ayardan kasıt nasrettin hoca fıkralarında duymaya alıştığımız "hoca durur mu yapıştırmış cevabı" benzeri durumdur.
zaten yar içerikli bir sürü sözlük klişesi mevcuttur.
(bkz: yaran başlıklar)
(bkz: yaran entryler)
yar.. efedersiniz.
her ne ise hepimizin bildiği tarihi ayarlar vardır. ben ispanya iç savaşını sevdiğim için (sevmekten kasıt savaş olması değil siyasi ve sosyal durum) o günün şartlarında verilmiş bir ayarı sözlüğe taşımak istiyorum.
malumunuz picasso almanlar ispanyanın guernica şehrini bombalarken paristedir. tabi o sıralar pariste almanların işgali altındadır. atölyesinde bu bombalamayı anlatan guernica adlı tabloyu bitirmek üzereyken içeri giren bir nazi subayı sorar:
-bu tabloyu sen mi yaptın?
picasso ise :
-hayır siz yaptınız.
karılarını idam ettirmesiyle de nam salmış olan ingiltere kralı viii henry 'nin bir elçi vasıtasıyla evlenme teklif ettiği soylu bir hanımdan elçinin aldığı yanıt :
"-eğer iki başım olsaydı majesteleriyle evlenmeyi memnuniyetle kabul edebilirdim."
ikinci Meşrutiyet döneminde nazırlığa getirilen bir zat, çok geçmeden yeğeninin vali olarak atanmasını sağlar.
Karşılaştıklarında, Neyzen:
--Maşallah, kardeşinizin oğlu tıpkı fasulyeye benziyor.
--Genç yasta vali oldu, neden fasulyeye benzesin?
--işte bende onun için benzetiyorum ya. Fasulye de sırığa sarılarak büyür.
***
Çalarken..
Soruyorlar:
--Neyzen, çalarken mi neşelenirsin, yoksa neşeli olduğun zaman mı çalarsın?
Maliye Bakanı hakkında yolsuzluk dedikodularının dolaştığı bir dönemidir.
Neyzen: "Maliye Vekili değilim ki, çalarken zevk alayım"....
***
Fıçı
Neyzen Tevfik'e doktor içkiyi men etmişti.Fakat Peyami Safa bir gün
üstadı ziyarete gittiğinde odanın bir köşesinde bir fıçı şarap gördü.
-Bu ne bre üstad? Diye sordu. Hani sen artık içmeyecektin?
-Ne yaparsın, oğul, içmezsem kuvvetten düşüyorum.
-Peki, içkinin faydası oluyor mu?
-Ne diyorsun olmaz olur mu? Mesela bu fıçı buraya ilk geldiği zaman
yerinden kımıldatamıyordum, şimdi iki elimle kaldırabilirim..
***
Ben yumurtlamadım
Neyzen Tevfik'e muharrir yazacağı romanı anlatıyordu. Sonuna gelince
Neyzen yüzünü buruşturdu:
-Bu mevzuu beğenmedim!..
-Öyle ama, siz hiç roman yazmadınız. Nasıl fikir yürütüyorsunuz?!.
Neyzen Tevfik kızdı:
-Ben yumurtanın da iyisini, bayatını anlarım. Fakat hiç yumurtlamadım!..
***********
Talat Paşa ve Neyzen
Talat Paşa, bir gün Neyzen Tevfik'e memuriyet almasını teklif
etmişti.Neyzen, Paşanın bu nazik iltifatına gülerek şu cevabı verir:
-Memur olursam sonunda ne olacağım?
Talat Paşa memurluk silsilelerini saydıktan sonra:
-Hiç!..der.
Neyzen, Paşaya dönerek:
-işte ben bugün de (hiç)im!.
*****************
Edep
Tanıdığı bir subayı ziyarete,kışlaya gider.Subayın ricası üzerine askerlere ney çalar.Sonunda aşka gelip zeybek oynamaya durur.Pantolonun dügmelerini iliklemeyi unuttugunu gören erlerden biri " Efendi amca,edep yerin açikta kalmis " der.
Neyzen oyunu keserek ellerini kaldırarak Tanrı'ya seslenir: " Çok şükür sana, nihayet karşıma edebim olduğunu söyleyen bir kulunu çıkardın "
*****************
Herkesin Bildigini
Basın çevrelerinde tanınmış bir hanım,Neyzen'le karşılaşınca,
--Aşkolsun,benim için aşifte filan gibi sözler söylemişsiniz ?
Neyzen elini sinek kovalar gibi sallamış;
--Hanım,sen beni tanımıyorsun.Ben herkesin bildigi şeyleri söylemem.
*******************
Pisliğe bulaşmamak
Savaş vurguncularından birinin dedikodusu yapılmaktadır.
--Tonla parası var...Herifin bir eli yağda,bir eli balda...Nereye gitse,hemen yol açıyorlar.
Neyzen sorar :
--Gerçekten kenara çekiliyor mu herkes ?
--Çekiliyor
--Demek cebindeki pisliğe bulaşmak istemiyorlar...
**************************
Evin yolu
Aksaray'da bir ev kiralar.Yeni taşındığı sıralar,geceleri meyhaneden dönerken ara sokak içindeki evini bulmakta güçlük çekmektedir.Bir gece,karşısına çıkan bekçi'ye:
--Bekçi baba,Neyzen Tevfik buralarda bir yerde oturuyor.Sen evini biliyormusun?
--Neyzen Tevfik sensin ama beyim!
--Ben sana kimim diye sormadım,Neyzen Tevfik'in evini sordum...
***************************
Kırk yıllık ölü
Dr.Fahrettin Kerim Gökay "içkinin zararları" konulu konferansını vermektedir. Bir ara:
--Rakı'nın her kadehi,hayatımızı bir saat kısaltır,der.
Dinleyiciler arasında olan Neyzen yerinden fırlayıp bağırır:
--Eyvah,yandık!
--Hayrola?
--Hesap ettim,meger ben öleli tam kırk yıl olmuş!!!
****************************
Hangi Anahtar?
Dini bütün geçinen bir dostu sorar:
--Beni tanırsın...Cennetin anahtarı sende olsa beni oraya almaz mıydın?
Neyzen,karşısındakini baştan ayağa şöyle bir süzdükten sonra gülümser:
--Bende Cennetin değil de Cehennemin anahtarı olsaydı,senin için daha hayırlı olurdu.Belki seni oradan çıkarırdım!
*******************************
Gelin gibi...
Son hızla giden taksinin şoförüne sesleniyor:
--Aman oğlum,n'olur biraz yavaşla.
--Merak etme baba,biz bu taksiyle gelin taşıyoruz.
--Desene biz de düzülecekler arasındayız!!!
*************************************
Geri gelmeyeceklerse?
Birinci Dünya Savaşı yılları.Mahalle bekçilerinin davul çalarak topladığı bir kafile,askerlik şubesine gitmek üzere yola koyuluyor.Kaldırımlarda biriken halk gidenleri uğurluyor:
--Allah selamet versin,Allah selamet versin.
Yemen,Çanakkale,Filistin gibi cephelere gidenlerin geri dönmeyeceklerini bilen Neyzen de bu yolculuk törenine katılıyor:
--Allah rahmet eylesin,Allah rahmet eylesin!!!
Choose your next words carefully, Leonidas.
Sonraki kelimelerini dikkatli seç Leonidas.
They may be your last as king.
Kral olarak söylediğin son kelimeler olabilir.
You insult my queen. You threaten my people with slavery and death! Oh, I've chosen my words carefully, Persian. Perhaps you should have done the same!
Kraliçemi rahatsız ettin. Halkımı kölelik ve ölümle tehdit ettin Persli. Ben kelimelerimi dikkatli seçmiştim. Belki sen de öyle yapmalıydın.
This is blasphemy! This is madness!
Bu delilik.
King Leonidas: Madness...?
Delilik mi?
King Leonidas: This is Sparta!
Burası Sparta.
gençlerinden biri, bir toplantıda mehmed akif'i küçük düşürmek için:
-affedersiniz, demiş. siz baytar mısınız?
mehmed akif, hiç istifini bozmadan şu cevabı vermiş:
-evet, bir yeriniz mi ağrıyordu?
Yavuz Sultan Selim zamaninda, Iran Şahı ismail kiymetli mücevherlerle süslü bir sandik hediye gönderiyor,Sultan Selime. Sandık açılıyor. içinden çeşit çeşit değerli taşlar, kıymetli atlas, kadife kumaşar çıkıyor. Fakat bir de pis bir koku yayılıyor.
Dehşet bir koku, herkes burnunu tikiyor.Neyse en alttaki bohçadan insan pisliği çıkıyor.. Yani Osmanlı'ya büyük bir bir hakaret ediliyor. Cihan Padisahı emir veriyor, herkes düşünsün, buna ince bir sekilde cevap vermemiz gerekir.
Ve cihan padişahı yine çözümü kendisi buluyor.
Ayni şekilde değerli mücevher ve kumaşlarla süslü bir sandik hazirlatiyor. içine o zamanın Osmanlı Istanbul´unda imal edilen gül kokulu en nadide lokumlardan bir kutu hazırlatiyor, en altina da küçük bir kağıt ve bir satir yazi ekleyip gönderiyor. Sah sandığı açıyor. Halılar,değerli taşlar...
Açtıkça güzel bir koku ve en altta bir kutu lokum. Anlam veremiyorlar tabii. Bizim elçi yiyor önce,zehirsiz olduğunu göstermek için, sonra oradakilere ikram ediyor. lokum bittikten sonra kutunun içindeki notu Sah ismail okuyor:
orta oyununun piri ismail dümbüllü'nün, sahnede oyun sergilerken kendisine salatalık atan seyirciye, "beyefendi kartvizitinizi düşürdünüz" diye karşılık vermesi.
hayko cepkin hayrettin'in programına katıldığında bir örneği yaşanmıştır. dialog aynen şöyledir; hayrettin hayko'nun taklidini yapmış ve hayko' ya dönüp ''abi bu taklidi affına sığınarak yaptım'' demiştir. ve hayko'dan ölümcül darbe bir seferde gelmiştir ''sabaha kadar sığın!''
benfica taraftarlarının porto'nun futbolcusu hulk'a maymuna benzediğini belirtircesine ughh ughh gibi sesler çıkardığı andan 2 saniye sonra hulk'un verdiği ayardır.
Dünya nimetlerine ehemmiyet vermeyen yaşayış ve felsefesiyle ünlü filozof Diyojen, bir gün çok dar bir sokakta zenginliğinden başka hiçbir şeyi olmayan kibirli bir adamla karşılaşır.
ikisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek mümkün değildir.
Mağrur zengin, hor gördüğü filozofa:
- "Ben bir serserinin önünden kenara çekilmem" der.
Diyojen, kenara çekilerek gayet sakin şu karşılığı verir:
- "Ben çekilirim."
Churchill, kamarasında konuşurken, muhalif partiden bir kadın milletvekili,
Churchill' e kızgın kızgın şöyle seslenir:
- "Eğer, karınız olsaydım, kahvenizin içine zehir karıştırırdım." Churchill, oldukça sakin kadına döner ve lafı yapıştırır:
- "Hanımefendi, eğer karım siz olsaydınız, o kahveyi seve seve içerdim."