- ateşi benzinle söndürmeye çalışmak.
- enterasan yaratık kolleksiyonları.
- ateş böceği kampı olarak bir kavonozu kullanmak, alternatif fener üretme yolları bulmak.
- yetişen her türlü bitkinin tadına bakmak, hangi bitkilerin yenebilir olduğunun keşfinin sonuna gelinmediğini savunmak, ölümün eşiğinden dönmek.
- daha ilk okulda merdiven altında nedenini bilmediğimiz bir sebepten etek altı manzaraları seyretmek.
- filmlerde gördüğümüz öpüşme sahneleri için kobay kızlar bulmak ve bundan nefret etmek.
- mahalleler arası 3 tekerlekli bisiklet yarışları düzenlemek.
- mahalleler arası külah savaşları başlatmak.
- devasa kum tepelerine dalarak kil-çamur bulmak ve onlarla heykeller yapmak.
- mahalleler arası güreş turnuvasının fikir babası olmak.
- mahalleler arası kitap değiş tokuşu yapmaya ön ayak olmak.
- uçan yaratıklara ip bağlayarak uçan balon muamelesi yapmak.
- çuvaldan paraşüt yaparak, 3 katlı bir inşaatın çatısından uçmak.
- uçurtma yapma konusunu ticaret konusu haline getirmek.
- ateş yakmanın alternatif yollarını bulmak, ateşlerin efendisi olmak.
- misket oyununda belli bir felsefe oluşturmak ve herkesi yutmak.
- radyonun parçalanarak, içinde zannedildiği gibi küçük insanların bulunmadığını keşfetmek.
- enteresan oyuncaklar üretmek.
- sene içerisinde yakalanmadan en çok cam kırana ödül olarak top almak.
- vhs video kasetlerine kutsal birer varlıkmış gibi davranmak.
- telefondan 166 yı çevirerek alo masal hattının hikayeleri olmadan uyuyamamak, fatura gelince anne ve babanın uyuyamaması.
- Mahallenin bilge kişisi ve danışma kurulu olmak, dayak yiyenlerin şikayete gelmeleri durumunda bilgece kaçmak.
- telefonun hayatımızda yerleşikleşmeye başladığı yıllarda, değişik numaraları rehberden bularak, mezarcıdan isteklerde bulunmak.
- bilumum telefon şakalarının temelini atmak.
- "Bir başka gece"yi mahallece seyretmek.
- Babalarımızı sürekli hayali olarak karşılıklı dövüştürmek.
- Zillere basıp kaçamamak.
vs...
şeklinde sıralanabilecek anılar bütünüdür.
anneanne tarafından anaokulunda unutulmak, anneannenin kendini kaybedip gezmelerde olması ve okul dağıldıktan 1 saat sonra aklına gelip okula uğraması. o zaman çok üzülmüştüm, ağlamıştım ama şimdi hatırladığımda anneanneme sarılıp gülüyorum. *
sağda solda, koca kazık olmanıza rağmen, hala kahkahalar eşliğinde anlatılan anılardır.
yasasinakmayanrimeli bir restorana götürmek ailesi için gayet utanç verici bir durum olabiliyordu. zira canı ne isterse istesin sipariş edilmesine rağmen yasasinakmayanrimel restorandaki bütün masaları gezerek "pizzanız çok güzelmiş tadına bakabilir miyim?", "pastanız çok güzel görünüyor ben de biraz alabilir miyim?" tarzı sorular soruyordu. annem ve babam bir keresinde tanımıyor numarası yaptıklarını bile itiraf ettiler. sonuç olarak, hala yanımda yemek yiyen kişi benden farklı bir şey yiyorsa gözüm kalır ve mutlaka tadına bakarım. *
malum bizim pederin arkadaşları çoktur. bayramlarda da ziyarete gidilir bazılarını. böyle ziyaretlerin birinde...
ziyarete gidilmiş, sohbet muhabbet faslı atlatılmış, kalkılmak üzeredir. e malum, harçlık vermek de adettendir. amcamız, isigim sana asigim'a 5 lira verir. tabi o zaman, 5 lira bizim için büyük para. neyse isigim sana asigim parayı inceler ve yüzünde yavşak bir gülüşle:
anneannem bizde kalıyor kışları. aynı odayı paylaşıyoruz, kardeşim için salonda yer yatağı yapıyoruz.her gece oda da bulunan masama bir bardak su koyuyorum geceleri kalkıp içmek için...
bir gece yanıbaşımda püfür püfür yanan kalorifer in etkisiyle boğazım kurumuş, deli gibi susamış vaziyette kalktım. uyumadan önce masaya bıraktığım suyumu içmek üzere hareket ettim. ahh bilseydim hareket eder miydim.:(
bardağı elime aldım ve kafama diktim. bir anda sert cir cisim geldi ağzıma. lan bu ne, noluyoruzzz nidalarıyla ışığı yaktım. ve acı son: anneannemin takma dişleri bardağın içinde duruyordu!
koyacak başka yer bulamadın mı canım anneannem benim.
çocukluğun başlarında, bazen emzik kullandığım için; bizimkiler bıkmıştı. tabi bıkarlardı, eşek kadar çocuk olmak üzereydim, hak veriyorum onlara neyse...
bir ramazan akşamı, emziğime biber sürmeye karar vermişler. ben de saf gibi, yedim bunu sanki. ramazan koşturmacası içinde, uyumadan önce verdiler biberli emziği; ağzıma atmamla, bırakıp sokağa çıkmam ve sokağı ayağa kaldırmam aynı ana denk geldi.
-imdaaaat! adam öldürüyorlar yetişin. yok mu kurtaran?
3 yaşındayken,ısmarlanan tüpün gelmesi sonucu annemin "tüp geldi para getir" diye içeriye bana bağırırmasıyla,o zamandan ne derecede ukala olacağımın belirtilerini gösteren ben "anne! tüp kendi kendine mi geldi yani? tüpçü tüpü getirdi diceksin,tüpçüü!" diye bilmiş bilmiş konuşmamın her ortamda anlatılması.ben hariç herkesin tebessüm etmesi.ben dediğimin arkasındayım çünkü.
hatırlandığında suratta aptal bir gülümsemeye neden olan anılardır.
- bir keresinde hiç unutmuyorum ben 8 yaşlarındayım, kardeşimde daha 1 yaşında ya var ya yok. annem acil bir durum için 10-15 dk lığına komşuya gidecek. bende tutturdum "bende gelicem" diye. kadın yalvarıyor "evladım hemen gelicem bak söz. dur azcık bebeğin başında". neyse astım suratımı oturdum. annemde bebeği uyuttu gitti. aradan iki dk geçti annem yok, üç dk geçti annem yok, dört beş derken ben duruma iyice ifrit olmaya başladım. bir gözüm bebekte bir gözüm kapıda annem gelecek diye. en sonunda dayanamadım gittim bebeği öpücüklere boğuyorum, kulağına şarkı söylüyorum uyansın diye. uyansın ki annemi çağırayım eve gelsin ya da bizide alsın götürsün. ama bebek kardeşin uyandığı muyandığı yok. başka çareler araken gözüme eski model süpürge ilişti. kopardım bir tel, bebeğin kulağına burnuna sokmaya başladım. o sahne dün gibi aklımda valla. tabi çabalarım nihayet sonuç verdi. bebek kardeş uyandı bende anneme seslendim eve geldi. mutluydum artık.
evin en büyük çocuğu olduğum için doğal olarak 2 sene ilgi sadece benim üzerimdeydi. kardeşimin doğup hastaneden eve getirildiği ilk gün resmen pusuya yatmışım. annem mutfağa gittiği anda vestiyerden anahtarı almışım. annem odaya geldiğinde çocuğun üzerine oturmuş gözüne anahtarı sokmak üzereymişim. allahtan annem yakalamış ve beni ömrüm boyunca çekebileceğim vicdan azabından kurtarmış. hatırladıkça ben insan olamam derim gülümserim.
anne renkli mi renkli bir zamanların (çocukluğumun)modası bilezikler almış getirmiş 10 tane,kardeşle de paylaşmak gerek bu bilezikleri lakin insanoğlu bencil işte çocuğu da aynı yaşlısı da... Bileziklerin tekini bile kardeşime vermek istememiştim.3 yaş daha büyük olmanın avantajıyla galip çıkrım diye düşündüğüm uzun müzakereler sonucu maalesef ben değil kardeşim galip gelmişti. ben de "iyi be tamam paylaşalım" deyip bileziklerin 3 ünü ona vermiştim, 7 sini kendime almıştım. o sıralar 4 yaşlarında olan kardeşim şaşkındı,bir süre bi kendi elindeki bileziklere,bi benimkilere bi de yüzüme baktıktan sonra durumu idrak eder etmez "eşolleşşek" demişti bana.aman allahım nasıl şaşırıp nasıl ağlamıştım.kardeşimin ilk küfürüydü bu, terbiyesizdi.nerden öğrenmişti ki bu lafı o yaşta hem de? ***
ilkokul beşinci sınıftayken,iki kankanın biz seni seviyoruz sana aşığız dedikleri andır.aşk ne kadar da safmış değil mi dedirtiyor bana aklıma geldikçe.
yazın sıcaktan yeterince bunalmıştık. abimin parlak zekası(?) sağolsun, babamın jeepinin kasasının kenarlarını cam macunuyla sıvayıp içine su doldurup yapay bi havuz olsuşturmayı teklif edince tarafımdan kabul edildi.
hemen camcıya gidilip macun alındı ve arabanın kasası sıvandı, fakat bir sorun vardı anneme çaktırmadan o kadar suyu evden nasıl alacaktık?
yine parlak zekalı abim sağolsun camiden su alalım dedi ve tüm mahallenin çocuklarını toplayıp herkesin eline birer ikişer pet şişe verdik ve başladık su doldurmaya...
su istediğimiz seviyeye gelince herkes içine girdi ve başladık oynamaya. ben masum masum kenarda oynayken yine abimin aklına bi şeytanlık gelmiş, beni yüzme öğretmek vaadiyle kandırarak kafanımı suyun içine sokup bi daha çıkartmadı* ki işten dönen babam arabanın sallanmasından şüphelenip ne olduğunu anlamak için yanımıza gelince haliyle son an da kurtuldum!
canım babam ya hiç kızmadı bize hatta "ne akıl yaa kırk yıl düşünsem benim aklıma gelmezdi böyle bir şey" diyerek güldü. düşünüyorum da nasıl kızmamış bize diye, asabi adamdır babam, keyfi iyiydi galiba. *
neyse ki ucuz atlatmışım ama abimin suikastleri bununla kalmadı tabi...
5 yasında ki erkek kardesin "ulan bu peterde ne salak cocuk hala heidiyi" (bkz: heidi) opmedi demesi sonucu annenin "eyvahh 5 yasında ki cocuk opmeyi askı nerden biliyor" deyip televizyonu yasaklaması.
eskiler bilir bir dönem kola şişeleri depozitoluydu, yani geri dönüşümü özendirmek amacıyla kola fiyatlarına boş şişenin fiyatı da dahildi. bense bakkalın önündeki depozitolu boş kola şişelerini çaktırmadan alıp tekrar bakkala satardım. parasına da duruma göre çokoprens ya da meybuz alırdım. mevzuyu çakmasın diye de şişe sayısını hep 2-3 tutardım. bunu kafadan 2-3 yıl yapmışımdır. yaş 7-8'di...pişman değilim. 15 yıl sonra bu küçük ankara mahallesine yaptığım yolculukta gördüm ki bu bakkal yerini cep telefonu bayiisine bırakmış. hafif hüzün yapmadım değil.
- örnek olarak bir tane sunabileceğim anı türü... tabii halanın ağzından öğreniyoruz olup biteni ama, güvenilir kaynak.
efendim yer hakkari-şemdinli, sağımız solumuz asker kaynıyor baba yok, anne var hala var vesaire.
ek bilgi: söz konusu hala bekardır, askerlerden biriyle arkadaşlık kurmaya çalışmaktadır junior-izafiyetsiz de ona yardım ve yataklık etmektedir.
"bak bak, gelirlerken bööyle gözlerini kısarak bakcaksın o zaman seni kucaklarına bile alıyolar."
eh, olay bundan ibaret ne zaman halamdan duysam gözlerimi kapatııır gülümserim.
henüz altı yaşındaydım..bizim mahallede bir ümmühan abla vardı kulakları çınlasın. yakın bir komşumuzdu bu ablamız. aslen iyi biriydi ama her insan gibi o'nun da kendine has bazı zaafları vardı, bahçesindeki meyve ağaçları! o güzelim meyveler oluşur, güzelleşir ve çürüyüp yerlere dökülürdü. kendileri yerdi bu meyvelerden yemesine ama başkalarına zırnık koklatmazlardı. takmıştık bu kadının meyve ağaçlarını arkadaşımla kafamıza, o meyvelerin kurtuluşu yoktu.
ümmühan abla'nın annesi bulunduğumuz yere yakın olan bir köyde otururdu. sık sık anneciğini ziyarete giderdi. biz de arkadaşımla yüksek kaldırım duvarlarının ardından o'nu gözetler, köye gitmesini beklerdik. o evden çıkıp da uzaklaştığı zaman bahçeye dalar, birer tırtıl misali elma ağaçlarına tırmanır, en güzel elmaları seçen minik kurtçuklar olur tırtıklamaya başlardık caanım elmaları. yine birgün o'nların evin oraya pusu kurmuş evden ayrılmasını beklemiştik arkadaşımla. beklenen an gelmişti, elinde çanta yine gidiyordu ümmühan abla, herşeylerden habersiz, annesini ziyarete. o oradan ayrılır ayrılmaz kendimize güzel bir elma ağacı bulup, kurulmuştuk dallarına. komiklik makara derken, bir yandan da ziyafet çekiyorduk midemize. birden arkadaşımın gözleri fal taşı gibi açıldı, "kaçalım ümmühan abla geliyor" dedi. arkadaşım ağaçtan atladı ve akabinde ben de. o da ne arkadaşım yerçekimi kanunlarını uygulamış, inmişti ineceği yere, ama ben hala direniyordum yerçekimi kanuna. o an acı bir gerçek şamar gibi vurdu yüzüme! ben bahçivan bir pantolon giymiştim ve pantolonun askısı dala takılmıştı. benim ayaklar boşlukta sallanıyordu, ama kurtulamıyordum, o çok sevdiğim elma ağacının dallarından. arkadaşım çoktan sıvışmış, dibime kadar gelen ümmühan abla ile başbaşa kalmıştık.
-ne yapıyosunuz bakayım siz burada pis hırsızlar?
+ama ümmühan abla sadece 2 tane...
ümmühan abla bahçesini süpürdüğü çalı süpürgesiyle yanımda bitmişti tekrar. ümmühan abla acımasızca üzerime indirdiği çalı süpürgesi darbeleriyle şahsıma işkence yaparken, pantolonumun askısı dayanamamıştı daha fazla debelenmelirime. ve kendimi yerde buldum, biran dizimde bir yanma hissettim ama buna aldırış etmeden uzaklaştım, ümmühan abla ve meyvelerimin bahçesinden..
eve gittim, pantolonum yırtılmış ve dizim kanıyordu. annem gördü bu durumu ve bi de yeni alınan pantolonumu yırttığım için bir darbe de o'ndan yemiştim, "bizim evde elma yok mu" diye.
bizim evde de elma vardı ama, ağaçtan gizli gizli yenen elmaların zevkini vermiyordu...
elma yerken hala aklıma gelir ve tebessüm ederim, elma ve ümmühan abla...
göğüs kısmına yastık bağlayıp, sırtınıza dört kenarından tutturduğunuz eşarpla ranzanın ikinci katından aşşağıya paraşütle(!) atlamak gülümsemeye sebep olmakla kalmayıp o zamanki zeka seviyesini ortaya koymaktadır.
ben ilkokuldayım kardeşim okula bile gitmiyo daha evde yalnızız annemle babam yok, komşuya gitmişlerdi.
ben sobayı yakma çalışmaları sonucunda halının kocaman yerini yaktım.işte o vakit aldı beni bok sinekleri kara kara düşündüm veeeeeeeeee
ben :burda yatacan sen bu akşam
kardeşim:abla manyak mısın yatmam yaaaaaa
ben:hadi yatmada göriyim
k:ya bana neeeeeyaaaaa( baya bi kavgadan ve işkenceden sonra)
gece olmuştur kardeş halının üstünde uyumuş anneyle baba biraz geç bi saatte eve gelmiştir
annem:aaa bu çocuk niye burda uyumuşş yavrum kalk kızım hadi yerine yat
annemin güç bela kardeşimi kaldırmış yanığı görünce de hem yanık için hemde kardeşimi orda yatırdığım için bi temiz dayak atacaktı ama ben çoktan odama girmiş kapıyı da kilitlemiştim.
ailesiyle bize misafirliğe gelen küçük komşu kızının oturduğu koltuktan bir an kalkmasıyla ben onun yerine plastik bok koymuştum sonrada
ben:aaaaa filiz buraya sıçmış filiz buraya sıçmış diyerek şarkı söylemeye başladım
filiz:ya ben yapmadım yaaaaaaa ühüüüü ühühüüüüü salya sümük feryat figan bağır çağır ağlıyo kız
ben:ben anlamam kızım sen kaltın ordan sen yaptın
filiz:valllla ben yapmadımmm annneeeeeeeeee diye bir feryat daha
saatlerce ağladı kız susturamadık artık babası sinirlendi çocuk ağlamaktan harap oldu
ben de onu susturabilmek için boku aldım elime bak tamam bu plastik bak biz sana şaka yaptık falan diyom yok kız basıyo çığlıgı onu inandırabilmek için boku ağzıma bile soktum yok ağlıyo kız
biyandan da babamla annem misafirler gitsin bak noluyo sana o zaman der gibi bakıyo
kızın babası yürü hanım diyip kızı da aldı bir hışımla çekti gitti.
ben aynen koşarak odama babam dövmesin diye.