ezberlendiği oyunlardan bir hafta olsun kurtaran ustaca yazılmıs ve oynanmış şahsi yorumumum neticesinde postmodernizme yergide bulunan keyfi-derya bir oyundur.
oyunculukların üst düzeyde olduğu, seyirciyle iç içe geçmiş finaliyle verilmek istenen mesajın direkt adresine yollandığı, güzel bir ankara dt oyunudur. teknolojinin altında yalnızlaşan insanın unuttuğu mutluluğu biraz olsun hatırlatmaya çalışmaktadır.
kurgudan, konu bütünlüğünden yoksun, behiç ak'tan beklenilmeyen, ortaokul çocuklarına yazıldığı düşünülen, fakat her şeye rağmen oyunculuğun üst düzey olduğu, ankara devlet tiyatrosu tarafından sahnelenen, oyun. evet, oyunda güzel bir mesaj verilmeye çalışılıyor ama bunun kaliteli bir şekilde izleyiciye yansıtıldığını düşünmüyorum. bazı sahneler aşırı sıkıcı ve fazla gereksiz detaylar vardı. final sahnesi ve nursel karakteri hoştu. her ne kadar o tipteki insanları beğenmesem de nursel karakteri gayet sempatikti.
verdiğim paraya acımadım ama vermesem de olurmuştu. neyse, yine de emeklerine sağlık.
aslında her şehirdir.
kalabalıktır ama herkes tek kişilik hayatlar yaşar.
heryerden güvensizlik akar.
dört bir yanı kollamak gerek.
savunma zırhlarınızın ardında tek kişisinizdir.
tek kişilik hayatlar yaşarsınız.
en büyük yalanı şehrin vızır vızır halidir,
curcunasıdır.
daha demin samsun dt'de oynadı. geçen seneki kadar güzel değildi ama oyunun sonunda selamdan sonra montumu giyerken o salıncağın hala aynı müzikle sallanıyor olması biçim olayını tamamen alt üst etti. mükemmeldi ama olmasa daha iyiydi.