yıl 2012 askere gidicem o vakit, giderken çalıştığım firma tazminatımı vermiyor haliyle tazminat davası açıyorum. sadece tazminat davası değil tabi ki, o kadar hırslanmışım o kadar kindarım ki ne davası denk gelirse açıyorum. mobbing, işe iade vs vs.
onca sene çalışmama rağmen atılan keleği yediremiyorum kendime, iş verene en orjinal beddulardan bukle bukle gönderiyorum genede hıncımı alamıyorum. cehennemi garantiledi zaar. o para üzerine çok umut bağlamıştım 27 yaşında askere gidiyorsanız ve elinizde birikiminiz yoksa ailenizin eline bakacağınız ve derin ızdırap duyacağınız anlamına geliyor.
velhasıl dava sonuçlandı güzel bir miktar para kazandım. gidip çılgınlar gibi kutlamak istiyordum ama içimdeki kin ve nispet arzusu çılgınlığı bir kenara bırakmama ve öncelik hedefime odaklanmaya teşvik etti.
ilk iş ufakta olsa hem yatırım, hemde mutluluk hormonu salgılayan bir şey alarak başladım 1967 model chevrolet impalaya verdiğim paraya acımadım. evdekiler zaten bir araba var ikinciyle taksi durağımı açıcaz edasıyla somurtsada, baba mutlu çok takmıyoruz. kalan bi kısmınıda bugün yarın evleniriz diye kenara koyuyorum. hayatımız boyunca motor hatunlara para harcamışız, gelecek kaygısı edinmenin gururuyla kenara atıyoruz bişeyler.
ehliyetim olmaması ve trafikte çok iyi olmamam nedeniyle aracı aldığım gün bi arkadaşı alıyorum yanıma "yürü lan gidiyoruz" diyorum. müptezel nereye diye bile sormuyor. emrin olur reis mimikleri sunması kendimi duble iyi hissettirdi. ulan bir de özel şöförüm oldu orgazmı yaşıyorum.araca atladığım gibi eski çalıştığım firmanın levent te ki ofisinin önüne çekiyorum aracı.
dat dat dat daaaaatttt
orgazmdan hada zevkli anlar bu anlar işte. hayvani bir şekilde sürekli kornaya basıyorum. mahalle ibretle beni izliyor ama durmak yok dat dat a devam.
- gokaaaan çık dışarı.
diye bağırıyorum bir kaç bağırmaya kimseler yok, hüzün kaplıyor içimi ya evde yoksa! sonra mahalleli veletleri gibi zile abanıyorum araca geçiyorum tekrar dat dat a devam.
pencereye tanımadığım bi kız çıkıyor sekretermiş. melül melül bakıyor.
-gokanı çağırsana. diyorum iyice afallıyor.
-gökhan beyi çağıramam görüşmek istiyorsanız ofise gelin diyor.
ısrarla bağırmaya devam ediyorum.
- gokaaaaannnnn bak bi.
o sırada muhasebede çalışan tanıdığım bi kız çıkıyor.
-afitap gokancığımı çağırır mısın. diyorum pis pis sırıtıp niyetlerimi anlıyor, yinede patrona gidip söyleyemiyor ben iyice şevke geliyorum.
-gokannnnnnn bak la bi bişey dicem diye hunharca bağırıyorum.
ofisin penceresinde toplanan kalabalık yarı sansar yarı kertenkele gokan ın dikkatini çekmiş olacak ki oda pencereye çıkıyor. tek jetonla haggar bitiren çocuk mutluluğu ve kendine güveni sadece yüzümde değil bütün vücudumda, geldi gönlümün efendisi.
beni görünce yüzünün aldığı hali picasso görse hiç yorulmaz, uğraşmaz sadece fotosunu çeker.
-gokancığım teşekkür ederim hediyen için, alırım bi hayırlı olsununu.
-allah belanı versin, haram zıkkım olsun, sittir git lan burdan.
diyor ben bitiyorum, elim ayağım titredi resmen. kate uptonadriana limamegan fox üçlüsüyle ıssız bi adaya düşsem ancak bu kadar nirvanada gezerim.
peşimden ettiği küfürleri anlamadım ama sinirden ağzından çıkan köpükleri görebiliyordum. huzurlu mutlu bir şekilde eve dönme hazırlığı yaparken, yetmez ama evet dedim. bu kadarla bırakma sayın müftü yap bi hinlik daha şeytanın vesvesesine sarıldım yarim gibi.
aracı orda bıraktım hemen caddedeki pastaneye gittim 1 kilo tatlı aldım. ne de olsa araç almıştık tatlımızı yemesin mi ?
pastanenin yetkilisinden rica ettim şu aşağıya bıraktırabilir misiniz diye sağ olsun kırmadı ikiletmedi bile. garsonlardan birini çağırdı. elemanın cebine 30 tl ateşledim sana zahmet bırakırmısın dedim o da sevindi tabi ağabey dedi. tam dükkandan çıktık pastanenin karşısında ki market çarptı gözüme. işte dedim asıl hediye orda. elemanı az beklettim. hemen bir tane "hıyar" alıp bunu da götür dedim. müftü bey gönderdi dersin diye iliştirdim, çocuk sanki sabahtan akşama kadar hıyar servisi yapıyormuş gibi tepkisiz, mimiksiz gitti.
yanımda ki müptezele gel lan buraya kadar geldik bi yemek ısmalıyim sana diyip aldım keraneciyi yakınlardaki bir ocakbaşında götürüp gut hastası oluncaya kadar yedik. yerken sanki gokanın etlerini yiyormuşum gibi aşkla, şevkle yedim. Nasıl bi kin bağladığımı siz düşünün.
artık demir alma vakti gelmişti limandan. yaşadığım o bir kaç mutlu dakikanın defalarca yapılmış kritiğinden sonra garsonlara 7,5 tl bahşiş bırakarak mekandan ayrıldım. dişlerinin arasına taktığım yarım düzüne kürdanla birlikte yola koyuldum. aracın yanına yaklaştığımda ne göreyim! benim gönderdiğim tatlı sokak ortasına saçılmış puhahahha gokanın surat ifadesi bir daha geldi gözümün önüne, çıldırıyorum. ama salatalığın ortada olmadığını görünce gokan adına tedirgin oldum ve merak sardı beni acaba hıyara ne olmuştu? aklımda deli sorularla birlikte araca yöneldik ki hüzün o dakika başladı.
aracın lastiklerinden 3 tanesi indirilmiş! ne oluyoruz lan paniklemesi yaşayarak 2 dakika donuk kaldım. keranecinin yüzündeki abi o son hıyarı göndermicektin bakışına ufak bi hak vererek isyana başladım. çevre esnafa sordum soruşturdum gören duyan olmamış. şansıma etrafta kamera da yok. ufak bi sinir buhranı yaşadıktan sonra gökhan beyciğimin olaya el attığını ispat edecek bir şeyimin olmadığını ve yanına giderek hesap sormaya kalksam zat-ının yaşayacağı mutluluğu düşünerek hiç sataşmadım.
çaresiz zincirlikuyu da ki bir oto latikçiye giderek tekerlerin arasına sıkışan 500 tl yazı ile beşyüz tl yi bırakarak yarı buruk gokanın ilçe sınırlarından ayrıldım.
demem o ki dostlar siz siz olun sevincinizi de, hüznünüzü de, kininizi de abartı yaşamayın. anlık aldığınız keyif güzel hisler bırakacaktır, yetinmeyi bilin.