"ilkçağlarda kadının doyuran ve doğurgan rolü erkeği hayrete düşürüp büyük hayranlık uyandırmıştı. çünkü erkeğin döllenmedeki rolü bilinmiyordu. hatta kadın çocuk doğurduğunda, bu çocuğun kadının ailesinden kendi kendine doğduğu düşünüldüğü için, genelde kadının erkek kardeşi baba rolünü üstleniyordu. kadın kutsaldı; hatta erkek, kadını ilahlaştırıyordu. zaten ilk tanrıların çoğu da kadındır.
cinsiyet arasındaki fiziksel farklar da eski dönemlere dayanmaktadır. avlandığı ve ağır yük taşıdığı için erkeğin omuzları genişlemiştir. bebeğini taşıyan ve emziren kadının ise kalçaları ve göğüsleri büyümüştür. bu fiziksel dönüşümden önce kadınların daha güçlü olduğunu söyleyebiliriz. örneğin eski Isparta'da erkekler zayıftı; savaşa kadınlar giderdi. Sovyetler Birliği'nin ikinci Dünya Savaşı'nda bünyesinde 800.000 kadın asker vardı ve bunların ½70'i cephedeydi. Karadeniz kıyılarında yaşayan Amazonlar, erkeksiz yaşardı. aslında yaşam süresi olarak da kadınlar avantajlıdır, ortalama 7 yıl daha uzun yaşarlar, üretmek için daha çok şansları vardır.
(...)
erkeğin döllenmedeki rolü öğrenildikten sonra birliktelikler başladı. erkek, karısını ve çocuğunu koruma ve sahiplenme rolü üstlendi. erkek, özne; kadın ise ona bağımlı bir varlık olarak görülmeye başlandı. hatta 16. yüzyılda Paris'te hazırlatılan 'Parislilerin Aile Düzeni' adlı el kitabında kadınların tek görevinin eşlerinin rahatını sağlamak olduğu belirtiliyordu.
tarihi yakından incelersek, zaman ve toplumlar değiştikçe erkek ve kadından beklentilerin de değiştiğini görebiliriz. kapalı ve gelişimi yavaş toplumlarda geleneksel beklentilerin değişimi daha uzun zaman almakta; her iki cinsiyetin de birbirlerini kalıplaşmış normlar içinde görmeleri pek çok soruna yol açmaktadır.
bugün hala kapalı kültürde ev işi yapan, çocuk bakan, süslenen ve tamamen erkeğin idaresinde olan pasif bir kadın kimliğine rastlıyoruz.
bu kimliğin, geçmiş yüzyıllarda Avrupa'da güzelliklerini bozmamak uğruna bebeklerine süt vermeyen ve bunun için özel dadılar tutan kadınlardan pek farkı yok aslında.
gelişmiş ülkelerde kadın ile erkeğin dengeli bir yaşam kurabildiği görülüyor, kadının evle ilgili sorumlulukları paylaşılıyor. erkekler, kadınların iyi olduğu alanları görerek desteklemesi giderek yaygınlaşmaktadır.
erkeğin eski dönemlerde sürekli üstün ve yönetici olduğunu söylemek zor, birçok dönemde iki cinsiyet arasındaki dengede ibre kadının yönünde olmuştur.
21. yüzyılda artık asıl gücün fiziksel değil, zeka ve bilgi gücü olduğu anlaşılmıştır. kadın ve erkek arasındaki fark daha da azalmıştır. iki cinsiyet de zeka olarak birbirlerinden üstün değildir; ancak farlılıklar vardır..."
(bkz: fahrunisa boran)