birbirleriyle rekabette sınır tanımayacak hatunların arasında kalmaktır, çok geçmeden kendinizi bir cadı kazanının içinde midenizi bastırırken bulursunuz.
iLK BAŞLARDA ÇEKiCi GELSE DE SONRALARI ALIŞIYORSUNUZ VE DEĞiŞEN BiR BOK OLMUYOR. biraz giyiminize özen gösteriyorsunuz falan sonraları ise hiçbir şeyi takmıyorsunuz. önemli olan maaş amk iş yerindeki güzel hatunlardan bana ne.
dışardan belki vaybe denilecek durum ama gel gör ki bi iş yerinde kadın sayısı ne kadar fazla ise çalışma şartları o kadar zordur. osuruktan nem kapanları mı istersin, kendini dünyanın merkezi sananı mı, sana yavşarken aynı anda 4 kişiye daha yavşıyanını mı, tam bir sirk ortamı ve sizde cambaz değilseniz vay halinize.
kibar, sığ, seviyesiz ve basit konuşmalardan,
sırıtan iltifat ve abartılı yılışmalardan,
makyaj ve güzel görünme çabalarından,
erkeklerin, sahte centilmenlik görüntülerinden
tiksinmektir.
work and travel* programıyla amerika'ya gidilmiştir. ah amerika. macera dolu amerika. bu adamlar watçılara j1 vizesi veriyorlar. efen'im bu vizeyle de social security number*ınızı almak biraz zor oluyor. bu olmadan da yasal olarak bir işte çalışamıyorsunuz. zira çalışma izniniz buna bağlı bir bakıma. neyse efen'im bunları watçılar bilir zaten. mevzu bahis bunlar değil tam olarak.
mevzuya gelecek olursak; mall'lerden birinde piercing satılmaktadır. durulan piercing court çaprazında da hollister mağazası vardır. (court dedikleri şey de şu: hani bizim avm'lerde 2 sıra mağazalar arasındaki koridorlara çikolata şelalesici olsun, bardakta mısırcı olsun, yok efendim zeka oyunlarıcı olsun, uçan baloncu olsun, takıcı* olsun, telefon kılıfçısı olsun böyle büfe gibi şeyler oluyor ya, bildin di mi, heh işte ondan. watçılar bilir*.) ne diyorduk? hollister. türkiye'de avm'lerde style mağazaları satıyor ya hani bunu. o zamanlar delikanlımız bilmiyor. a&f kalitesinde, onun yan ürünü gibi bir şey. bu amerika'daki -a&f olsun, hollister olsun- mağazalarında adamlar genç ve mankenimsi elemanları çalıştırıyorlar. hatun kişiler de er kişiler de taş. maşallah. genç derken de 18-20 falan yani. bildiğin gençler çalışıyor. e tam da 18 olunan sıralar. delikanlımızın dikkatini çekiyor haliyle.* neyse efen'im günlerden bir gün gene court'ta durulurken çaprazdan sımsıkı taş gibi bir ebony tarafından göz hapsine alınılır.
dur amk, kendi ağzımdan anlatacağım. işte bu sımsıkı taş gibi ebony beni göz hapsine aldı. hollister'ın girişinden bana bakıyor. ebony'ler tipim değil, tenezzül etmiyorum kendimce. sonra cıma yanında güzeller güzeli, naif, narin, taş gibi bir blonde hatun var. bununla dedikodumu yapıyorlar bildiğin. aralarında kaynatıp kaynatıp bana bakıp kikirdiyorlar. hollister çalışanı bunlar. sonra cıma işte birden bana doğru yürümeye başlıyorlar ki ben de kalp atışları hızlanıyor. lan belki blonde hatun beğenmiştir beni de, utandığından ebony'den destek alıyordur falan diye kendimce hesaplar içersindeyken dibime kadar geliyorlar ve ebony hatun kemerime elini atıyor. tokasını çözüyor. mall'ün orta yerinde pantolonumu indirip yere çömeliveriyor. blonde hatun da gömleğimin düğmelerini çözüyor bir yandan... böyle değil tabi amk. hemen brazzer'a bağlama. hatunlar yanıma gelince ebony olan "do you wanna work with us?" demez mi. aman allah ım, duyduklarım gerçek mi? hemen tabi lan falan diyorum. kız sonra telefon numaramı alıyor. gece arıyor. evine gidiyorum. sonra sevişiyoruz... yok lan gene şaka. sevişmek falan yok. dikkatin dağılmasın diye sey ediyorum. telefon numaramı aldıktan sonra mağazaya geri dönüyorlar. bana bir kağıt getiriyorlar. üzerinde de netten iş başvurusu yaparken ihtiyacım olacak şifre var. o şifreyle netten prosedürü sağlayacağım. sonra taş hatunlardan oluşan hollister takımının üyesiyim. heyecandan kalbim pırpır atıyor. hayaller kurmaya başlıyorum: lan olm bu iş olursa bir 6 ay daha kalırım ben burada. vizelere kadar buradayım. amerikan bir sevgili de yaparım, sonra yazları ver elini amerika işte. sonra vatandaşlık falan da alırım. bildiğin hayallerde yaşıyorum. 2 tane hatun ibne etti beni hayallerde yaşayanından. neyse efen'im mevzu bunlar değil. akşam eve gidiyorum. hemen netin başına geçip başvuruyu yapacağım. hay amk, social security number* istiyor. lan bu ssn de bir türlü çıkmadı ya la benim. bir cümlede hem lan hem la kullanıyorum. o derece sinirleniyorum. ertesi gün benim ebony hatuna varıyorum hemen. netten başvuramadım diyorum. beni manager ile görüştürüyor. manager da ssn yoksa iş de yok, diyor amk. dünyam başıma yıkılıyor. nitekim zaten ingilizcem çok da iyi olmadığından ebony hatun ile de çok muhabbete falan giremiyorum. çekingen de bir adamım zaten. git kızla çıkışta takıl falan di mi yani? yok. belki sonra blonde hatunla falan da samimiyeti geliştirirsin di mi? yok işte. böylece yitip giden hayaller... arkadaş bile kalamıyoruz.