çok sevebilir ya da aşık olabilirsin, bu mümkün elbet. hatta, onsuz nefes alamayıp öleceğini bile düşünebilirsin lakin, ona tapınmak, secde etmek de ne demek! bir insanın diğerine, mutlak bağlılığı ve itaati ne demek!
hakk'a tapınmanın gereğinin dahi sorgulandığı bir devirde, kula tapınmak ne demektir! kadın bunu fark ettiği anda değişir, dönüşür, uzaklaşıp mesafeler koyar araya. erkeğin kendisine tapınması, onun istediği bir hal değildir.
- 'esirgeyip-koruyacağı' değil 'esirgenip-korunduğu' bir hali yaşamaktır onun özlemi. bu, onun fıtratında vardır.
ağzında kan tadıyla, kalbinde bir közle, boğazında bir yumrukla, midende bir sancıyla, aklında binbir hatıra, gözlerinde titreşen bir damlayla yaşamak demektir.
bazen çok seversin. o kadar çok seversin ki ne bir ihanet ne de aranıza giren bir yabancı bitirebilir içindeki o eşsiz sevgiyi. dokunamazsın, koklayamazsın, öpemez ve o güzel gözlerine bakamazsın. ne kadar uzaklaşmaya onu unutmaya çalışsan dahi kaçamaz ve unutamazsın. bir başkasını sevmeye niyetlenir bir başkasıyla onu unutmayı deneyebilirsin. ama hep o bir başkasında onu arar ve onu istersin. işte bu sebeblerden bunların olmasına, yaşanmasına asla izin verme. sevmeyerek değil severek çok severek ona sahip ol ve onu asla bırakma. inandığın ve mutlu olduğun kişiyi ne pahasına olursa olsun yanında tut ve mutlu et. onu mutlu et çünkü onun mutluluğu senin mutluluğundur. robotlaşmış bir düzende ellimizde tutunabileceğimiz mutluluk bulabileceğimiz tek şey aşk'tır, sevgidir..
arkadaş bir kadına arkasından sarılıp karnını okşamaktan bahsederim, hamile eşim var sanırsınız, taptığın kadını bir daha göremeyecekk olmak yazarım, ya gerçekten ölen bir sevgilim var ya da allah' a tapmayı bırakıp, yarattığı kula taptığımı sanırsınız. bir kadın düşlüyorum derim, abazalıktan ölen yeni yetme sanırsınız, dinden bahsedince sofu, aşktan bahsedince duygusal ağlak, seksten bahsedince abaza, futboldan bahsedince gerizekalı, fesleğenden bahsedince saksı. ne lan bu. yazıyorum olm sadece. herkes bildiği işi yapar. ben bunlar hakkında yazıyorum, yazabiliyorum. siz akşama kadar ibnelik yapıyorsunuz biz sizi ibne sanıyor muyuz lan.
şimdi sen orada oturuyorsun ya..ve aramızda bir masa bir kaç da sandalye var ya..akşam olmak üzere ve pencerelerde aralık kalmış ya.. içimi ürperten birşeyler var ya..anlatamıyorum sanırım.. diyorum ki; tenini görebildiğim tek noktan boynun ve omuzbitimin arasındaki o kızıla yakın yer ama ben sanki uyluklarını da, kasıklarındaki kemikleri de, titreyen göğüslerini de, dizkapaklarının ardındaki gamzeleri de görebiliyorum.. ve içimi en çok birtürlü görmeyi, gözümün önüne getirmeyi beceremediğim sırtın ürpertiyor.. biliyorum uykusuzsun iki gecedir.. biliyorsun ağır bir gribi yeni atlattım ben de.. ve biliyoruz ki dokunmamalıyız tenlerimize..bu büyük bir yangının başlangıcı olabilir.. içim ürperiyor.. bahar belki şimdi başlıyor ikimiz için..cemre belki odamızın tam ortasında biryerde.. içim üşüyor.. sırtın kamaşıyor.. göremesem de titriyorum sırtının ortasındaki çukura benzer çizgiye çarpınca düşlerim..
güneş batmak üzere sevgilim.. aramızda şimdi bir masa, birkaç da sandalye var. ve içimde büyüyen dokunma isteği giderek dayanılmaz bir hale bürünüyor. aramızdaki bütün duvarlar titriyor en az içimin titrediği kadar. ve ne yazık ki senin ölüm yıldönümün bugün.. aramızda bir mezar, bir kara tabut, binlerce selvi var..ve hiç gelmeyecek bir yaz var..üstadın dediği gibi ayrılığımızın kışı başlıyor sevgilim.