ittihad ve terakki üyelerinin 1919-1922 yılları arasındaki yargılanması süresince tutulan zabıtlarını içeren vahakn dadrian ve taner akçam derlemesi bir kitaptır. kitabın orijinal ismi "tehcir ve taktil divan-ı harb-i örfi zabıtları"dır ve milli mücadeleyi yürütenlerin ve bizzat mustafa kemal'in bu yargılamayı istediklerinin altı çizilmektedir.
tam adı "Tehcir Ve Taktil - Divan-ı Harb-i Örfi Zabıtları - ittihad Ve Terakki'nin Yargılanması 1919-1922" olan ve vahakn dadrian ve taner akçam 'a ait olan kitap. ermeni lobisinin bakış açısına sahip olması nedeniyle temkinli okunmasında yarar olan, ama üzerinde çok tartışılan sıkıyönetim askeri mahkemesi yargılamalarının zabıtlarını içermesi nedeniyle oldukça önemli bir kaynak oluşturan bir kitaptır. özellikle ittihat ve terakki ana davası zabıtları detaylı olarak verilmiştir ve öğretici bilgiler içermektedir. kitabın eleştirel bir gözle okunması önerilir.
ittihat ve terakki zihniyetinin devam ettiğini savunan ve hatta ergenekon terör örgütü ismi yakıştırılmış nato aparatını dahi ittihat ve terakki'ye bağlayan zihniyetin sık sık okuması gereken bir kitap.
haftada bir açsın okusunlar.
'tasfiye' nedir öğrensinler bir de. yakında ayni hamle başlarına geldiğinde hazırlıklı olurlar.
kısmen objektifliği yakalamaya çalışmış( en azından belge kısımları) bir kitaptır.
ülkedeki alimlerin, alimleri. yani bu güne uyarlarsak, (kalktı ama) ordinaryusların asılmasının zabıtlarını içerir. bir çok iftirayla ve ülkede dini konuları ve kaynakları toptan tasfiye etmek isteyen bir kaç despotun kararlarıyla idam edilmiş alimlerin idamı tüyleri diken diken eder, böyle despotluk olmaz dedirtir.
yargılananlardan biride said nursi'dir ve delil olarak bir kaç gazete yazısı ve iftiradan başka bir şey bulunmaz. said nursi idam edilecekken şöyle bir diyalog yaşanır.
--spoiler--
dîvân-ı harb-i örfî'de, "sen de mürtecîsin" ittihâmına karşı, "eğer meşrûtiyet bir fırkanın istibdâdından ibâret ise, bütün ins ve cin şâhit olsun ki, ben mürtecîyim. bin rûhum da olsa, kur'ân'ın birtek meselesine hepsini fedâ etmeye hazırım" diyen ve berâetinden sonra da, teşekkür etmeyerek, bayezit meydanındaki kalabalıkta, "yaşasın zâlimler ipin cehennem! yaşasın zâlimler için cehennem!" diye bağırarak ilerleyen ve imhâ plânıyla verildiği mahkemelerde yirmi dört sene evvel, "ey mülhidler! ey zındıklar! said, elli bin nefer kuvvetinde demişsiniz. yalnışsınız; kur'ân'a ve îmâna hizmetim cihetiyle, elli bin değil, elli milyon kuvvetindeyim! titreyiniz! haddiniz varsa ilişiniz!.. "benim ölümüm sizin başınczda bomba gibi patlayıp, başınızı dağıtacaktır. toprağa atılan bir tohumun yüzer sünbüller vermesi gibi, bir said yerine yüzler said size o yüksek hakîkati haykıracaktır. " ve on beş sene evvel, "saçlarım adedince başlarım bulunsa, hergün biri kesilse, bu hizmet-i îmâniyeden çekilmem." ve, "dünyayı başıma ateş yapsanız, hakîkat-i kur'âniyeye fedâ olan bu başı zındıkaya eğmem" diyen ve elli sene evvel âlem-i islâmı sömüren, sömürgeci cebbâr ve zâlim bir imparatorluğa karşı, "tükürün o zâlimlerin hayâsız yüzüne!" diye matbuât lisânıyla cevap veren ve büyük millet meclisinde reise, "kâinatta en yüksek hakîkat îmandır, îmandan sonra namazdır. namaz kılmayan hâindir; hâinin hükmü merduddur. cenâb-ı hak, kur'ân-ı kerîminde, yüz yerde edâsını emrettiği namazdan daha büyük bir hakîkat olsa idi, îmandan sonra onu emrederdi " diyen ve yazdığı bir beyânnâmeden sonra mecliste cemaatle namaz kılınmasına başlanan ve birinci cihan harbinde gönüllü alay kumandanı olarak esir düştüğü rusya'da moskof çarlığına karşı izzet-i islâmiyeyi muhâfaza edip, kurşuna dizileceği hengâmda, "âhirete gitmek için bana bir pasaport lâzımdı" diye ölümü istihkâr eden böyle bir kahraman-ı islâm üstadımız bediüzzaman'ın eserlerini okumak nîmet-i uzmâsına mukabil canımızı da fedâ etsek, ömrümüzü de ona vakfetsek, zulümden zulüme de sürüklensek, ömrümüzün nihayetine kadar şükran secdesinden de kalkmasak bize yine ucuzdur.
üstadımız sık sık der ki: "mesleğimiz müsbettir; menfi hareketten kur'ân bizi menediyor."
ey seyyid-i senedimiz, ey rûhumuzun rûhu, kalbimizin kalbi, canımızın canı, cânânımız, sertâcımız, sevgili üstadımız efendimiz! mâdem bize menfî harekete izin vermiyorsun; öyle ise biz de rahmet-i i̇lahîyeden niyaz ederek ahd ediyoruz ki, din düşmanlığı ile üstadımıza zulmeden o gaddar, insafsız zâlimlerden intikamımızı şöylece alacağız: risâle-i nur'u ölünceye kadar mütemâdiyen okuyacağız ve neşrinde sebat ve sadâkatla hizmet edeceğiz. onu altın mürekkeplerle yazacağız, inşaallah.
üniversiteli nur talebeleri
--spoiler--
o günleri bir kez daha yaşamamak için ise bir gurup mücadele verir.
tehcir ve taktil; yani göç ettirme ve öldürme... 1915 olaylarına necip fazıl'ın verdiği bir addır.. necip fazıl, bu olaylarda baş suçlunun ittihat ve terakki, en büyük mazlumun ise türk halkı olduğunu düşünür... bu anlamda, meseleye objektif bir gözle bakan her kesimden takdir görmüştür..