Bendenizin kafam biraz ters mi çalışıyor, yoksa "buzlanmış beyinler" ortamının yarattığı çerçeve, "yazı" uğraşlarına dar mı geliyor; kestiremiyorum.
Örneğin aklım istanbul'daki, sahipsiz eski mezarların yosunlu taşlarına dönmüş ve muslukları koparılmış anıtsal Osmanlı çeşmelerinin; tarihsel kimliklerini gösteren bir plaketle birlikte, muslukları ve şakır şakır akan sularıyla yeniden ihya edilip edilemeyeceğine takılıyor.
***
istanbul'daki anıtsal Osmanlı çeşmeleri; küflü ve döküntü, unutulmuş taş yığınları olmaktan kurtarılıp, yeniden canlandırılabilir mi, canlandırılamaz mı?
Canlandırılabilirse, ihracatta 80 milyar dolarlık bir volüme ulaşmış olma övünmelerinin, somut gelişmişlik göstergesi yansıyacaktır istanbul'a.
***
Ya canlandırılamıyorsa?
Neden canlandırılamadığının bilimsel bir değerlendirmesini yapmak gerekmez mi?
Acaba istanbul'daki anıtsal Osmanlı çeşmeleriyle, "demagoji" ve "demagogluk" arasında da bir ilişki var mı, yok mu?
***
Irak'ta Araplar, ne kadar da donsuz bir vahşetle öldürüyorlar birbirlerini...
Belki de, "demagoji"nin, kavramsal olarak anlamını kurcalamak hiç akıllarına gelmediği için öldürüyorlar.
***
"Demagoji" sözcüğü eski Yunancada "demagogia" sözcüğünden kökenleniyor ve "halkın ortak inancını överek, onun beğenisini kazanma politikası" diye tanımlanıyor.
"Demagog" sözcüğü de, yine eski Yunancada "demagogos" sözcüğünden kökenlenmede ve halkı öve öve, onun beğenisini kazanarak halkı yönetme; anlamına gelmekte.
***
Türkiye'de henüz "siyasetçi yalanları" üstüne bir inceleme yapmayı kimsenin gözü pek kesmiyor sanırım.
Acaba tarihimizdeki "en parlak demagoglar" üstüne bir anket de yapılamaz mı?
***
Demagoglukla, demagojiye bir de örnek vermeye çalışalım.
istanbul'da 800 bin kaçak yapı varmış. Yani efendim, istanbul'daki yapıların yarısı kaçakmış. Bunların 7 şiddetindeki bir depreme ne kadar dayanıp dayanamayacağı da bilinmiyormuş. Hem kaçak, hem de maliyeti düşürüp, kârı büyütmek için çürük yapılmış çoğu.
Öyle ki bazıları, -Zeytinburnu'nda örneğini gördüğümüz gibi- deprem meprem olmadan kendiliğinden çöküp yıkılmaya başlamış bile.
***
Bu konuda demagojik bir nutuk söylemeye başlasam:
- Aziz Türk milleti,
istanbul'un yarısının kaçak binalarla donatılmış olmasını, bir denetimsizliğin sonucu olarak görenler, şunu unutmamalı ki; bu, aynı zamanda yüce milletimizin her türlü engeli aşan gücünü, zekâsını ve kahramanlığını göstermektedir.
istanbul gibi bir kentteki yapıların yarısını, her türlü zorluğa karşın yaratmak ve onlara sahip olarak bir mesken edinebilmek; pısırık ve sönük toplumların becerebileceği bir şey değildir.
Hepimiz Viyana kapılarına kadar gitmiş atalarımızın çocuklarıyız. Bugün de nerelerden gelip nelere sahip olabileceğimizi, istanbul'da her türlü engele karşın yarattığımız 800 bini aşkın yapıyla kanıtlıyoruz.
Binalar çürükmüş, depreme dayanmazmış... Hepsi laftır bunların.
Bir kez depremin ne zaman olacağını ve kimlerin nesinin yıkılacağını kim nereden biliyor?
Ayrıca böyle bir risk olsa dahi, bunu göze almış olmak da, yüce milletimizin ne kadar yiğit, yürekli ve kahraman olduğunu kanıtlamıyor mu?
Savaşlar depremlerden daha mı az yıkıcıydı? Hepsinden de şanlı zaferlerle daha güçlenerek çıkmadık mı?
Depremler de vız gelir bize, kuraklık da, su baskınları da... Muhtaç olduğumuz kuvvetin damarlarımızdaki asil kanda mevcut olduğunu bildikten sonra...
***
Böyle bir nutuk alkışlanır mı, alkışlanmaz mı?
Bilemiyorum, belki dener birileri.
***
istanbul'daki, muslukları koparılmış anıtsal Osmanlı çeşmeleri için de demagojik nutukların âlâsı söylenebilir.
Ve hemen hepsi de, yosunlu mezar taşları gibi kaybolup gidecekleri günü bekleyebilir.
***
Şimdiden tarihimizdeki "en parlak demagoglar" üstüne bir anket yapılsa...
Neden bir türlü "gelişmekte olmak"tan, "gelişmiş"liğe terfi edemediğimizle; neden "yaşam kalitesi" açısından, Kanada'nın 92 basamak altına düşmüşlüğümüz de ortaya çıkmaz mı?
***
Demagoglarla demagojilerden söz açıldığında; şu halk deyimini mi hatırlıyorsunuz yoksa:
- Öyle başa, böyle tıraş!