bazı zamanlarda insanın içini kemiren arzu oluyor kendisi. uzakta bir sevgili gibi özlenip, arzulanıp duruyor. şartlar el vermiyor ki ulaşalım,
uzun yollar beklemiyor aslında. biz onların bizi beklediğini sanıyoruz.
oturalım oturduğumuz yerde!
insanın canını acıtır... çünkü bilirsin bir daha örtüsünü topladığın yatakta uyuyamayacaksın, bir daha perdesini söktüğün camdan dışarıya bakıp dalmayacaksın... ve en kötüsü de başka şehre, uzaklara ise sevdiklerinle eskisi gibi birlikte olamayacaksın...
ve işte bu yüzden kaç gündür arkadaşlarımı ziyarete gidiyorum son kez ama ertesi gün yine son kez gideyim, birlikte olalım, son kez gülüp eğlenelim diyorum. yine defalarca son kez kampüse gittim ve hala son kez gitmeliyim...
bir şekilde eşyalarım valizlere sığar yanımda götürebilirim, peki ya anılarım tüm yaşanmışlıklarım sığar mı götürebilir miyim? ...
kendi evine çıkan için dünyanın en güzel olayıdır. Hele ki çocukluğunun geçtiği ve hala tüm akrabalarının bulunduğu bir şehire öğretim üyesi sıfatıyla gitmek daha da güzeldir. Babaocağında sanki gelin olmuşta gidiyormuş gibi hazırlıklar yapılır, tencereler, tavalar, yataklar yorganlar... *
başlarda eğlenceli, ilerledikçe yorucu, sona doğru bıktırıcı eylem. ilk önce bir heves oluyor ne bulursan yığıyorsun ortaya, sonra topla topla bitmiyor. Tam evet bitti diyorsun yerleştirmesi başlıyor. Bıkıyor insan.
Yemişim sözlüğü, sunucuyu, benim taşınmama yardım etsin sözlük.
yalnızsanız taşıyacağınız araba tutmaya değmez eşyanız ise, arabanız da yoksa tam bir felakettir. kıyafetleriniz neyse ama o üç beş kitap ve evrak toplanırken nasıl çoğalır nasıl ağırlaşır anlaşılmaz.
ayrıca her taşınma sonrası yalnız yaşayabilme yeteneğinizi takdir eder kimseye ihtiyacınız olmadığına bir kez daha hükmedersiniz. aşk maşk bahane yani. aslolan yalnızlık ve yetenekli iseniz bununla beraber mutluluk...
(bkz: taşınma üzerine felsefe)
ayrılıktan daha acı bir hüznü var taşınmanın. eşeledikçe hatırası olan şeyler çıkıyor evden. ben tam bir eskiciyim belki de, hiçbir şeyi atmamışım. herkes böyle mi müthiş bir merak kapladı. biraraya gelmiş eşyaların hüznü olur mu? oluyor işte. bir de sanki şu gereksiz biblolar paketlenince, sehpanın boynu bükük kalıyor. fazla mı duygusalım, tedirgin oldum şimdi. yok taşınmaktan başka bir şey var bende...
2 (yazıyla iki) güne sığdırılabilecek eylem. birinci gün taşınacak yer buluyorsunuz. nakliye için birkaç yeri arayıp birinde karar kılıyorsunuz. akşamında toparlanmaya başlıyorsunuz. ikinci gün akşama kadar taşınmış oluyorsunuz. denedim, oradan biliyorum.
insanı bıktırır. eşyalarınızın tamamını bir süre için kısıtlı kullanmak zorunda kalırsınız, alışkanlıklarınızı değiştirmek istemezsiniz ama sonra mecburen veda edersiniz. çünkü sonunda yeni heyecanlar, yeni maceralar sizi bekler ki bu en güzel kısmı.
2 tanesi 700 km mesafeli iki şehir arasında olmak üzere toplamda 3 defa gerçekleştirdiğim olay. o kadar eşyayı topladığına mı yanarsın, sökülüp takılmaktan kendinden geçen eşyalara mı yanarsın, verdiğin kargo ücretine mi yanarsın, kurduğun düzeni bozup, yeni bir düzene alışıncaya kadar geçen sürede çektiğin sıkıntılara mı yanarsın. bunlara ek bir sürü şey sayılabilir. kısacası tam bir ömür törpüsü.
yer mi sıfat mı değiştirmek mi tam anlaşılamayan durum. Eğer ki taşınmak salt yer değiştirmekse bunun yanında eşyaları başka bir yere götürmekse ortada bir sorun yok ama geride bomboş bir ev, oda bırakma kısmı insanı derinden etkiliyor. Onca yıl sonra arkada kalana bak! Mekânlar arasındaki bu geçiş elbette halet-i ruhiyeyi de etkiliyor! Yıllarca "adres" olarak görülen bir yer bir kamyonun uzaklaşmasıyla yerlebir oluyor. Artık o sokaktan geçmek kişinin kendi kendinin anısı olduğunu idrak etmesi anlamına gelir!