dışarıdasın ve karnın aç. önce ne yesem diye düşünürsün, karar veremezsin. birine danışmak fikir almak istersin ama senden başka kimse yoktur. bir yer seçer siparişini verirsin. beklerken fark edersin ki, herkes birileriyle yemek yemekte, birileriyle yemeğini paylaşmakta, sohbet eşliğinde karnını doyurmaktadır. sen çaresiz, dar mekana genişlik hissi veren aynalara sığınır, saatinle akıllı telefonunla oynar, yemeğini getirdiği anda garsonla edeceğin birkaç kelimeyi geçirirsin aklından. çünkü bu günboyu yapabileceğin nadir diyaloglardan olacaktır.
- çok sağol. bugün baya kalabalık gibi ha?
+ evet, cumaları hep böyle oluyor
- sanki cuma kimse evinde yemek yemiyor di mi
+ galiba evet, afiyet olsun
- şey, aslında.. neyse. saol.
zordur. benim için. yalnızlığı çok severim. fakat iş yemeğe gelince evde bile yesem biraz zor oluyor. hüzünleniyorum lan bildiğin. dışarda ise hayatta yemem diyebilirim. böyle durumda televizyon yetişiyor yardımıma açıyorum saçma sapan bir kanal bana eşlik ediyor.
mesela bu sabah. 3 yudum ya yedim ya yemedim saatte 14 filandı. canı bile istemiyor adamın. he bu aralar zaten benim canım istemiyor da neyse.
arifin attığı golden nerelere geldik bak görüyo musun?
şayet kalabalık bir ailenin üyesiyseniz tatsız tuzsuz kaşık sallamaktan ibarettir. paylaşılan şeyler paylaşılmayan şeylerden daha güzeldir. bir kahveyi, bir çayı, bir sigarayı, bir ekmeği paylaşmak hayatı gerçekten yaşanır kılar. bütün bu paylaşımların toplamı birlikteliktir her ne sebepten olursa olsun bu birliktelik teke düşüyorsa gerçekten tatsızlık tuzsuzluk başlar ve artarak devam eder. yemeğin tuzunun eksik geldiğini fark ettiğin zaman masanın diğer ucundaki tuzluğu isteyeceğin kimsenin olmamasıyla çift yumurta ikizleri olan bir şeyden bahsediyorum, her zaman olmasa da genelde can sıkıcıdır tek başına yemek yemek. tıpkı diğer tek başına yapılan işlerin rutinleştirdiği hayat gibi çekilmez ve pürüzlü...