Tam tersi vatanı kurtaran tarikatçilerdi. Ayyaş yunan piçleri ise o sırada topukları götüne vura vura musul' dan kaçıyordu hatırlatırım. Akıllı olun haddinizi bilin köpekler.
Sie amk bunların seyhleri yalakalık tehdit şantaj ile yüzyıllardır askerlikten muaf tutuldu tekkelerde hayvan gibi semirdiler şimdi vatanı kurtardılar diye yalan sıkıyor torunları.
Cumhuriyeti kurtaranlar bu tip delikanlılardı pembe götlü batı hayranlarınız değil. Mezardan çıksalar ilk sizin gibi torunların alnına çakarlar kurşunu utanmazlar sizi.
ben hiç bir ingiliz ya da yunanın 'tarikatçılar bizimle türk katletmedi' dediğini duymadım, hiç yalan söylemeyin.
hepside, orospu evladı vatan haini olarak, işgal kuvvetlerinde görevlerini yapmıştır.
Milli mücadele tarihi içerisinde dergahların şeyhlerin ve dervişlerin fonksiyonunu inkar etmek sadece tarih bilmez bir cehaletten veya saplantılı önyargılı ideolojik tarafgirlikten ileri gelir. Hemde koskoca Özbekler tekkesi gerçeği ortada durup dururken.
iyasi ideolojilerin ortak özelliklerinden birisi, gerçeğin bir bölümünü kesip ayırmalarıdır. Kimi kişi ve olaylar görmezden gelinirken, kimileri ( <ı>olumlu ya da <ı>olumsuz biçimde) öne çıkarılır.
Bunun son örneğini Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Yener Karahanoğlu'nun konuşmasında gördük. Deniz Harp Okulu öğrencilerine konuşan Karahanoğlu, tarih boyunca tüm devrimcilerin din ve gerçek dindarlarla değil; cemaatler, tarikatlar ve dincilerle karşı karşıya geldiklerini belirttikten sonra örnek verdi:
" Kurtuluş Savaşı'nda Mustafa Kemal'in idam fermanını çıkaran ve işgalci güçlerle işbirliği yapanlar Sait Molla gibi dinciler olmuştur."
Karahanoğlu'nun anlatısına göre tarikatlar Kurtuluş Savaşı'na karşı çıkmıştır. Dolayısıyla Milli Mücadele, sadece işgal güçlerine karşı değil, onlara karşı da yapılmıştır.
Halbuki bu anlatının gerçeği yansıtmadığını artık biliyoruz.
Bana inanmıyorsanız, Hülya Küçük'ün " <ı>Kurtuluş <ı>Savaşı'nda <ı>Bektaşiler " (Kitap Yayınevi) başlıklı doktora tezini okuyun.
işte size oradan birkaç ilginç veri:
*Mustafa Kemal 27 Aralık 1919'da Ankara'ya geldiğinde muhteşem bir Seymen Alayı ile karşılandı. Alayın arka kısmında hususi elbiseleri ve ayinleriyle Nakşibendiler, Sadiler, Rifailer, Kadiriler, Mevleviler, Bayramiler, Bektaşiler yer aldı.
*Alayın düzenlenme sebebi halk tarafından iyi tanınmayan Mustafa Kemal'e bir meşruiyet zemini yaratmak; onun bir 'asi' değil, saygın bir lider olduğunu göstermektir.
*Bu alayı düzenleyen kişi ise, Ankara Vali Yardımsısı, defterdarı ve Ümmi Sinan Dergahı şeyh adayı ve bu dergahın tarikatların kapatılmasından önceki şeyhi Yahya Galip ( Kargı ) idi.
*1920'de toplanarak, Mustafa Kemal önderliğinde Milli Mücadele'yi yürüten ilk Meclis'te 403 milletvekili yer aldı. Bunların 85'i din eğitimi almış kişiler veya bilfiil din adamı olarak görev yapan kişilerdi. Meclis'te 10 kadı, 7 dava vekili, 17 müftü, 42 müderris ve 9 şeyh vardı.
*Milli Mücadeleciler, istanbul hükümetinin fetvalarına, 100 müftünün onayıyla hazırlanmış fetvalarla cevap verdiler. Şevket Süreyya Aydemir bu kapışmayı ' Fetvalar Harbi' diye adlandırır.
Hülya Küçük'ün 400 küsur sayfalık kitabı daha nice örnekle dolu. Olayı özeti ise şudur: O dönemde toplum bölünmüştü. Tarikatlar da bu devasa karmaşadan etkilendi. Kimi Ankara Hükümeti'ni destekledi, kimi istanbul'u.
Hatta en ilginç nokta şu: Hiçbir tarikat Milli Mücadele'ye <ı>topluca destek vermedi ya da <ı>topluca köstek olmadı. Halbuki müritler şeyhlerine bağlı oldukları için, kolayca bir tarafa doğru seferber edilebilirlerdi.
Üstelik bölünme ve kararsızlık sadece onlara özgü de değildi. Mesela Erzurum Kongresi toplandığında, geleceğin mareşali Fevzi ( Çakmak ) Paşa, Mustafa Kemal'i tutuklamak üzere gelmemiş miydi? Kazım (Karabekir ) Paşa onu ikna edince istanbul'a dönmemiş miydi?
ismet (inönü) Paşa da Ankara'ya gelmiş, geri dönmüş, sonra tekrar gelmemiş miydi?
Yani bırakın sokaktaki insanı, vatanseverliğinden kuşku duymayacağız komutanların dahi kararsız kalabildiği bir dönemdi o.
Milli Mücadele'ye karşı çıktığı için Sait Molla'yı yeriyorsak, bir kısım müridiyle Kurtuluş Savaşı'na katılan Şeyh Şerafeddin Dağıstani'yi de övmemiz gerekmez mi?
Bunları yazıyorum ama bugünün kapışan kesimlerinden nesnel ve soğukkanlı bir yaklaşım beklemiyorum. Çünkü biliyorum ki asıl amaçları tarihi anlamak değil, onu ideolojik üretimlerinin hammaddesi yapmak
akılları saman olduğu için şeyhi ne derse onu yapmışlardır. kimi şeyhler de kendi yararı için istanbula bağlı kalmış kuvayi milliye kafirdir demiştir ve bu yüzden ordudan kaçışlar olmuştur.
Ehli sufi savaştan kaçmaz. Hatta herkesten daha iyi savaşır. Cengaverlik bizim kanımızda var..
--spoiler--
Milli Mücadele'de Sufilerin Rolü hakkında bilgi verir misiniz?
Kurtuluş Savaşında Bir Kâdirî Tekkesi:
Eyüp’te bir Kâdirî tekkesi olan Hâtûniye Dergâhı’nın şeyhi Sadedin (Ceylan) Efendi (ö. 1931), istanbul’un işgal altında olduğu dönemde istanbul’dan Anadolu’daki millî mücâdeleye silah kaçırmak için tekkesini depo olarak kullandırmış bir vatansever idi.8
Kurtuluş Savaşında Bektaşîler:
izmir, Balpmar Bektaşî Tekkesi şeyhi Ali Ulvî Baba (ö. 1954) Millî Mücâdele’de tabur imamı olarak görev yapmıştı.9 Hacı Bektaş Tekkesi şeyhi Cemâleddin Çelebi (ö. 1922) Birinci Dünya Savaşı’na, kurduğu “Mücâhidîn-i Bektaşiyye” (Bektaşi Savaşçıları) adı verilen alayı ile katılmıştı. Kurtuluş Savaşı’nda Kuvâ-yı Milliye’ye katılmış, I. TBMM’de Kırşehir mebusu olarak görev yapmıştı.10 1915’te kurulan ve 7000’den fazla askerden oluşan Mücâhidîn-i Bektaşiyye Alayı, Doğu’da Kafkas Cephesi’nde mücadele yürütmüştür.11
Millî Mücâdelede Nakşbendîler:
XIX. yüzyılın başlarmda Batı’lı devletler Anadolu topraklarını işgal etmeye girişince beklemedikleri bir halk direnişi ile karşılaştılar. Bu direnişte din adamları ve tarikat mensuplarının da önemli katkıları oldu. 1920’de Ankara’da kurulan birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde birçok tarîkat şeyhi ve müridi mebus (millet vekili) oldu. Nakşbendî şeyhlerinden Servet (Akdağ) Efendi ve Haşan (Tokcan) Efendi bunlardan birkaçıdır. Erzincan şehrindeki Nakşbendî şeyhi Ahmed Fevzi Efendi (ö. 1924) millî mücâdelede (kurtuluş savaşında) yer almış, 1919’da toplanan Erzurum Kongresi’ne Erzincan delegesi olarak katılmış, Cumhuriyet’in îlâmından sonra 28 Nisan 1920’de TBMM’ye Erzincan’ı temsîlen milletvekili olmuştur.12
istanbul’un Üsküdar ilçesinde bulunan ve Nakşbendî tarîkatine mensup olan Özbekler Tekkesi, Kurtuluş Savaşı’nda millî mücâdeleye büyük bir destek vermiştir. 1920’de istanbul düşman devletleri tarafından işgal edilince istanbul’dan Anadolu’ya (Türkiye’nin iç kesimlerine) gidip millî mücâdeleye katılmak isteyen aydınlar ve subaylar önce gizlice bu tekkeye gelirler, Şeyh Atâ Efendi’nin (ö. 1936) misâfiri olarak tekkede gizlenirler, uygun bir ortam olunca Anadolu’ya giderlerdi. Bu yolu kullanarak Anadolu’ya kaçabilenler arasında Fevzi Çakmak, ismet inönü, Celâl Bayar, Hâlide Edib Adıvar, Mehmed Âkif Ersoy, Ali Fuad Cebesoy ve Hamdullah Suphi Tanrıöver gibi önemli şahıslar bulunuyordu. Bu Nakşbendî tekkesi istanbul’dan Anadolu’daki millî mücâdeleye silâh kaçırmak için de bir üs olarak kullanılırdı. Ayrıca yaralanan bazı vatanperverlerin bu tekkede tedâvi gördükleri bilinmektedir.13
Anadolu’daki Kurtuluş Savaşı’na katkı veren Nakşbendî şeyhlerinden biri de Şerefeddin Dağistânî idi. Bu zâtın tasavvufî silsilesi şöyledir: Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî, ismail Şirvânî,. Muhammed Yerâgî, Cemâleddin Gâzîkumûkî, Ebû Ahmed Sugurî, Muhammed Medenî, Şerefeddin Dağistânî. Kafkaslar’dan Anadolu’ya göç eden Şerefeddin Dağistânî (ö. 1936), Yalova Güneyköy’de medfundur. Yunanlıların Anadolu’yu işgali sırasında Yunan ordusu Bursa'ya geldiğinde, Şeyh Şerefeddin’in bağlılarından ve sevenlerinden oluşan “imam Şâmil Alayı” bir taraftan dağlarda çete harbi yapmış, bir taraftan da Ankara’da oluşturulan Kuvâ-yi Milliye birliklerine asker temini için faaliyet göstermişti. Şeyh Şerefeddin’in, Kurtuluş Savaşı’ndaki bu yararlı faaliyeti sebebiyle zafer sonrası Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafmdan hizmet beratı ile ödüllendirildiği söylenir.14
Vatan savunmasına katkı veren Nakşbendî şeyhlerinden biri de ErzincanlI Terzi Baba’nm halifesi Mustafa Fehmi Efendi (ö. 1878) idi. Bu zât, 1853-56 arasında vukû bulan Kırım Harbi’nde Ruslar Kars’ı muhâsara ettikleri zaman müridleriyle birlikte savaşa katılmıştı. Daha sonra 93 Harbi’nde (1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’nda) yaşının ilerlemesine rağmen 70-80 kadar atlı müridi ile Erzincan’dan gelerek savaşa katılmış, öncü karakol vazifesi yapmıştır.15
Nakşbendî şeyhlerinden Beyzade Hacı Ali Rızâ Efendi (ö. 1876) Rus Harbi’nde Harput’ta oluşturulan gönüllü alaylardan birinin başına komutan olarak memleket müdâfaasına en ön safta katılmış, askerin at, silah ve bütün ihtiyaçlarını da kendi malından karşılamıştı. Bilhassa Erzurum müdâfaasında büyük yararlılıklar gösterdiği bilinmektedir.16 Bir Nakşbendî şeyhi olan Muhammed Ziyâüddin Nurşinî (ö. 1923) I. Dünya Savaşı’na müridleriyle birlikte katılmış, Rus ve Ermeniler’e karşı savaşmış, bu savaşta bir kolunu kaybetmiştir.
Alvarlı Efe’nin Millî Mücâdeledeki Rolü:
Nakşbendî şeyhi Hâlid-i Bağdâdî’nin mürîd ve halifesi olan Tâhâ el-Hakkârî’nin halifelerinden biri Muhammed Küfrevî Bitlisli idi. Kendisinden sonra Alvarlı Efe lakaplı Muhammed Lutfî Efendi (ö. 1956) şeyh olmuştur. Erzurum yakınlarındaki Yavi’de imamlık yapan Alvarlı Efe, 1916’da Ruslar’ın Erzurum çevresini işgali akabinde katliama girişen Ermeniler’e karşı altmış kişilik bir askerî birlik ile mücadele etti. Erzurum işgalden kurtulunca Alvar’a yerleşen Alvarlı Efe 1956’da burada vefat etmiş, şiirleri Hulâsatü’l-hakâyık adıyla derlenip neşredilmiştir (istanbul 1974).
Erzurum’un Ruslar tarafından işgal edildiği dönemde, 12 Şubat 1916’da Erzurum merkeze bağlı Dinarkom Köyü’nde imamlık yapan Avlarlı Efe Hazretleri, bu köydeki görevini bırakıp Erzurum’a geldi. Niyeti bir an önce Türk ordusuna katılmaktı. Ancak kendisini ve hizmetlerini yakından tanıyan bir komutanın “Hocam, Türk milletinin harp edecek asker kadar, sizin gibi vaaz edecek âlimlere de ihtiyacı var. Siz vaaz ediniz, halkı irşâd ediniz” sözleri üzerine babasının da izniyle, o zamanlar Erzurum’un ilçesi olan Tercan’a bağlı Yavi köyüne imam oldu. Ancak, Ruslar’ın Erzurum’u işgali onun yüreğinde büyük yaralar açmıştı. Rus istilâsı sırasında Yavi’deki görevine iki yıl devam eden Avlarlı Efe Muhammed Lutfî Efendi, Millî Mücadeleye destek veriyordu. Bu sırada Ruslar, ülkelerinde yaşanan ihtilâl nedeniyle, Erzurum’dan çekilmeye başlamış, bunu fırsat bilen Ermeniler, özellikle Erzurum ve çevresinde büyük bir katliâma girişmişlerdi. Ruslar’ın çekildiği sırada onların cephânelerine el koyan Ermeniler benzeri görülmemiş bir katliâma başladılar. Silâhsız Türk halkı büyük bir kıyıma uğramıştı. Yavi’de ve Yavi’ye yakın köylerde Ermeniler’in başlattığı katliâm üzerine Avlarlı Efe harekete geçti. Eli silah tutan gençler cephede savaştığı için Cuma namazına gelenlerin çoğu orta yaşm üzerinde kimselerdi. Efe Hazretleri bu insanları Ermeniler’e karşı direnişe hazırlanmaya çağırdı ve cuma vaazında cemaate şöyle hitap etti:
“Muhterem Müslümanlar! Ruslar memleketimizi işgal etmişken, daha düne kadar iç içe yaşadığımız, komşumuz diye hürmet ettiğimiz Ermeniler çoluk çocuk, kadın kız, yaşlı genç demeden eşi emsali görülmemiş bir katliâma girişmişken; bayrak, vatan elden giderken; millet, devlet yok edilmek istenirken; din, îman tehlikede iken biz burada nasıl ibadet edebiliriz? Şimdi, dîni, îmânı, nâmûsu, şerefi, istiklâli, bayrağı, devleti, milleti kurtarma zamanıdır. Allah’ım, Peygamber’ini seven hiçbir şeyi bahâne etmeden cepheye koşsun, düşmanla harp etsin! Hürriyeti olmayana cuma namazı farz değildir. Şimdi bu durumda ne yapalım? ibâdet mi edelim, yoksa cihat mı? Ben Allah yolunda, dînim, devletim, bayrağım ve milletim için harp etmeye gidiyorum. Benim gibi düşünenler benimle gelsinler.”
Bu etkili sözler üzerine cemaat göz yaşlarını tutamaz ve câmînin içinde hepsi birden ayağa kalkar; “Canımız Allah’a, Peygamber’e, yatana, bayrağa, devlete fedâ olsun. Efem, sen neredeysen biz de oradayız!” diyerek Alvarlı Efe Muhammed Lutfî Efendi’ye cân u gönülden destek verirler. Cuma namazının sünnetini kıldıktan sonra Efe Hazretleri minbere çıkar ve etkili bir hutbe okur.
Bu hutbeyi de gözyaşları içerisinde dinleyen cemaat namazdan sonra evlerinde savaşabilecekleri ne varsa onları da yanma alarak Alvarlı Efe’nin önderliğinde Yavi’den yola çıktılar. 60 kişi kadar olan bu milis kuvvetinin hedefi, öncelikle Oyuklu Köyü (şimdiki Çat ilçesi)’ne varmak ve orada Ermeniler’in elinde bulunan Rus cephâneliğini ele geçirmekti. Çok gizli ve ihtiyatlı bir şekilde Oyuklu’ya gelen Efe ve milisleri bir gece yarısı baskınıyla oradaki Ermenileri öldürüp cephâneliği ele geçirdiler. Cephânelikte Türk köylerinden zorla toplanmış buğday, arpa ve yulaf gibi gıda maddeleri de vardı. Efe Hazretleri, bir kaç kişiyi görevlendirerek bu erzakın yakın köylerdeki fakir halka dağıtılmasını istedi. Berâberindekilerle birlikte Erzurum’a doğru hareket eden Alvarlı Efe, güzergâhları üzerinde bazı küçük Ermeni çeteleriyle de savaştı, bunda da başarılı oldu. Ermenilere karşı yaptığı bu mücâdeleden haberdâr olan yöre halkından kendisine yolda yeni katılanlar da olmuştu. Kimileri bu sayının 100’e kadar ulaştığını belirtmişlerdir. Alvarlı Efe, milisleriyle birlikte o sırada Haydarî Boğazı yakınlarındaki Zergide Köyü’nde bulunan Türk ordusuna katıldı (9-11 Mart 1918). Efe Hazretleri’nin katılımı ordu içinde duyulunca, askerlerimize büyük bir moral oldu. Alvarlı Efe Türk ordusuyla beraber Erzurum’un kurtuluşu için savaştı ve 12 Mart 1918 günü Erzurum düşmanlardan temizlenip kurtulmuş oldu.17
Netice olarak tasavvuf bir ahlak okulu, tekke ve dergâhlar da yaygın eğitim kurumlan olmakla beraber, düşman işgaline karşı vatan savunması gibi toplumsal ihtiyaçlar vukû bulduğunda sûfîler bu görevi de seve seve icrâ etmişler, topluma örnek ve önder olmuşlardır. Barış zamanında ahlâk ve maneviyat eğitimi ile meşgul olan dervişler ve şeyhler, savaş zamanmda hiçbir fedâkârlıktan kaçınmadan mal ve canlarıyla millî mücâdelelere katkı sağlamışlardır. Hepsini rahmetle anıyoruz