Bu konunun en çarpıcı misali, Leyla-Mecnun kıssasıdır denilebilir. Mecnun,Leyla'ya sevgisinden deli-divane olur. Çöllere düşer. Gözleri Leyla'ya benziyor diye, çölde ceylanlarla arkadaş olur. Bir gün bulunduğu yere bir köpek gelir. Kimse ilgilenmezken, Mecnun köpeğe büyük ilgi gösterir. Niye böyle yaptığını sorarlar, "Siz bilmiyorsunuz, bu köpek Leyla'nın diyarındangelmiştir" der. Neticede, Leyla'yla bir araya geldiğinde, hayır, der, Leyla sen değilsin. "Sen yürü Leyla ki ben Mevla'yı buldum." Der. Böylece kendisindeki mecazi aşk, gerçek aşka inkılap eder. Mevlana'nın verdiği şu misalden hareketle, aşık olmayı manevi bir sarhoşluk olarak anlayabiliriz. "Bir sarhoş meyhaneden çıkıp da yolunu şaşırınca, çocukların maskarası ve eğlencesi olur. O sarhoş, böylece sekr halinde bulunur. Çocuklar ise, onun şarap zevkinden ve sersemlik neşesinden habersiz olarak arkasına takılır. Allah'ın aşkından sarhoş olanlardan başka, bütün halk çocuk mesabesindedir. Heva ve hevesten kurtulmuş olanlardan başkası, büluğa ermiş değildir."
manevi olandır.
(bkz: manevi)
bana kalırsa sadece şu aşk denen mucizeyi hissetmekten ibarettir. maddenin, cismin, görünenin önemsiz olduğunu görüp, kalptekinin farkına varmaktır...