o yıllarda set ekibindeydim, çekim bittikten sonra ahtapotu zar zor zapt edip ahtapot salata yapmıştık 3 saat sürmüştü tutması kesmesi ayıklaması. kartal tibet çok sevmişti sonraki filmlerde de aynısını yapalım demişti heyy gidi heyy.
bizim ev eski tip evlerdendi. uzun ve dar koridorlu bir ev. çocuktum ben o zamanlarda. daha ışık düğmesine yetişemeyecek kadar çocuktum. her gece tuvalete kalktığımda bu şeyin o uzun uzun kollarını koridorda hayal ederdim. bizim evdeymiş, bizi yemeye gelmiş. koşarak gider gelirdim tuvalete , bir an dursam yakalayacaktı sanki beni. ama yine de izlerdim, korkularımızla büyümeyi o zaman öğrendik belkide.
küçükken o sahne gelince beni odadan kaçıran ahtapot. arkadaş kafası bir iniyor, bir şişiyor. gözler desen melül melül bakıyor. o çirkinliğin üstüne daha da bir korkunçluk ekliyor. bir de adamın kolunu bacağını koparıyor. o zamanlar tabi aklımız ermiyordu. korkudan ne yapacağımı şaşırıyordum. ama şimdi gördükçe hem o amatör ahtapot tasarımına hem de çocukluk hallerime kahkahalarla gülüyorum. ne diyelim emeği geçen herkese teşekkürler.
filmde dikkatimi çeken Hun türkü tarkan ahtapot'un üzerine atlar ama ahtapot'un haraket etme olayı yok bunun üzerine tarkan ahtapot'un kollarını kendi boynuna dolar.
Aylar boyu denize giremedim lan bunun yüzünden. Her ahtapotu da böyle sanardım. Bir nesil ahtapottan çekinirse sebebi budur. Bi de yabancı bir film de devasa bir yılan vardı. ikisi ölümüne kapışır.