saçları dağınık yoksul akşamlarda,
neler geçmemiştir ki ufuklarından.
tütün kokusu yeşil ve mavi,
nasıl bir fırtınadır ki kopmuş geliyor
kopmuş geliyor eflatun mor hanımeli.
fısıltıyla konuşuyorlar
hayatları kocaman denizlerden de derin.
sözleri divitine banmış uçurum kadınlar.
hayrat çeşmesinde terleyen boyunlarını,
yıkıyorlardı gördüm.
pepeçura elleri ne kocaman öyle ne yaman.
ateşten sözlerini kessem şöyle saçlarım tarumar.
masallarını dinlesem yüzüm kızarır nutkum tutulur,
memeleri santur tenleri kilim desenli mağrur,
tülbentlerinde kokuları delişmen melisaların,
taşra kadınları çok işveli çok yaman.
geliyorlar uzun aksak adımlarla,
başlarında yazma ayaklarında yün çorap,
duruşları dağa benziyor gözleri çok derin,
sırtlarında yağmalanmış bir dünya,
taşranın al yanaklı efsaneleri,
umutlar özlemler fırtınalar büyüten,
emekçi güzel kadınları ülkemin.
annem annem;
zerdali dalı mısın özverinin adı mısın,
kaf dağının ardında yalnız bir ceylan,
gülüşün bahar bahçe,
başak tarlası yurdumun,
çam kokulu özlemine sar beni...