Özünde yalnız olmaktır. "Su" diye bağırırsınız misal, yaşadığınız evin duvarları çınlar ama kimse umursayamaz sizi. Kalkıp kendinizin alması gerekir. Bayılsanız ambulans çağıracak bir kişi bile yoktur, ölüceğiniz var ise o gün ölürsünüz. Kimse beklemez hastanelerde sizi. O meşhur beyaz ağızlığı takıp, gözyaşı dökmez başınızda hiç kimse. tek başına olmak zaten bunu gerektirir. olur da o hastane yatağında açılırsa gözler böyle bir durumda, tamamen kendinizi sevdiğinizdendir. "Ayşe, mustafa, özge" bunlar kim ki?
Zordur tek başına olmak. öncelikle insanın kendisiyle savaşması demektir. Gerisi peşinden gelir.
Tek başına olan kişi, bir cuma günü sevap olsun diye bedeninin önünde namaz kılan tanımadığı insanları toplayabilendir..
ilk önce tek başına olmak her cuma akşamı sahile inip o müthiş dalgalar eşliğinde sarap içmektir,
ne zamandır yapmıyordum özlemişim,
daha sonra kendisini dinlemesidir insanın ve insanı yeniden tanımlamasıdır, herşeyi en ince ayrıntısına kadar düşünüp, tekrar tekrar gözden geçirirsiniz.
neyim ve napıyorum gelir arkasından, yemek sorun olmaz zaten yemek yemeyi seven bir insan değilsinizdir, olmayan uyku düzeni iyice allak bullak olmuştur.
ne önemi var ki... yalnızsın işte ve bu oyunda istediğin kişiyle istediğin gibi hesaplaşıyorsun,
tabii zor olan kısmıda var bunun kıvranmalar olur zaman zaman, herkese yol vermişsiniz kimse yok ne dinleyen ne konuşan,
işte bu anda bir merhaba bekler insan belkide geçmişin hatrına,-hangi hatırsa artık-
yanlızlık zaman zaman gelsin bana,müsafirim olsun onu ağırlayayım ama kalıcı olmasın yanlızlık,ben tek başıma yanlızlıkla başedemeyecek kadar yorgunum ve beklentilerim var....
ilklerde güzeldir sözlük. kendini sultan süleyman sanırsın. yer içer yatarsın. karışan yoktur sana, höyyt diyen yoktur. bakkaldan 2 yumurta bi' ekmek bir de gazete alırsın, tavaya margarini eritip yumurtaları kırarsın, gazetenin magazin sayfasını sofraya serersin, ekmeğin köşesini bölüp yumurtaya bandıra bandıra yersin. radyodan slow türk frekansını bulursun, biraz ses verirsin, çalan "istanbul da sonbahar" şarkısı eşliğinde tıraşını olursun. gardıroptan rastgele seçtiğin birkaç parça elbiseyi hemencecik giyiverirsin. sonra haydi işe deyip yola koyulursun. kulaklığını takarsın kulağına, duymazsın kalabalığın sesini.
akşam olur iş biter, eve biraz geç gireyim dersin; nasılsa hesap soracak olan yoktur. taksimde bi' pub a girersin, dört kişilik masaya tek başına oturursun krallar gibi. iki bira içersin yavaş yavaş, yanında da tuzlu fıstık... lakin eninde sonunda eve gitme vakti gelir...
bir gün gözlerini açarsın sözlük... her gün aynı ritmde dönen çarkın parçası olduğunu farkedersin. dalgasız bir denizde boğulmaya başladığını hissedersin. ne kralım ne padişahım, ben sefil bir insanım dersin kendi kendine. acı çekersin sözlük, hem de çok. yanında olmayanlar, -yanında olmadıkları halde- sana tarifi imkansız acılar çektirir. yani tek başına olmak zordur, sancılıdır sözlük.
hayatın belli dönemlerinde insanda bağımlılık yapar ve kemale erdikten sonra vazgeçilmelidir. aksi takdirde televizyonun başında kalp krizi sonucu ölebilir ve kokmaya başlayana kadar orada kalabilirsiniz.