Sayın cumhurbaşkanımız Abdullah Gül'ün ağzından çıkan, ne olduğu tam anlaşılmayan, aşırı medya baskısı yüzünden de Türk Silahlı Kuvvetleri ile hükümetin Kürt meselesinde birbirine köstek olmaktan nihayet vazgeçtiğini öğrenmekten dışında başka bir ipucu vermeyen açıklaması. Bu açıklama Hasan Cemal'in Murat Karayılan ile röportaj yapmasından sonra peydahlandı. Bu söyleşide PKK'nın bölünme ve federasyon talebinden vazgeçtiği şeklinde algılanan açıklamalar yapıldı. Oysa ki hasan Cemal'in kullandığı Demokratik özerk Kürdistan ifadesi ile ABdullah Öcalan'ın kullandığı demokratik cumhuriyet ifadesi aynı anlama geliyordu ki o da federasyon. Anlaşılan o ki; Murat Karayılan da ne anlatmak istediğinin tam olarak anlaşılmamış olacağını düşünmekteydi ki
ingiliz The Times gazetesinden Anthony Loyd'a bir açıklamada daha bulunma gereğinde bulundu. Burada da "Türkiye kendi yerel parlamentomuzu kurmamıza izin versin" dedi.
Yerel parlamento'nun geldiği anlam ise açık : Federasyon. karayılan ardından eklemiş: "Bir savaş var. hem türk hem de Kürt halkları bundan zarar gördü. iki tarafın da birbirini affetmesi gerekiyor. Buna herkes, Öcalan da dahil olmalı. Affedebilmek barış için gerekli. Kürtler ve Türkler yeni bir beyaz sayfa açmalı."
Tabi bunca insanın ölümünden sorumlu örgüt liderinin ağzından "affedebilmek" kelimesi duymak insanın garibine hatta hoşuna da gidiyor. Peki ama bu zaten daha önce kaç defa oldu da ne değişti. Bugün, 20 önceye göre kürt vatandaşlarımıza çok daha fazla haklar gösterilmesine rağmen 20 yıl önceki çatışmaların şiddetinden ne kadar uzağız ? Yine patlatılan mayınlar, basılan karakollar. Bunlar kolayca unutulabilecek şeyler değil. Aktütün'ün üzerinden ne kadar zaman geçti daha. Belki terörle mücadele sırasında da olmaması gerekenler, yapılmaması gerekenler yapıldı, masum insanlar da can verdi. Şunu anlamamız gerekiyor ki Her Kürt vatandaşımız PKK'lı değil. Hatta sempati duymayanlar olduğu gibi nefret edenler de var. Ama bu iki kesimin birbirlerinde bunca kuyruk acısı varken herşeyin birdenbire unutulabilmesi tamamen bir hayalden ibaret olur. Hele ki federasyon gibi uç bir örnek. Bugün, çok büyük bir felaket, bir savaş olmadığı sürece hiç bir ülke elindeki toprakların böylesine büyük bir miktarının gözgöze elinden çıkarmaz. Hem de kurulacak federasyon hayalinden sonra gelecek ayrı bir ülke olma talebini bile bile.
Bugün baktığımız zaman Türkiye güneyde Kıbrıs, Doğu'da Ermenistan ve Kürt sorunu ve Avrupa Birliği'Nden gelen talepler ile aynı anda boğuşmaktadır. istenen imtiyazlar, haklar artık herkesi isyan ettirecek noktalara doğru gelmektedir. hele ki dış siyasetimizin çok ta usta olmayan kişilerin elinde olduğunu görünce halkımızın endişesi de artmaktadır. IMF'den kredi almadığımız yani onlara borçlanmadığımız için bile tehditler aldığımız günler yaşıyoruz. Bu derece aşağılık bir ortam var yani.
Yine de bu puslu ortamda düşmanım diyebileceğim bir adam kalkıp meramını açık açık söylüyor "Yerel parlamento" diye. kendi cumhurbaşkanım ise bir türlü "tarihi fırsat" kelimesini açamıyor.
bir ülke bir terör örgütüyle savaş halinde olamaz. kaybımız bir savaş kaybı gibidir ama muhattap alınacak kimse yoktur siyasi anlamda karşımızda. pkk hangi ülkenin askeri gücüdür? hiç bir ülkenin. eğer ki biz bu adamların isteklerine boyun eğersek - ki ciddiye alıp aynı masaya oturmamız bile aynı şey - bunca şehidimize ve ailelerine ihanet etmiş olacaz. sonra çıkıp demezler mi; "benim çocuğumun kanını niye akıttınız?".
açıkçası televizyonlarda bizzat abdullah gül'den böyle bir ifade çıktığını görmedim ve duymadım. şayet demişse yazık hem de çok yazık.
bu kadar imtiyazları verdik de ne oldu? verdikçe daha fazlasını istediler. demek ki sorun dil-kimlik değil sorun toprak. işte orda sıkar biraz. bugün pkk silahı bırakırız ama doğuyu bize verin derse şaşırmam. demem o ki bu bir fırsat olur ama sadece pkk ve onun yandaşları için. türkiye içinse sadece bir kayıp olabilir.
her ne kadar kurtuluş savaşımız tarihin tozlu sayfalarında yerini alsa da biz ikinci bir kurtuluş savaşı içerisindeyiz. bunu unutmadan hareket etmeli herkes.