tartışmanın gereksiz olduğu insan tipi

entry16 galeri0
    1.
  1. bizim memleket tuhaf memleket. önceden hazırlanmış tepkilerimiz var, tam otomatik çalışıyorlar. adnan kahveci'den övgü ile bahsetmeniz yüzünden özalcı, elektrik dağıtımının özelleştirilmesine karşı olduğunuz için özal düşmanı, erozyon tehlikesinden bahsederken çevreci, nükleer santrallerin gereğini vurgularken çevre düşmanı ilan edilebiliyorsunuz. hem de hiç ilginiz bile yokken.

    diyelim ki koyu fenerlisiniz. ali koç'u:fb başkanı eleştirdiğiniz kısa bir konuşmanıza tam da o an denk gelen birisi sizin galatasaraylı olduğunuzu düşünebiliyor. iki üç gün sonra sizi fener formasıyla görünce "sen galatasaraylı değil miydin ya? takım mı değiştirdin?" diye soruyor. ne öz güven ama! "o nereden çıktı kardeş ya?" diye bi şok geçiriyorsunuz. hâlbuki fenerin attığı bir golü beğenmen ve bundan övgüyle bahsetmen de seni fenerli yapmaz. koyu bir galatasaraylı olarak da fenerin attığı bir golü beğenebilirsin. üzerinde fener forması varken de fenerbahçe başkanını eleştirebilirsin.

    insanların kutuları var ve sizi o kutulara sıkıştırmak için neredeyse fırsat kolluyorlar. o kutulardan birine sizi hapsetmedikçe rahata eremiyorlar. ufak ipuçlarından hareketle "şucu, bucu" şeklinde sizin etrafınızı çevirip bir yere kapatıyorlar ve sonrasında da kutuya nasıl muamele ediyorlarsa size de o şekilde muamele ediyorlar. hayatın hemen her alanında insanların bu kadar fanatik, bu kadar peşin hükümlü, bu kadar yüzeysel olması doğrusu aşırı boktan. bazen yalnızca sorduğunuz bir sorudan, bazen o günkü giyinişinizden, sakalınızdan, bıyığınızdan, o günkü duruşunuzdan, görünüşünüzden, bazen konuştuğunuz bir kişiden dolayı sizi "bir şey" ilan edenler oluyor. o an eğlenceli olduğunuz için mutlu, o an durgun olduğunuz için depresif sanılıyorsunuz.

    bir şey soracağım. niye var bu kutular? yani insanları tıkıştırdığımız şu saçma kutular? bence en çok şu yüzden: önceden hazırlanmış tepkilerimizden verebilmek için. tam otomatik, hazır tepkiler. evet, hazır tepkiler vermeyi seviyoruz. hazır çorbalar gibi. nasıl ki hazır çorbalar, bizi elimizle günlerce ev tarhanası yapmak gibi bir zahmetten kurtarıyorsa hazır tepkiler de bir insanı detaylıca teşhis etmek zahmetinden kurtarıyor. atıyorsun kutuya ve hazır tepkilerinden birini yapıştırıyorsun. pratik tarif, en fazla üç dakikanı alıyor. seni bir ipucundan hareketle genelleyip birtakım mantıksal safsatalardan :ad hominem:tu quoque:straw man fallacy:gibi yapabilmek için o kutular şart.

    hazır tepkiler!..

    yani şöyle:

    düşün ki fenerlisin ve ali koç'u eleştirdiğin o kısacık konuşmandan hareketle birisi senin galatasaraylı olduğunu düşündü.
    yani önce seni bir kutuya attı, etrafını çevirdi, seni hapsetti, galatasaraylı olduğunu önden bi kabul etti. bunu niye yaptı? hazır tepkilerinden birini verebilmek, saldırabileceği kapsamı genişletmek için. kutuya nasıl muamele ediyorsa sana da o şekilde muamele edebilir artık.
    şimdi, senin galatasaraylı olduğunu düşünen bu kişinin fanatik mi fanatik bir fenerli olduğunu ve onunla bir tartışmaya giriştiğini düşün.
    dönecek olan o saçma sapan tartışmayı hayal edebildin mi?
    "ona bakarsan burak elmas:gs başkanı da şöyle." gibi konuyla tamamen alakasız, mantıksal safsatalarla dolu önceden hazırlanmış tepkiler kulağında çınladı değil mi?:tu quoque:sende de var mantık hatası
    dikkat edersen sahne şu: iki fenerli olarak ne alakaysa galatasaray başkanını konuşuyorsunuz.
    komik şeyler bunlar aslında, belli bir yaş için bayağı komik. açıkça bir mantık hatasının vurgulandığı, ortadaki saçmalığın gözümüze gözümüze sokulduğu ve yalnızca bu saçmalığı fark edebilenlerin kahkaha atabildiği bir absürt komedi film karesi tadında... bir tür durum komedisi. acıklı... o kadar acıklı ki bir yerden sonra artık kahkaha attıran cinsten bir komedi.

    diyelim ki müslüman olmadığını ifade eden birisine, o anki konuyla ilgili, açıklayıcı ve nokta atışı bir ifade olduğunu düşündüğün ve anlamlı bulduğun için anlatacaklarına "son peygambere atfedilen bir sözde peygamber der ki..." gibi bir girizgâh yaptın.(ki "hitler der ki..." demen seni nazilerden biri yapmaz. bir gs'li olarak fb'nin golünü takdir etmek gibi.) konuyu daha doğru düzgün açamadan oradan bir ses:
    - ama kimin peygamberi? benim peygamberim değil.

    heh işte hazır tepki! lan bi dur ne dediğini söylesin bari adam, bi cümlesini bitirsin, belki mantıklı bi şey söylemiştir peygambersjs ahah. hayır, konu bu mu yani? peygamber mi konu? tamam anladık, müslüman değilsin de bi serin gel, bi dur yani, bi sakin!
    mantıksal safsatalar işte. "peygamber söylediyse ya da benim peygamberlerden biri söylemediyse vardır bir bok" mantıksal safsatası. yani, argümanın kendisi yerine argümanı ileri süren kişinin etnik kökeni, politik tutumu, dinî görüşü gibi niteliklerini kullanma, karakteri ya da hareketleriyle ilişkilendirme durumu. yani, latince ifadesiyle: argumentum ad hominem.

    yaptığı şey şu:
    1. islamiyeti ufacık bile olsa çağrıştıran, ona benzeyen, onu andıran her şeyi ama her şeyi "kötüdür, saçmadır, hurafelerle doludur, dinlemeye bile değmez" kutusuna attı.
    2. "son peygamber demiştir ki" ifadesinden dolayı seni de islamiyet kutusuna attı.
    3. hazır tepkilerinden birini yapıştırdı.:anlamadan itiraz etmek

    işte fanatizm, işte şovenizm, işte mantıksal safsata!
    işte milliyetçi hareket, işte cesaret, işte adam gibi adamlık!
    işte "tartışmanın gereksiz olduğu bir insan tipi!"

    etkin bir dinleme; bir tartışmayı olumlu bir yerlere taşıyabilir, hiç olmazsa diğer olumsuzluklara kaymasını önleyebilir. fakat görüyoruz ki hazır tepkiler, kişiyi etkin dinlemeden de alıkoyuyor. dahası fanatikleştiriyor. bazen ne söylendiğini anlamadan, hatta daha duymadan tepki veriyoruz. niçin önceden tepki veririz? çünkü her şeyi anlamışızdır(!). böylece yarım yamalak anladığımız şekliyle tartışmaya girişiriz. hâlbuki tartışma anlamak için yapılmalıdır. sesleri duymak, dinlemek değildir. dinlemek, anlamaya teşebbüs etmektir, anlamak istemektir. isabetli bir dinleme tam da bu sebeple gerçekleşmez. çünkü her şeyi anlayan birisi, ne söyleyeceğinizi zaten biliyordur(!), dinlemeye de ihtiyacı yoktur, ukaladır. yüzündeki ifade, nasıl söylesem... her şeyi anladığını zanneden ve dinliyormuş gibi yapan birisindeki o küstah bakışı; "ne söyleyeceğini zaten biliyorum" şeklinde tefsir edilebilecek o sevimsiz gülüşü bilirsiniz, öyledir. oysa isabetle dinlemeyen birisi isabetle de konuşamaz. bir fikrin ne olduğunu tam olarak anlamadan ona yönelmek, potasız bir sahada basket oynamak gibi bir şeydir. dinlemeden konuşmak, anlamadan konuşmaktır. dolayısıyla itirazları da karavana itirazlar olacaktır.

    bakın, size bir şey diyeyim: ben hiçbir yere, hiçbir şeye ait değilim. ideoloji, din, müzik, giyim... aklınıza ne gelirse. altını çizerek söylüyorum: hiçbir düşünce akımına, hiçbir ideolojiye, hiçbir dine, hiçbir zevke ait değilim. hemen her konuda oldukça şüpheci, oldukça bilinmezci, oldukça karma bir tipim. tamamen bireysel zevklerim var. leonard cohen'i, hafız sami'yi, şebnem ferah'ı, şanışer'i ya da ismail yk'yı tamamen canım istediği için dinliyorum. çok geniş bir ilgi alanım var ve birbirinden tamamen alakasız gözüken iki şeyi bu yüzden aynı anda çok sevebiliyorum.
    bu karmaşık kişiliğimi bilmeyenlerin hakkımdaki karavana tespitleri, kısıtlayıcı tanımlamaları -yani şu saçma kutular- bu yüzden canımı sıkıyor. benim adıma konuşanlara da acayip gıcık olurum. çünkü insanımızda söz gelimi gitar seviyorsan tambur çalamazsın gibi tuhaf bir algı var. hani biraz sakin dursan hiç sinirlenmezsin, biraz somurtsan hiç kahkaha atmazsın falan zannediyorlar.

    random bir şarkı çıkıyor diyelim, "bu tam muhilik." diyor oradan birisi.
    yoo hayır, benlik falan değil.
    atıyorum, "oo sen şanışer de mi bilirdin?" diyor oradan bir öteki.
    bilemez miyim??
    fıttırıyorum işte ben bunlara.

    hakkımdaki bu karavana tespitlere bir sürü örnek bulabilirim hayatımdan, üstelik birbirine oldukça zıt.
    insan algısının ne kadar boktan olduğunu görün diye birkaçını paylaşacağım şimdi.

    mesela... lisedeydim o zamanlar, bi şeye çok üzüldüydüm. hani insan bazen, her şeyi görüp gözeten, bir gün kendisi yerine intikamını alacak, adaleti sağlayacak biri olduğunu düşünmek ister ya... böyle bi ağlar, bi rahatlar falan. öyle bir gündü o. bir camiye girdim. kimse yoktu. tek başıma ağlaya ağlaya namaz kıldım.
    sonra çıktım camiden. üzerimde okul forması, kravat cepte, dağıtmış bir vaziyette eve doğru gidiyordum. hüseyin ile karşılaştım, sınıf arkadaşım. "neredeydin?" diye sordu. "şu camideydim ya, namaz kıldım." dedim. "hadi lan!" dedi, namaz kıldığıma inanmadı. baştan şaka yapıyor sandım. değilmiş. "cidden ya" falan dedim, tuhaf bir şekilde sesini yükseltmeye, "yalancı, sus yalan söyleme!" falan diyerek beni azarlamaya başladı. lan n'oluyoruz arkadaş?:))) "ama kıldım ya, gerçekten kıldım." dedim çaresizce. üzerime yürümeye başladı. biraz daha namaz kıldığımı söyleseydim allah ne verdiyse dalıp dövecekti çocuk beni. gözlerinde gördüm resmen o öfkeyi. muhtemelen yakışıklı olanları, saçını yapan beyaz tenlileri, rock müzik dinleyenleri falan kâfiristan'a postalayan bir arkadaşımdı hüseyin. kim bilir hangi ipucundan hareketle beni kâfiristan'a postalamıştı? bilemiyorum.

    mesela daha geçenlerde bir öğretmen arkadaş "sen ak partili değil miydin hocam?" diye sordu durduk yere şaşırarak. ben de ona bayağı bi şaşırdım. okulda, bırakın koyu siyasi tartışmaları, ağzımdan siyaseti andıran, siyasete ufacık benzeyen tek bir kelime dahi çıkmamıştır bugüne kadar. parti kelimesini "doğum günü partime bekliyorum." gibi bir cümlede bile kullanmadım. siyasi meselelerin tartışıldığı masalardan uzak dururum zaten genelde. (akıl sağlığına birebir, tavsiyemdir.)
    düşündüm, öyleyse nereden çıkardı bu herif bunu?
    aklıma tek bir şey geldi: "barınağa gidelim mi?" demişti bir keresinde. ben de "barınakta n'apıcaz ki lan?" diye düşünerek "barınak??" diye tepki vermiştim. masadakiler bi gülüştüler saflığıma. "bi mekâna gidip içki içelim mi?" demek istiyormuş meğer, öyle bir jargonları varmış. ben de "heee. kullanmıyorum hocam ben, siz takılın." demiştim. muhtemelen orada beni ak parti kutusuna attı. içki kullanmayınca ak partili oluyorsun ya hani. nasıl kafalar ama!
    (bu arada bu herif, "allah korusun, kız kardeşinin ateist olmasını ister misin hocam??" diye soran bir tip. bunu da hani "hiç deterjan içilir mi hocamm?" der gibi tonluyor. öyle de din ve vicdan özgürlüğünden yana olan bir arkadaşımız yani kendisi. ulan, sosyal bilgiler dersinde beşinci sınıf konusuydu lan bu din ve vicdan özgürlüğü meselesi, beşinci sınıf! daha bunu verememişiz üniversite okuyup öğretmen olan adama.)

    mesela tam da ağlamaktan şiştiğim bir günde muhtemelen komik olan birkaç entry'ime denk gelmiş bir yazardan bir mesaj gelmişti. diyalog şu:
    - mutlusun he. tebrik ediyorum seni. her şeye rağmen mutlu olan insanları tebrik ediyorum.
    - nereden çıkardınız?
    - profile göz gezdirdim. hemen anlaşıldı.
    - kesinlikle öyle bir şey yok. bence biraz daha göz gezdirin.
    - bırak lütfen. ben herhangi bir konuda 5 cümleden fazlasını kuramam. belki de bu yüzden çok mutlusun. tebrikler.

    şaka gibi diyalog. yorum yapamayacağım artık.

    okuduklarınızdan sonra bu ülkenin büyük çoğunluğuyla tartışmanın gereksiz olduğunu düşünmüşsünüzdür muhtemelen. doğrudur. çünkü ülkemizdeki birçok insan aslında fanatik olduğunun farkında bile değil. din ve vicdan özgürlüğü, düşünce özgürlüğü vb sosyal bilgiler beşinci sınıf konularıdır ama koca koca insanlar olmamıza rağmen bunları hayatımıza tam olarak tatbik edebilmiş değiliz. çünkü "eşitlik" diye bağıran çoğu insan aslında "ayrıcalık" istiyor. "finlandiya eğitimde bir numaraymış hölö hölö" şeklinde eğitim eleştirisi yapan ve oradan buradan duyduğu ama asla içselleştirmediği bu ezbere cümlelerle sözüm ona batılılaşan bir beyaz yakalı; soru soran, sorgulayan, eleştirel yaklaşan birisinin kafasına çekiçle vuruyor, onu bacağından tutup aşağı çekmeye çalışıyor. "düşünce özgürlüğü" diyen birisi aslında "benim gibi düşün" demek istiyor; karşıt görüş belirteni yobaz, cahil, salak, aptal diye yaftalayarak ve ağzından köpükler saçarak inandığı görüşün fanatikliğini yapıyor ve hayatını bu tarz fanatik tartışmaların içinde heba edip memleket için müthiş faydalı işler yaptığını falan zannediyor. yani ülkemizde sanki karşı komşuları mistır makdovel'in barbekü partisinden daha demin gelmiş gibi poz veren bu çakma caşuaların çoğunun özü aslında bir apartman dairesinde terli tişörtüyle tweet atan cevattır. bakmayın siz kıyafetlerine, saatlerine ve her sabah içtikleri kahvelerine, avrupalı gibi görünmelerine. fikirlerine sadece biraz zoom yaptığınızda görüyorsunuz o varoşluğu. bu kavramlar bize o yüzden bol geliyor. çünkü içini boşaltıyoruz ve o kavramların ırzına geçiyoruz. sakin sulardan aldığımız gemileri okyanusta yüzdürmeye çalışıyoruz, hâliyle ilk dalgada da alabora oluyoruz. ben hiç kimseye fikrinden dolayı sığır diyemem ama fikrini savunma şeklinden dolayı gönül rahatlığıyla sığır derim. şu cümleye bu sebeplerle çok inanıyorum: "'sevgi' ve 'kardeşlik' laflarını sıklıkla kullanan insanın amacı sevgi ve kardeşlik değil, onlardan faydalanmaktır." "düşünce özgürlüğü, adalet, iyilik, hoşgörü, sevgi, kardeşlik" gibi zaten kimsenin itiraz etmeyeceği soyut kavramlarla insanların çoğu aslında şov yapıyorlar. bunları sadece kendi grupları için istiyorlar. yoksa gerçekte adaletmiş, düşünce özgürlüğüymüş falan umurlarında değil. kolektivist gruplar kendilerini meşrulaştırmak için kimsenin itiraz etmeyeceği bu kavramları kullanıyorlar.

    eğer siz, özetin özetine mahkûm kalırsanız:"on dakikada göbek eritme" gibi ya da tek bir kaynağı hayat damarlarınızdan biri hâline getirirseniz bir müddet sonra ister istemez siz de size mantıklı geleni tek hakikat, tek gerçek, tek doğru sanmaya başlarsınız. siz de eleştirdiğiniz o tiplerden birisine dönüşürsünüz.:tabii ki ben de kendi aidiyetinizi gidip algı mekanizmasının bütün o kusurlu yapısına rağmen size en kesin cevapları verdiğini sandığınız, en sağlam (!) bulduğunuz yere yapıştırırsınız. bütün aidiyetinizi bir cevaba yapıştırıp her şeyi oradan seyretmeye başlarsınız ve artık baktığınız her yerde insanlar değil, kutular görür olursunuz. hâliyle tepkileriniz de şipşak, oldubitti tepkiler olur. bu kutular; size, birilerine aptal deme hazzını yaşatır. azgın, fayda sağlamayan, "sana katılmıyorum." ifadesinin kişiliğe bir saldırı olarak algılandığı, âdeta bir savaş meydanına dönüşen, değersiz hissettir ki değerli hisset başlıklı tartışmalara bazen sırf bu birilerine aptal deme ve haklı çıkma hazzını yaşamak için girişirsiniz. ve tabii ki vakit kaybedersiniz. emin olun, evinizde sadece durup duvara baksanız bile daha verimli geçirirsiniz o günü, en azından hayal falan kurarsınız. çünkü o tartışmalarda fikirlerin çarpışmasından doğan şey hakikat değil, ucuz hakaretlerdir. ki bu da fanatizmdir.

    dostlar! her şeyi bütünüyle kabul etmek vs her şeyi bütünüyle reddetmek. bu ikisi bizim memleketimizde çok yapılıyor. bir şeyi ya kabuğuyla beraber yutuyorlar ya da olduğu gibi çöpe döküyorlar. annemin sevdiğim bir huyu vardır. çürümüş portakalı öyle hemen olduğu gibi çöpe atmaz. çürümüş yerini keser, varsa sağlam kalan yerini afiyetle yer.
    bence siz de olduğu gibi çöpe atmadan önce her şeyde küçücük de olsa çürümemiş bir yan var mıdır diye bakın. mutlaka olmalı, bunu birkaç denemeden sonra siz de fark edeceksinizdir. bu toptancı anlayıştan, kutulardan ve hazır tepkilerden bu şekilde kurtulabiliriz.
    sonuçta beyaz dediğimiz bile aslında ne kadar beyaz ki? düşünsenize!
    1 ...
  2. 2.
  3. Aşko kuşko desede önemli değil.

    Havalara girerim ben..

    Direk Yatağa geçelim hatta.
    1 ...
  4. 3.
  5. Özet geçiyom:
    Arkadaş malatyalı sanırsam.
    1 ...
  6. 4.
  7. denyimli insanlar şıp diye anlarlar böyle tipleri.
    0 ...
  8. 5.
  9. kibirli, egoist, ölçüsüz, öz eleştiri ve eleştiriye tahammül edemeyip eleştirmeye bayılan yorucu kişidir. bu insanlarla aynı masada oturmaktansa duvar ya da köpekle saatlerce sohbet etmeyi tercih ederim. en azından sözünüzü de kesmiyorlar.
    1 ...
  10. 6.
  11. her şeyi bildiğini sanan kendini uçlarda gören oksijen israfları.
    1 ...
  12. 7.
  13. 8.
  14. Malum partililer. Gerçi şu aralar nasılsın desem pişmanım diyorlar. O yüzden tartışma olmadan konu anlaşılıyor.
    2 ...
  15. 9.
  16. 10.
  17. felsefeden anlamayan herkes. derin düşünmeyi bilmediği için konuşsan ne olacak?

    iki tür doğru vardır. Tersinin yanlış olduğu gün gibi ortada olan yüzeysel doğrular ve tersi de doğru olan daha derin doğrular. Niels Bohr

    hakikatin iki yüzünü göremeyen yüzeysel, sığ insanlar... anlat anlat anlamıyorlar...
    2 ...
  18. 11.
  19. Tartışmada iddia yada fikirleriniz yerine kişiliğinize saldıran mantık safsatalarıyla sizi devirmeye çalışan sizi sinirlendirip saldırganlaşmanızı isteyen yani sizi tuzağa çeken manipülatif tipitipler kesinlikle şüphesiz..
    2 ...
  20. 12.
  21. 13.
  22. Herkes.
    Kimseyle tartışmam. Gerekirse ayar verir geçerim.
    0 ...
  23. 14.
  24. Evliyseniz karınız ya da kocanızdır net. Bekarlar bilmez haha.
    2 ...
  25. 4.
  26. Tayyipçilerdir. Donuz gibi her rezilliğin farkındadırlar; ama kabullenmek işlerine gelmez. Kılıçtar, Apo itinin kardeşini TRT'ye çıkarmış olsa; anasından girer babasından çıkarlardı, Yahudi Madalyalı'ya gıkları çıkmadı.
    3 ...
  27. 5.
  28. Deste deste yazmaya gerek yok, Hepsi tek başlık altında toplanmıştır aslında,
    (bkz: AKP'ye oy verenler)
    Filtreleme sistemi
    5 ...
© 2025 uludağ sözlük