tarihsel süreç içerisinde ulus devlet yapılanması

entry1 galeri0
    1.
  1. ulus olma bilinci gelişmemiş; devleti salt bir teşrii kuvvet addeden bir kesimin ulus devlet kavramını da basit bir milliyetçilik arka planı ile algılama güdüsünden ibaret olması sonucu açıklanmak zorunda olunan yapılanmadır.

    öncelikle "devlet" kavramı üzerinden farklı alıntılar yapmakta fayda var.

    platon için devlet: "filozof kralın bilgisinin ve ruhunun ideal bir form halinde somutlaşması."
    aristo için devlet: "bireyin siyasi olarak mensup olduğu organik yapı."
    hobbes için devlet: "insan varlığını güvence altına alan siyasi güç."
    hegel için devlet: "tanrının yeryüzündeki yansıması."
    marx için ise: "egemen sınıfların baskı aracı."

    devlet her ne şekilde tanımlanırsa tanımlansın, çağımızda modern dünyanın şekillenmesinde en büyük katkıya sahip kurumdur. ulus devletler kronolojik olarak devlet kavramının ortaya çıkışından çok sonra, fransız ihtilali beraberinde ve tarihsel materyalizm çerçevesinde* gerçekleşmiştir. birçok sosyolog toplum yapısını, medeniyeti, terakkiyi kısacası insanlığı düz bir çizgi üzerinde daima ilerleyen, ilerledikçe gelişen bir yapı olarak addedetmiştir. ulus devlet yapılanmalarının şu an dünyada hakim olarak görülmesinin sebebi de mevcut şartlar altında toplum oluşturmanın en uygun yolu olarak görülmesidir.

    tarihte devlet yapılanmaları eski yunan şehir devletlerinden imparatorluklara, imparatorluklardan da ulus devletlere doğru gelişim göstermiştir. ve bu bağlamda ulus devletler kendi güç dengelerini de yeniden şekillendirmiştir. skolastik dönemde iktidarın kaynağı ve meşruiyeti din ve kilise iken, sekülerleşmenin ve reformların yaygınlaşması ile iktidarın kaynağı ve
    meşrutiyeti değişmeye başlamış, insanı baz alan bir yapıya bürünmüştür. bu tip değişimde iktidar kaynağı ve toplum yapısı bir ortak bilinç, ortak kültür ortak dil ve kültür, en önemlisi ortak dilek çatısı altında toplanmış ulusun yapısıdır.

    ulus devletin salt bir milliyetçilik algısı ise temelinde enternasyonelleşme karşıtı olmasında, ulusalcı-milliyetçi bir çizgi içerisinde yatmasındadır.* keza en nihayetinde ulus devletler ulusçu-toplumcu bir yapılanma güdüsünde ve fakat enternasyonelleşme karşıtı olduğu için bu kesim tarafından kavram olarak da ulus devletler kaypak bir milliyetçilik tanımına hapsedilmeye çalışılmıştır. işte bu kaypaklaştırma, milliyetçiliği bir etnik kimlik milliyetçiliğine indirgeyip kısır döngüye hapsederken, özündeki şuur ve bilinci yitirmiş, karşı karşıya getirilen halklar safhasına hazırlamaktadır. dünyada tek bir etnik kimlikten gelen çok az ulus vardır ve bu uluslar da bir perspektiften bakınca zaten özünde milliyetçi bir yapıdadır. türkiye gibi farklı etnisitelerden oluşan ulus devletlerde milliyetçilik algısı anayasa tarafından güvence altına alınmış ve sosyal devlet yapısı ile de pekiştirilmiştir. örneğin anayasanın 66. maddesi içerisinde türklük* kavramı son derece net olarak ifade edilmiştir.

    "türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes türktür."
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük