geçen gün ilçe merkezinde oturmuş beleş çay eşliğinde; ak parti şöyle büyük parti, almanya artık usta'dan böyle korkuyor, bak israili de dize getirdik, yerli otomobil ne ki uçak gemimiz var uçakkk!!! diye sohbete dalmıştık. neden sonra bilmem genç bir kardeşim yanıma yaklaştı "özür dilerim... hepinizden özür dilerim" dedi sessizce ve koşar adımlarla teşkilattan uzaklaştı...
işte o an anladım bir şeylerin olduğunu, o an anladım bu gencin günahların en büyüğüne "ihanete" düştüğünü... ancak köpekler gibi de pişman olduğunu nemli gözleri sadece benim anlayabileceğim bir biçimde bakıyordu fezaya. çayımdan bir yudum aldım, ellerimi havaya kaldırdım ve mutedil bir tonda: "korkma! her gecenin bir şafağı vardır oğul! tayyip erdoğan ne seni bıraktı ne de sana darıldı... bunu yakında anlarsın zaten" dedim ve sohbetime kaldığım yerden devam ettim. arkadaşlarım her ne kadar anlam vermede zorlansalar da o anladı, o bildi ya gerisi laf-u güzaf...