...şehrin ıssız bir durağıydı. pazar sabahının yalnızlığı onun yalnızlığıyla yarışır gibiydi. rüzgar bile kovalamıyordu yaprakları. istasyonda dikilirken onu yerin dibine sokan merdivenlere baktı. baktı. baktı. "biri gelsin. biri gelsin." diye söylenmeye başladı. "ilk gelene merhaba diyeceğim" diyordu. ama gelen olmadı. sonra tren gözüktü. geliyordu. sonuçta birşey geliyordu. trene bindi. bir. iki. bilemedin üç kişi vardı vagonda. bütün mutsuzluğuyla çömdü koltukların birine. yalnızlığını, yalnızlık ordusunun neferleriyle yarıştırmak için yöneldi şehrin merkezine, taksim'e...
Hemen melankoliye baglar insani. Cunku binilecek bir arac ve uzaklara gitme durumu vardir. Sizi yolcu edip ardinizdan bakacak birini istersiniz.
Ben vedalari sevdigim icin boyle dusunuyorum belkide.
Bir gun herkese veda edeceksiniz zaten, yeterki ucunda ölüm olmasin.
başka bir versiyonu metro vagonunda tek başına oturmaktır. aslında biraz zevklidir. başıma bugüne kadar sadece 1 kez gelmişti, onda da mal mal bağırıp şarkı söylemiştim ne alakaysa. *
insanı ürkiten bir durumdur. genelde yer altında olan metro istasyonlarında telefon da çekmez ayrıca soğuk hava ve uğultular gelir. gerçi güvenlik kamerları vardır ama başınıza bir şey geldikten sonra bi halta yaramaz onlar. korku filminden bir sahne yaşıyormuş gibi olursunuz.