tarih hatırlamaktır

    6.
  1. tarih hatırlamaktır.
    şimdi esas mesele tartışma dili, konuşma dili.
    yakın tarihimizde kürt türk didişi başladığı günden beri, sıcak çatışma-düşük yoğunluklu savaş; ne derseniz deyin, evet silahlar ve çözüm, savaş aleni sürerken, bu işi nasıl nihayetlendirebiliriz hep düşünülmüş; kah dillendirilmiş, kah kapalı kapılar ardında tartışılmış.
    uzun zaman "tek" yol, askeri çözüm olmuş. arada "askeri olmayan" çözüm imkanları doğmuş; bilinen dahili harici odaklar tarafından, bir şekilde engellenmiştir.
    işin şekli ve boyutu, abdullah öcalanın suriyeden (mecburen) ayrılması; muhtelif ülkelerde geçici ikameti ve afrika kıtasında yine bilinen güçler tarafından derdest edilip ülkeye teslimine müteakip değişmiştir.
    pkk hareketinin ülke demokrasisine ilk katkısı, abdullah öcalanın teslim alınması sırasında verilen söz üzerine, türk ceza hukukundan "idam" cezasının kaldırılması olmuştur. bunu bir yere not edelim.
    abdullah öcalanın yargılanması, kararın niteliği belli olan bir muhakeme olmuş, neticede önce idama sonrasında; müebbet hapis kararıyla sonlanmıştır.
    abdullah öcalan muhakeme sürecinde, kadrolarına verdiği talimatla, sıcak çatışma bir süreliğine de olsa sonlandırılmıştır.
    beklenen, bu uygun ortamda "askeri" çözüm yolu dışında bir şeylerin yapılması ve meselenin çözüm yoluna girmesiydi.
    ama o ilk anlarda açık olarak bilmediğimiz bir husus vardı; ergenekon.
    ak partinin iktidara gelmesi ile birlikte, bu "istenmeyen" kalabalığın devletten kovulması, öncelik kazanmış; ülke bu yolda bir çok darbe teşebbüsüyle sarsılmıştır.
    darbe teşebbüsleri başarısız olsa da, ergenekon kliği, özellikle ordu başta olmak üzere devletin her kademesinde etkindi.
    abdullah öcalan tecritte ergenekon tutsağı idi. sanıyorum, her gün askeri yetkililerle yapılan görüşmelerde, ergenekon gözlüğüyle anlatılanların etkisinde kalan abdullah öcalan, ak partinin 2005 yılında diyarbakırda yaptığı tarihi çıkışı analize fırsat bile bulamamıştı.
    ergenekon ablukasında, gün gelmiş ülke yeniden sıcak çatışmaların içinde bulmuştu kendini.
    2007 ve takip eden yıllarda ergenekon kliği önce geriletilmiş, bilahare tarihi hamlelerle, ama iyi ama kötü egemenlik gücü kırılmıştı.
    bu abdullah öcalanın ergenekon kuşatmasından da kurtuluşu demekti..
    artık abdullah öcalan türkiye cumhuriyeti devletinin doğrudan muhatabıdır. habur denemeleri ve en önemlisi oslo görüşmeleri, "yeni" türkiyenin istihbarat yetkilileriyle kotarılmış adımlardı.
    akıbeti malum.
    önemli olan "akıbet" ile akıbetin nedenidir.
    ergenekonun tasfiyesi sürecinde, ak partinin mevcudiyetinde mündemiç "koalisyon" devam ediyor. ne zaman ki tasfiye başarılıyor; koalisyon ortağı; bu gün "paralel" diye anılan "güç odağı", iktidardan etki alanını genişletmeyi talep eder. ak parti bu teklife yanaşmayacağının işaretlerini verdikçe; haburdan osloya ve nihayet "MiT" dahil işler arap saçına döner.
    hatırlayın tam bu tarihlerde, pkknin dağ kadrosu ve KCK unsurları, mücadeleyi "halk savaşı" noktasına taşıdıklarını ilan ederler. türk kalabalıkları, henüz KCK dava ve tutuklamalarının, ergenekondaki ileri tasfiye hedeflerinin farkında, bilgisinde değildir. paralel yapı, alttan alta ak partiyi kuşatmaya devam günleridir.
    dahilde bunlar olurken; suriyeden başlamak üzere harici güçlerde faaliyetlerini arttırmakta.
    halk savaşı ilanı ve hakkari yöresindeki çıkartma, pkknin ağır kayıplarıyla sonuçlanmıştır.
    türkiye tam bu noktada; maksadın üzüm yemek olduğu bilinciyle, önderlik vasıtasıyla barışı gündeme taşımış; halk savaşı umuduyla başlatılan harekatı "yok" etme kör-çıkmaz yoluna sokmamıştır.
    işte nevroz hitabı öncesinde ve sonrasında yaşadığımız gelişmeler ana hatlarıyla böyle.
    şimdi; taraflar bu engebeli arazide hasımların döşediği mayınlı arazide ilerlerken azami dikkat ve özen içinde olmaları tarihsel bir hakikattir.
    her tökezlemeyi "katliam" çığlığıyla ifade; yok hükumet "önderliğe yalvardı" tarz biraz çocuksu yakıştırmalar; niyetleri sorgulamaya davettir.
    kürt ve türk halkı barışı tattı, sahiplendi ona; egemenlikler kalabalıklara ait ise şayet; kulağımız kalabalıklarda olmalı.
    elemterefişkemgözlereşiş.
    2 ...
  2. 8.
  3. tarih hatırlamaktır derim ya ara sıra;
    bu sabah musul elçilik görevlilerinin sağ salim ülkeye getirildiğini duyduğum an; hani dünya egemeni muazzam nükleer termo nükleer ve konvansiyonel güç ABDnin, iranda konsolos çalışanı 66 vatandaşının siyasi-ekonomik yaptırımlarının neticesiz kallması sonucu giriştiği; "Kartal
    Pençesi Operasyonu (Eagle Claw Operation)
    geldi aklıma.
    operasyonu dönemin ABD başkan ve baş kumandanı olarak Jimmy Carter yönetiyordu. başarısızlıkla sonuçlandı.
    ne demiştik, bazen "kazan" ölüyor.
    hadi.
    2 ...
  4. 9.
  5. tarih dünü hatırlatırken bazen tekerrüre tevessül eder.

    şimdiki atmosfer; 1.gezinin ilk günlerinden farksız.
    o günler değil, daha ilk günden bu"çözüme pusudur" notunu düşmüştüm.
    gürültü patırtı arasında yankı bulmadı; bulamazdı, biliyordum. ayaklar yere bastı; renkli devrim hayalleri sükut buldu. adadan itibaren her kes için bir darbeye teşebbüstu fikri egemen oldu.
    şu an yaşadıklarımızın özü aynı; çözüme pusu ve darbe hazırlığı.
    elbette her teşebbüs, diğerinden ders alarak zuhur eder. bu gün olanlar suriye iç savaşından beri ayak sesleriydi. şimdi kulakları sağır ediyor.
    müttefik gibi görünen batıdan en doğunun içinde yer aldığı daha yaman bir pusuda hükumet, çözüm iradesi.
    hükumete kredi açan çevreler; yaman pusunun yaman iddiaları karşısında panik halinde.
    hükumet adeta ışid terör örgütünün müttefiki, kıyamların adeta müsebbibi. milyonları aşan mülteciye kucak açmış olması dile bile gelmiyor. kobane, deniliyor ki; hükumetin sessiz duruşunda kobane ve suriye kürtleri ışide yem ediliyor.
    ülke doğudan batıya bu "çağrıya" uymuş ayakta. tıpkı 1. gezi günleri.
    bu bir krizdir. yaman bir kriz.
    tıpkı dün olduğu gibi hükumet halka gitmelidir. yığınsal "barışçı" gösterilerden başlamalı halka dönüş. ve ikinci önemli adım, sür'atle erken seçim kararı alınmalıdır. tıpkı 27 nisan muhtırası verildiği gün gibi.
    halk istemiyorsa gitmeli bu hükumet, kal diyorsa halk, git diyenler susmalı.
    elemterefişkemgözlereşiş.
    HADi.
    1 ...
  6. 12.
  7. akşam ahaliyle sofradayız. haberler, yorumlar gırla. bir ara ABD meclisine saldırıda bulunmak niyetinde bir meczubun derdest edildiğini işittim.
    tarih hatırlatır derim ya, hatıralar üşüştü odama. nezaketle nezahetle kabul ettim hatıraları.
    12 mart günleri; AKM , A.Millerin meşhur oyunu Cadı Kazanı sahne aldığı akşam yandı kül oldu. insanlaın peş peşe sokak ortasında infaz sahneleri, TCDY (deniz yollarına) ait tersaneler, vapurlar havaya uçuyor; sonra sanıkları arasında 27 mayısın en genç darbecisi Numan Esinin de dahil olduğu istanbul 1. Boğaz Köprüsüne "suikast" ihbarı alınıyor ve tabiki köprü sağ biz ya ölü ya mahpes. Türkiyede provokasyon köprüyü feda edemedi anlaşılan. tıpkı ABD meclisine suikast gibi, meczup yakalandı. feda o kadar da uzun boylu olur mu; hadi bir iki karikatürist tamam da, meclis? olmaz olmaz.
    aklıma 11 eylül de geliyor. ikiz kulelerde iki jet yolcu uçağı ve infilak; binlerce ölü. bir ara ajanslar Beyaz Saraya, Pentagona saldıracak jet yolcu uçaklarının semada tur attığını ilan ediyor. sanırım pentagon binasının bir köşesi tahrip olur ama beyaz saray hala ayakta. 3000 küsur ölü iyi de Beyaz Saray, olmaz olmaz; feda her zaman bir yere kadardır.
    şimdi kardeşlikler biz ülke olarak yüz yıldır fedaya o kadar şerbetlendik ki, hatta analar babalar; vatan sağ olsun dediler; bir oğlum daha o da feda olsun dediler.
    şimdi azizim iki yıldır yaklaşık; eskiyi andırır cenazeler yok.
    yeni cadı kazancılar bundan şikayetçi; adeta işsz kalan imam misali; musalla taşına bastonunu vurup vurup; kurudun namussuz feryadındalar.
    arada tevessül olmuyor mu; oluyor azizim; hatırlıyorum ağaç uğruna onlarca genç na hak yere; daha yeni; kobani uğruna mislince genç nahak yere kara toprakta.
    şimdi güya Cumhuriyet; hani o bildik Alman nazi mukallidi, darbeci bir gazete; Fransada onlarca insana , canına mal olmuş bir provokasyonu ülkeye taşımak sevdasında. Pes ama illa billa pes.
    kimileride "henüz" bu kışkırtmayla can kaybı olmamasına sevineceğine; efendim ifade hakaret te olsa kutsaldır ağıtında. artık buna pes değil yandım; kül oldum.
    1 ...
  8. 4.
  9. tarih hatırlamaktır.
    diyalektik kurgu değildir. spekülatif hiç değildir. hayatın, tabiatın, duyu yoluyla akseden onda mündemiç hakikatin; akılla kompozisyonu. diyalektik, doğaya mahkum insanlığın, doğaya egemenliğinin tarihi. diyalektik; tabiatı, dış dünyanın; dış dünyayla münasebet halindeki insanın yapıp ettiklerinin, kurduğu ilişkilerin çözümlenmesi; hakikatle olan uygunluğu ve hakikate uygun davranmanın yöntemi.
    diyalektik siyasi ideoloji değildir; parti umdesi hiç değil. diyalektik, bilimsel gelişmelerle zenginleşen; hayatı maddi alemde yaşarken, eylerken; bilinç kazanırken; biriktirirken kökleşen; maddi ve manevi alanı kendi sınırları içinde kavrama yordamı; bir manada canlı, bitmemiş yöntem, metot.
    kimi siyasi partiler; "sol" partiler, diyalektiği, ve diyalektiğe eklemlenen adına da diyalektik materyalizm dedikleri "felsefi yorumu", adeta siyasi parti programına dönüştürdüler, karikatürleştirdiler. bu manada cumhuriyet kuruluşunu adeta donduran altı ok "mucizesinden" pek farkı olmayan bu yaklaşım; marksçı felsefenin kümülatif olma özelliğini kararttı. özellikle enternasyonalin, komünternin fesih edilmesini takip eden, sovyet rusyaya biat düsturunun yansıması olan bu anlayış; marksçı yeni arayışları adeta yasaklı "meta" haline getirmişti. bu günde bizatihi "marksçı" yaklaşım terk edilmiş, post modern nam altında "tuhaf" fikirlerin insan düşüncesine egemen olması gerçekleşmiştir.
    proleter, emekçi; garbı bilemem ama bizde; kocaman elleri, nasırlı elleri olan; tuvalde haliyle bu kocamanlaşan, ellere nispeten küçük bir kafaya sahip form olarak yansırdı.
    bir vakitler ihtilalci marksistlerimizin kimisi içn; işçi sınıfı subfektif öncüdür, yani onun fikriyatı ideolojik önder; asker sivil aydın, ihtilalin lokomotif gücüydü. kimi ihtilalcilerimiz için;işçi, objektif ve subjektif manada önderdir; temel müttefiki köylülüktür. kimi troçkist mahfiller, köylülükte ne deyip, sadece işçi önderliğiyle yetinirlerdi.
    görüldüğü gibi bu ilmi olmayan, sığ-eklektik bile denemeyecek; müslümanlık diye cami önlerinde hediyesi bilmem kaç kuruşa satılan "risalelerden" farksız düşünce kırıntıları yüz yıllık sol mücadelenin maalesef dekoru olmuştur.
    leninci olmakla iftihar eden siyasi kadrolar, siyasi kadroların ideolojik önderleri, leninin siyasi örgütlenme döneminde rusyaya dair derin analiz ve tarihi öneme haiz çalışmalarının bir benzerini yapma zahmetinde bulunmamış; türkiye için "yarı kapitalist", "yarı feodal" slogan vari bir tespitle iktifa etmiş; bütün mesailerini, sovyet çin arnavutluk ekseninde yürüyen ideolojik kavgaya hasretmiştir.
    1970lerin ortalarından itibaren, sol kadrolar; tkp, devyol, kurtuluş vs. kendilerini derin bir iç savaş içinde bulmuş; teorik ve pratik zenginlik ve derinlikten uzak sol hareket; 12 eylül devirmesiyle "muazzam" yenilgiyi yaşamış; takatsizliği ile bu yenilgiden yeni bir çıkış yolu bulamamıştır.
    işte tam bu dönemde post modern tuhaflıklar dört bir yanı fikren muhasara altına almıştı.
    sol, zindanlardan peyderpey salındıkça; dış dünyayı, yine eski dünya imişçesine yaşamaya devam etmiş; ülkemizden itibaren dünyanın yeniden şekillenen iktisadi, siyasi ve özellikle de yeni insanı anlayamamıştır.
    bir vakitler siyaseti nasıl kendi dışında; farklı özellikli "milli" vasıflar taşıyan ip uçlarıyla yakalamaya çalışmışsa; bu günlerde yine; kimlik; ötekileştirme-ötekileştirilme; etnisite gibi yeni kurguların vesayetinde ifade ve eyleme yolunu tercih etmiş, belki de tercihe mahkum edilmiştir.
    bu gün yaşananları anlayamama, kalabalıkların yine yeniden sanki eski, eskide kalmış sığlıkta eylediklerini sanma yanılgılarından kurtulamamanın temelinde; yaşadıkları-eyledikleri ülkeye dair derinliğine bilgisizlik yatmaktadır.
    felsefe, dar manada teori, hayattan bu kadar kopuk bir başka ülkede yaşanmış mıdır, bilemedim.
    sınıf, sınıfa dair ve sınıfsal temelde analizler terk edilince; şu an yaşadığımız başat sınıf mücadelesinin ne kaynağını ne saflarını anlayabilmek; kavraya bilmek; dolayımla yaşayan-canlı taktik ve stratejiler geliştirmek mümkün olamaz. maalesef yüz yıllık "kuyrukçu" zihniyet farklı kılıklarda elbette, ama devam etmektedir. yazık.
    elemterefişkemgözlereşiş.
    1 ...
  10. 5.
  11. yakın tarihte 30 yıl, cumhuriyet tarihinin genelinde belki onunla yaşıt kürt siyasi hareketinin yukarıdan aşağıdan en şiddetli mücadelesi, geçen yıllarda karşılıklı atılan adımlarla, silahlardan uzak; doğrudan "legal" mücadelenin istikametine kavuşmuştur.
    sosyalist komünist siyasi hareket; 1960lı yıllardan 12 eylüle gelene kadar, taktik ve program ilkelerini 12 eylül mağlubiyeti ile yitirmiş, ardından, günümüze; bildiğimiz-yaşadığımız parçalı bile olamayan, bir yandan fantastik seçimlerin öznesi olurken, öte yandan, özellikle muayyen günlerin ateşli göstericileri durumuna düşmüştür.
    kendilerini geçmiş kadroların eylem ve teorisine bağlılıkla ifade eden irili ufaklı yuvarlar; iktidar hedefi olamayan; iktidar için gereken nicelik ve nitelikten kopuk, her an dahili harici servislerin yönlendirmesine açık yapılarıyla; ülkeyi demokratik nizama taşıyacak yegane yol olan "çözüm" iradesinin önünde ciddi bir problem halini almıştır.
    siyasi iktidarın kırılgan yapısında yer alan kimi odaklar, buna paralel mihraklarda dahildir; ortalığı zaman zaman kızıştıran bu grupların top yekun imhasında hevesli ve faaliyet içindedir. (paralel yapı önce kullanır sonra imha eder).
    bu iki olumsuz kanadın; iktidar hedefi olmayan; bir nevi serseri mayın karakterli gruplarla, iktidar yapısında yer alan kimi unsurların, çözüme giden yoldaki şeytani ortaklığı, tahmin ettiğim ama ifadeden çekindiğim olaylara neden olabilir.
    yakın zamanda bir çare maalesef göremiyorum. ortada bir demir çubuk; içerisi dışarısı kendine bükmenin sevdasında.
    tek tesellim, umudumu diri tutan tek realite; kürt siyasetinin böylesi amaçsız hareketlere "şimdilik" prim vermemesidir.
    erdoğan kendi içinde sertliğe teslim olmaz; kürt siyasi hareketi son yıllardaki çizgisini koruyabilirse; ülke bu krizi de aşabilir; aşmalıdır.
    0 ...
  12. 7.
  13. 1960lar antakyası
    ağustos eylül ayları
    sıcak ama deli rüzgarlı.
    yeşil panjurlu evimizin havuşunda,
    bir tencerede etli ayşe kadın.
    akşam sofrası
    piyatada yalancı dolmalar
    pütürüklü fahrettin kerim namı diğer rakısı pederin sağında
    radyoda henüz reklamlar
    kıbrıs aksanlı aspro, suda köpürüyor
    efekt o zamanda var
    şimdi haberler anonsu, memleket saat ayarına müteakip
    demek saat akşamın yedisi,
    bet sesli ses, sahibi adam belli
    bağlı olmayarak getirildiler....
    saba marka radyoda arada parazit
    sofrada peder, la havle;
    evimizde DP nin son valisi Topaloğlunun kız yeğeni
    misafir:
    garip ve yalnız kalmış besbelli.
    valide antakya lisesinde ingilizce hocası
    peder maarifte müdür vekili,
    cesarete bak diyorum çocuk aklımla.
    bendeniz henüz ilkokul beşinci sınıf talebesi
    sene sonu imtihanı heyecanında,
    daha dün gibi
    1959 da görmüştüm tebessüm eden adamı
    develer mehterler,
    evde mırıl mırıl asarlar mı?
    ben halıda uzanmış elimde üç kibrit çöpü
    mikado değil
    darağacı resmi
    bir gün sonra gelirdi gazeteler
    baş sayfada tebessüm eden adam
    asıldı haberi.
    çocuk çocuk ilk sigaramı içtim o gün.
    1 ...
  14. 3.
  15. tarih hatırlamaktır.
    işçi hareketi, "halk hareketi" değil, sınıf hareketidir. işçi kalabalığını, harekete geçiren; "birlikte" üretim faaliyetinde karşılaştıkları; ücretten, iş şartlarına kadar, giderek katlanılması mümkün olmayan olumsuzlukların düzeltilmesi talepleridir.
    işçi hareketinin enternasyonal karakteri, dünyanın dört köşesinde; hemen hemen aynı taleplerle, üretimden gelen gücünü kullanması hadisesidir.
    taleplerin niteliği, ülkelerin durumlarına, çağın gerektirdiği şartlara göre farklılık gösterse de; ortak temel talep 8 saat iş günü, iş güvenliği, toplu müzakere talebi, ve nihayet grev hakkının kazanılması.
    sendikalar, işçi hareketinin taleplerinin kazanılması için kurulmuş teşkilatlardır.
    işçi-emekçi hareketi bizatihi siyasi hareket değildir. hareketi siyasallaştıran; iş-ekmek-hürriyet mücadelesinde karşılaştıkları "beyaz" dayanışmadır. bu farkına varış-"uyanış"; "kızıl" dayanışma düşüncesinin; pratik hayatta karşılığı olan, kaçınılmaz "sınıf" örgütlenmesinin objektif ve en önemlisi subjektif şartlarının doğum eşiği olmuştur.
    31 temmuz 1952 yılında kuruluşunu ilan eden türk-iş, işçi hareketini o güne kadar en geniş manada temsil edebilen ilk konfederasyondur.
    31 aralık 1961 saraçhane mitingi, grev hakkının yükseldiği en kalabalık, ilk örgütlü işçi hareketi . 100 binlerin, fabrikalardan atölyelerden saraçhane alanına dolduğu gün.
    27 mayıs darbesi günleri ve istanbulda sıkıyönetim. miting tertip komitesi, taksim alanında toplanma talebini yetkililere ulaştırır.
    askeri mülki erkan, taksim alanı talebini reddeder. belki taksim "fobisinin" tarihi 1961dir, bilemiyorum.
    işçi hareketi, grev ve toplu sözleşme hakkının, anayasada yazılı olmanın dışında bir kanunla tanınması, kazanılması için kararlıdır.
    aralık ayının son günleridir. ya inatlaşılacak; ya da bir başka alanda kalabalık işçi ve emekçi insanlar, taleplerini yükseltmek için toplanacaklar.
    işçi hareketi, mitingin saraçhane alanında yapılması için yetkililerle anlaşır.
    evet,
    tarih hatırlamaktır.
    0 ...
  16. 13.
  17. eskiden, çok eskiden değil yakın eskiden; devlet dağda bayırda öldürdüğü insanları dizerdi sıraya.
    bazen bir
    zırhlıya bağlar sürükler; iş makinasında kepçeyle alay ederdi insan naaşlarıyla.
    kimileri yerde yatan insanların başına postalla basıp poz verir; kimileri insanların kulaklarını, memelerini keser boynuna asardı.
    sonra biri gelir; bakın şunlara sünnetli mi, bakire mi?
    öyle ya; müslüman sünnetinden anlaşılırdı, namus bekaretten; es kaza bir iki sünnetsiz ölü beden bulurlarsa, hemen gazete manşetlerinde "ermeni dölleri" pkk canileriyle beraber.
    kızlar kadınlar üzerine iğrenç haberler.
    şimdi emperyal batı aynı metotla çalışıyor. ölü bedenleri işaretle bunların topu müslüman; müslüman-islam terörün yegane kaynağı teranesinde.
    bu bakış batıdan doğuya hızla sirayet ediyor. hadiselerin komplo olup olmamasının ötesinde; bu sessiz derinden düşmanlaştırma tasavvuru en dehşetli plan. yakın tehlikenin farkına varalım. dikkat.
    hadi.
    0 ...
  18. 10.
  19. 10-son günlerde yaşadığımız kimi müessif hadiseler karşısında Kürt Siyasi hareketini temsil eden teşkilatının (HDP) "kimi" ileri gelenleri; söz konusu olayların yapıcısı gençlere 'hakim olamıyoruz', 'kontrol edemiyoruz' diyorlar; işitiyorum, okuyorum.
    tarih hatırlamaktır derim ya; maziye götürdü beni bu itiraf benzeri beyanlar.
    TiPli yıllar. Parti mecliste. "sol" siyasette "kimi" mahfiller, TKPden miras meselelerini, husumetlerini, dertlerini, hatta "siyasi yasaklı olmalarını"; TiP yönetimine bağlamak gibi, tarife sığmaz ruh hali içinde; "esas gayelerinin" bilahare ortaya çıkacağı bir muhalefet tertibine giriştiler.
    henüz bir yılını doldurmuş, parlamentoda temsil hakkını "büyük mücadeleler" vererek kazanmış partiyi; "parlementerist" olmakla itham eden malum klik; "gençliğin" maceraya yatkın karakterine yaslanarak, adeta partiyi "gençliği" dışlayan konumda göstermeyi hedeflemişti.
    1966 2. olağan büyük kongrede, muhalefet; YÖN dergisinde müstear isimle yazılar yazan Mihri Belli öncülüğünde; ideolojik ve teşkilat meselelerini öne çıkaran çıkışları, kendi hesapları manasında zafer kazanmış; partide ilk tasfiyenin yapılmasını sağlamıştır.
    böylece partiye karşı "parti dışı" muhalefetin "çatısı" atılmış olur.
    rastlantılar şaşırtıcıdır ama çoğu zaman bize şaşırtıcı gelen aslında "rast gelişlerin" bazen tasarlanmış olmasıdır.
    partide bu gelişmeler yaşanırken; YÖN dergisinde yazılar yazan doğan avcıoğlu ve ona bağlı ileride "cunta" kliği olarak tanışacağımız bir grup "sivil" ve "aydın" muhterem; 1965 genel seçimleriyle tek başına iktidar olmuş Adalet Partisinin "vurguncu" ve "ABDci" tavrına işaretle; türkiye demokrasisinin "cici demokrasi", "sandık demokrasisi" olduğu tespitiyle "parlamento dışı" muhalefet hareketini örgütlemiş ve yayın yoluyla, grup-kişi ilişkileri kanalıyla taarruza geçmiştir.
    Mihri hareketinin "sol" muhalefeti parti dışına taşımak ve avcıoğlu ekibinin genel olarak muhalefeti parlamento dışına taşımak fikirleri aynı zaman diliminde cereyan ettiğini hatırlamak gerekir.
    muhalefetin Aybar Boran Aren oportünizmi (ABA cılar) diye "savaş" açtığı parti yönetiminin; muhalefetin dayandığı "gençlik" unsurlarını hakim olamadıkları, parti disiplini içinde tutamadıkları bir "hareket" olarak gördüğünü de hatırlamak gerekir.
    HDP içinde şimdilerde, bazı olaylara; yapıcılarına hakim olamıyoruz diyen kimi "eski türkiye sol" unsurları; tamda TiPli yıllarda hakim olunamayan unsurlardı.
    temennim o ki, o günlerin hakim olunamayan; bu günlerin hakim olamayanları tarihi hatırlar.
    o tarih ki, eskilerde hakim olunamayan o pırlanta gençlerin kanlı tarihidir. maceracı darbe girişimlerine kimisinin bilerek, kimisinin bilmeyerek dahil olan, çarpışan "gençler", 12 mart öncesi ve takip eden günlerde yok edilmişlerdir.
    umarım ki; bu gün çözüm iradesini "uzlaşma" olarak gören kimi unsurların etkisinde kalarak ortalığı kaosa boğan, hakim olunamayan "fırtına gençler" aynı akıbete uğramazlar.
    elemterefişkemgözlereşiş.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük