macar yönetmen györgy palfi'nin senaryosunu yazıp yönettiği 2006 macaristan-avusturya-fransa ortak yapımı film. başta cannes olmak üzere bir çok festivalde büyük ilgiyle karşılaşan film, bir ailenin, her biri bedensel ve ruhsal zaaflara sahip olan üç erkek üyesinin hikayeleri üzerine işlenmiştir.
alışagelmişin dışında bir festival filmi.
öyle ki filmin bir kısmında havada bağırsaklar, diğer kısmında spermler, en bi diğer kısmında ise kafalar uçuşuyor.
zaman zaman izleyiciye, "iğrençliğin estetik yönü var mıdır?" gibi sorular sorduruyor.
ve bu soruları sordurduğu gibi cevabını da veriyor.
başrollerini Csaba Czene ve Gergely Trócsányi'nin paylaştığı bol ödüllü macar filmi.izlemek biraz cesaret isteyebilir kimilerine göre ve hatta kimilerine göre saçma da gelebir ama mükemmel bir filmdir.
anadolu üniversitesi eskişehir film festivali gösteri porgramında gördüğümüzde arkadaşlarla bileti aldık ancak ilk gösterinin ardından film gösterimden kaldırıldı. meraklı bünyelerin kafaların acaba neden kaldırdılar sorusu 120 voltluk ampül parlaklığıyla yanı verdi ve filmi internetten aranmaya başladı. film bulundu ve evde toplanıp izlenmeye başlandı daha filmin başında enterasan bir şeylerin olacağı belli olmaya başladı filmde hemen her türlü iğrençlik var ama insanın o merakı yok mu alıp götürüyor insanı derinliklerine. filmde bir ailenin üç nesil erkeğin yaşam öyküleri veriliyor ve bu üç erkeğinde bir birinden değişik ve iğrençliklerle dolu yaşamlarından insanın aklında kalan kusma şampiyonlası, kendini canlı canlı doluduran bir insan ve dağbaşında bir çiftlikte domuza bile tecavüz eden bir adam kalıyor. ilginç festival filmlerine meraklı bünyelere tavsiyedir gene de.
sanatsal mide bulandırıcılıüın filmi.
merakın, bizi nerelere götürdüğünün filmi.
izlemesi cesaret ve mide gerektiren macar filmi. david lynch, david cronenberg ve quentin tarantino karışımı film.
filmin bu fragmandaki gibi olduğunu zannediyorsanız yanılıyorsunuz...
filmin adı üstünde tahnit. filmdeki sahneler hakkında biraz ipucu veriyor. o kadar da kanlı değil ama gerilimli. konu olarak: saplantı, doyumsuzluk, hazlar, zaaflar... farklı bir yoldan anlatılmış. aile filmi değil.
çok ama çok iyi bir film. sırf içinde mide bulandırıcı sahneler var diye beğenmeyenler var filmi, halbuki mide bulandırıcı bir toplumsal düzeni anlatan adam bunu yapmak zorunda.
gidin macaristan'a, çoğunluk depresiftir. 10 milyonluk ülkede her sene binlerce kişi intihar eder (intihar oranında avrupa dördüncüsüdür), bizim meyhanelere (şimdiki "eller havaya" meyhanelerini değil, arabesk meyhaneleri kast ediyorum) denk düşen sörözö*lerinde yüzler gülmez, ciddiyetle içilir, işsizlik, yoksulluk içki masasının başlıca konusudur. google zeistgeist 2012'ye göre "... nedir?" aramalarında 3. sırada "mutluluk nedir?" sorusu geliyor macaristan'da. falan filan, örnekler çokça uzatılabilir.
bu mutsuzluğun güncel sebepleri elbet var ama esas olarak macarların acı bir tarihi var, osmanlı hakimiyetinden bu yana belleri doğrulmamış garibanların. 1848 sonrası kısa bir bağımsız dönem olsa da daimi avusturya hakimiyeti, 1. dünya savaşının getirdiği yıkım, bela kun'un yenilgiyle sonuçlanan devrimi, 2. dünya savaşı ve yahudi soykırımındaki rolleri, 1956, sovyet sonrası dönem vs vs.. bir öğrenilmiş çaresizlik hakim, geçmişe baktıklarında geleceğe dair umut beslemek için hiçbir sebepleri yok. film de bunun filmi işte. nasıl ki pasolini faşizmi boktan başka bir malzemeyle anlatamazdı, palfi de macar tarihine böyle bakmak zorundaydı.
uzun süre kedilerden, margarinden, gümüş folyolu çikolatalardan, pudingten, içi doldurulmuş hayvanlardan hatta yıkanmaktan bile nefret ettirecek film.
izlediğim en rahatsız edici filmler listesine bir şekilde girer ama filmin genelinde bir bütünlük yok.
3 kuşak anlatımında en rahatsız edici olan 2. kuşaktı. ama rahatsızlık vermesinin sebebi estetik kan, kusma, cinsellik değil gerçekten mide bulandırıcı olmasıydı.
filmin son 15 dakikası kesinlikle en iyi sahnelerdi. eğer dayanabilirseniz sonunda iyi ki izlemişim diyorsunuz.
izleyecekler için de not düşelim; öyle aman aman kan yok ama yine de rahatsız ediyor.
izlememekte, izlerken bakamamakta, bilmem kaçıncı dakikada dayanamayıp filmi kapatmakta ne kadar haklı olduğunu okumak için bu başlığa gelen arkadaşları karşılayalım önce. Kesinlikle bu yönetmen kahrolası çılgın psikopatın birisi böyle insanları asmak gerekir. Bence siz hassas duygularınızı bu başlık altında daha da törpülemeyin. Ve evet nasıl kusuyordu geri zekalı ya!..
Şimdi biraz filmi konuşalım. filmin hangi siyasi kavrama bilmem ne sistemine nasıl göndermeler yaptığını bilmiyorum. Çok fazla ilgilendiğimide söyleyemem. Benim için asıl malzeme ve asıl konu olan insan daha önemli ve tek cümleyle özetleyecek olursam insanın zaafları olabilecek en yalın şekillerle önümüze konmuş. Özellikle mekan çeşitliliği olmaması koskocaman filmde mekan sayısının bir elin parmaklarını geçmemesi anlatılmak istenenin daha derli toplu olmasını sağlamış diyebilirim.
Dedemizi izlerken ne hissettiniz bilmiyorum. Normal olmadığınızı varsayarak bilmiyorum normal insanlara göre ise dedemizin bilimsel pekçok sapkınlık ifadesi ile tanımlanacağı kesin. Fakat kesinlikle bu konuda dedeye sahip çıkmak gerekir. Dedenin yalnız olmayıp kumandanla ya da onun ailesiyle olduğu sahneleri hatırlayalım anormal bir tavır ya da sapkınlık hali görülmediği aşikar. Peki yüz yüze geldiğimiz konuştuğumuz ve karşımızda normal olan insanların tek başlarınayken dedemizi aratmayacak hal ve hareketlerde bulunmadıklarını nereden biliyoruz? Diğer taraftan hayatı boyunca bir aileye hemde naalet olası bir aileye ağır şartlar altında hizmet etmek zorunda olan bir insan. Kitabı, televizyonu, arkadaşı, avmsi, facesi, twitteri kısacası bir insanın kendisiyle yüzleşmesine engel olan bu döneme ya da o dönemin kendi şartlarına ait olanıkların tamamından mahrum olan bir insan intihar etmediyse ne yapar? Siz olsanız ne yaparsınız? Bir an değil bir ay değil yıllarca ömür sonuna kadar o tahta yığının ortasında hırslarından içindeki kötülükten ne kadar saklanabilirsiniz?
Bu adam hakkında kötü düşünen örnek insan müsveddelerinin aksine ister korkudan olsun ister başka bir nedenle sahiplerine herhangi bir şekilde zarar vermeyerek ne yapıyorsa kulübesinde ya da gözlerden uzakta yapan, başka insanlara karşı içindeki kötülüğü sınırlayan bu adam gözümde kesinlikle bir irade şampiyonudur. En az sınıfımızdaki iş ofisimizdeki kaldırımdaki hatta evimizdeki bir insan kadar normaldir. Kendisine karşı yaptıkları yüzünden kimseye hesap vermek zorundada değildir. Bununla birlikte olası bir paralel evrende olası aynı şartlar altındaki sen ben için biz için ayna görevi gördüğü için teşekkür edilmesi gereken saygı duyulması gereken bir dededir. Teşekkür ederiz dedeciğim umarım öbür tarafta daha zayıf ve tüysüz birilerini bulursun. Umarım öbür tarafta özgür olursun.
Biraz da Şampiyonumuzdan bahsedelim.
Şampiyonumuzdan sonra bahsedelim.