**Her insanın ömrü boyunca ezberinde tutacağı bir yağmuru olmalı
Ansızın ve keskin... bir gökgürültüsü,sonra şehre düşen bir yağmuru ezberinde tutmalı insan
Damla damla ezberlemeli kendi yağmurunu
Elifbayı ezberler gibi, kısa bir sureyi ezberler gibi
Bir şiiri ezberler gibi ezberlemeli yağmuru **
hikayelerinden her insanın kendinden bir şeyler bulduğu, her yüreğin bir köşesine muhakkak dokunan, hüznü, aşkı, sevgiyi bambaşka bir şekilde ele alan, duyguları tarifte çok başarılı, çok samimi, çok mütevazi, hem kendi hem ahlakı güzel insan.
"zaman diyorum, biraz daha zaman. Dilimin ucundaki kelimeler bu kış donmazsa bir dahaki yıl uçmayı öğrenecekler." ve
"Dikbaşlı yürüyüşlerin olmalı. Her aşkı feda edebilecekmiş gibi duran çelik bir kalp taşıyormuş gibi asi, umarsız ve ifadesiz bakışlarla yürümelisin. fakat hiç kimse bir yaprağa gözyaşı dökebilecek olmanı anlamamalı. güçlü ve direngen yürüyüşlerin olmalı. gözlerin alabildiğine uzağı görmeli her baktığında."
"hüzün hep kadınları kestiriyor gözüne. hüznün gücü kadınlara yetiyor. hüzün en çok kadınların üzerinde güzel duruyor."
daha çok yüreğinden dökülen, aslında hep bizim zihnimizin bir köşesinde yer alan kelimeleri var. ve allah yeniden başlayanların yardımcısıdır demiştir, ne de güzel demiştir.
yazılı ve sözlü üslubuyla hayata bakış açısının paralelliğini hissedebildiğim adam. hafızamı zorlarsam dino merlin'i konuk ettiği bir hafta sonu eki programından hatırlıyorum. orda anlattığı şeyi tutkuyla anlatması etkilemişti beni. ki anladığım kadarıyla herkesi etkileyen de bu. beylik lafların samimiyetsizliğine düşmeden bir çok beylik laf edebilen biri olması dikkat çekici. başkası olsa bsg diyeceğim lafları o söyleyince eyvallah diyebilirim mesela. ismi 've sen kuş olur gidersin' kitabının kapağında kitaba ismini veren dizenin sahibi olan cahit zarifoğlu'yla aynı güzellikte duran bir adam aynı zamanda. o kitabı aşık olduğum kıza okutmak gibi de bir fantazim var zaten. çok uzatmadan selam edelim. *
kafa denginde izlediğimde pek de ciddiye alamadığım, ancak itü'ye söyleşiye geldiğinde televizyonda gözüme o hoş gelmeyen şeyin samimiyet olduğunu anladığım yazar, programcı vs. dinleyici koltuğuna oturduğumda bu samimiyette birisinin karşımda olabileceğini bilmek bile yüzümü gülümsetiyor. iyi insan.
'' hayatlarını kemiren yönetmeliklerden kaçan ürkek kızlar.
...
neden sustuğumu soruyorlar bütün gece. artık neden konuşmadığımı.
onlara bilmediğimi söyle. söyleyecek çok şey kalmadığını anlat. kadınların ahlarının üzerimizde kaldığını ve utangaç bir yüzle kelimeleri gizlediğimi söyle.
kurumlarının aşkına şirketlerinin aşkına okullarının televizyonlarının aşkına incittikleri çocukların gazabından söz et. ödeyemeyecekleri ağır bir hesabın kesileceği günü hatırlat. ''
iki kelimeyi bir araya getirip konuşamayan fakat 2 kelimeden müthiş eserler çıkaran kalem bileyleyicisi.
--spoiler--
‎17. zamanında ölmeyi başaramayan bir adam tanıyorum. başarabilseydi eğer cesur, onurlu, yakışıklı, masum bir adam olarak bilinecekti geride kalanlar tarafından. olmadı. şimdi istese de başaramıyor, çünkü zamanını yitirdi. zamanında ölemeyenlere özgü bir huzursuzluk haliyle dolaşıyor sokaklarda. ölemediği için hayatı yarım. ölemediği için şiiri yok. ölemediği için saçları dökülüyor. zamanında ölemedi ya; hiçbir filmin sonunu merak etmiyor, sulanması gereken çiçekleri yok, telefon rehberine yeni isimler kaydetmiyor. zamanında ölemedi ya; yaraları da geçmiyor bu yüzden.***
--spoiler--
içinden geçtiği sokaktan mahalleden biriktirdiği öyküleriyle dilini karekterini birleştirip özgün bir uslup yakalamiş anti kapitalist eski radyocu yenilerin sinema sevdalısı kaliteli abi.
"...hayatımın parçalarını nasıl bir araya getirebileceğim konusunda en küçük bir fikrim bile yok. nerden başlamalı ki? başı ve sonu iç içe geçmiş bir hikayede ortaya çıkacağı anı karıştırmış bir kahraman gibiyim. nerede ortaya çıksam yanlış karedeyim..."
'' gitmek istemezsen bir şiir miktarı kadar otursak diyorum. şiir kalsın istersen, sadece otursak. oturmasan da olur benimle, sadece ellerimi tut. ellerimi tutma dilersen sadece yüzüme bak.
yüzüme bak ama anna, yüzüme bak. gözlerime bak, gözlerimin içine bak. ''
edebiyat'tan hayal meyal hatırlıyorum onu... ben başladığımda o herhalde bitirmek üzereydi. ne zaman hergele meydanı'ndan koridorlara doğru yürüsem, bir köşede, bir kişinin çevresine toplanmış 5-6 kişi mutlaka bulunurdu. bunlar mgv'lilerdi. hep orada takılırlardı. ortalarındaki göbekli kişi de, hayalim beni yanıltmıyorsa, bugünkü görüntüsünden daha mgv'li bir olan tarık tufan'dı. ben, sürekli bildiri dağıtan ve afiş asan konumunda olup onları pasiflikle suçladığım için, hiç tanışmadık. gidip "abi" çekmedim kendisine.
aslında milli gazete'de olsun, ülke tv'de olsun, yapmaya çalıştığı şeyleri sevmezdim. son zamanlarda beğenmeye başladım. iyi gidiyor tarık tufan, suya sabuna dokunuyor. daha iyi olmasını diliyorum. yanındaki "yakışıklı"ya da akıl versin biraz. hep kızların hoşuna giden şeyler yok hayatta; bazı gerçekler de var!
--spoiler--
ellerini ısıtıyorlar. kanatlarını ısıtıyorlar bir ortadoğu soğuğunda. elleri kanat, kanatları el.
ortadoğu ısındı diyor haber bültenleri sık sık. ortadoğu gerçekte soğuk. isınan namlu ucu, ısınan fosfor bombası, ısınan yaralıların kesik kolları.
ellerini ısıtıyorlar. kanatlarını ısıtıyorlar.
birazdan ellerini çırpıp gökyüzüne yükselecekler. kudüsün, gazzenin, ramallahın, ortadoğunun soğuk şehirlerinin üzerinde kanat çırpacaklar. elleri kanat, kanatları el.
yavrularına yem arayan bir kartal gibi şehrin göğüne yükselip, minicik bedenleriyle, halkları hayatta kalsın diye taş toplayacaklar. elleri taş tutacak, kanatları taş.
bu çocukların elleri olmasaydı şehirlerindeki işgal hiç bitmeyecekti. bu çocukların taş tutan kanatları olmasaydı şehirlerinin geleceğini çalacaktı işgal kuvvetleri. bu çocukların elleri olmasaydı yaşlıların mushaf okuyacak gözleri kör olacaktı, annelerin memelerinden süt gelmeyecekti, kızlar aşk mektuplarını saklamaktan vazgeçeceklerdi, işe gitmek için uyanmayacaktı babalar.
bu çocukların elleri, kanatları olmasaydı şehir ölmeye yatacaktı.
ellerini ısıtıyorlar, kanatlarını ısıtıyorlar bir ortadoğu soğuğunda.
birazdan kanatlanıp şehri göğe yükseltecekler çünkü.
tarik tufan kampüsten dünyaya filistin
--spoiler--
Akıl hastanesinde kalan o sarışın ve zayıf kız akordeonunu çalarken hep aşkını düşünüyormuş meğer. çaldığı bütün parçaları onun hayaline adıyormuş. gözlerinden anlamıştım zaten. başka türlüsü mümkün değil. insan ancak aşk için şarkı söylerken sözleri bu kadar parlar. bir enstrüman çalmayı sırf bunun için istedim.
biliyor musun sonbahar gelince
Istanbul susuyor birden,
ben bir şarkıyı arıyorum,
ben bir şarkıyı arıyorum,
ben bir şarkıyı arıyorum,
ben seni arıyorum.
"utanma! ayıp değil ki bu bak ben utanıyor muyum?
kanayana kadar dizlerim, misket oynarken hem,
unutma herkes birilerinin yarasını taşır uzaklara." de demiştir bu güzel insan...
'Senin masumiyetini, bilgelik zamanlarından kalma sırları, dünyanın bütün sabahlarını yanımıza alıp da gidelim.'
satırına hayran kaldığım Anna isimli bir şiiri olan yazar.