şimdi sen orada oturuyorsun ya..ve aramızda bir masa bir kaç da sandalye var ya..akşam olmak üzere ve pencerelerde aralık kalmış ya.. içimi ürperten birşeyler var ya..anlatamıyorum sanırım.. diyorum ki; tenini görebildiğim tek noktan boynun ve omuzbitimin arasındaki o kızıla yakın yer ama ben sanki uyluklarını da, kasıklarındaki kemikleri de, titreyen göğüslerini de, dizkapaklarının ardındaki gamzeleri de görebiliyorum.. ve içimi en çok birtürlü görmeyi, gözümün önüne getirmeyi beceremediğim sırtın ürpertiyor.. biliyorum uykusuzsun iki gecedir.. biliyorsun ağır bir gribi yeni atlattım ben de.. ve biliyoruz ki dokunmamalıyız tenlerimize..bu büyük bir yangının başlangıcı olabilir.. içim ürperiyor.. bahar belki şimdi başlıyor ikimiz için..cemre belki odamızın tam ortasında biryerde.. içim üşüyor.. sırtın kamaşıyor.. göremesem de titriyorum sırtının ortasındaki çukura benzer çizgiye çarpınca düşlerim..
güneş batmak üzere sevgilim.. aramızda şimdi bir masa, birkaç da sandalye var. ve içimde büyüyen dokunma isteği giderek dayanılmaz bir hale bürünüyor. aramızdaki bütün duvarlar titriyor en az içimin titrediği kadar. ve ne yazık ki senin ölüm yıldönümün bugün.. aramızda bir mezar, bir kara tabut, binlerce selvi var..ve hiç gelmeyecek bir yaz var..üstadın dediği gibi ayrılığımızın kışı başlıyor sevgilim.
arkadaş bir kadına arkasından sarılıp karnını okşamaktan bahsederim, hamile eşim var sanırsınız, taptığın kadını bir daha göremeyecekk olmak yazarım, ya gerçekten ölen bir sevgilim var ya da allah' a tapmayı bırakıp, yarattığı kula taptığımı sanırsınız. bir kadın düşlüyorum derim, abazalıktan ölen yeni yetme sanırsınız, dinden bahsedince sofu, aşktan bahsedince duygusal ağlak, seksten bahsedince abaza, futboldan bahsedince gerizekalı, fesleğenden bahsedince saksı. ne lan bu. yazıyorum olm sadece. herkes bildiği işi yapar. ben bunlar hakkında yazıyorum, yazabiliyorum. siz akşama kadar ibnelik yapıyorsunuz biz sizi ibne sanıyor muyuz lan.
bazen çok seversin. o kadar çok seversin ki ne bir ihanet ne de aranıza giren bir yabancı bitirebilir içindeki o eşsiz sevgiyi. dokunamazsın, koklayamazsın, öpemez ve o güzel gözlerine bakamazsın. ne kadar uzaklaşmaya onu unutmaya çalışsan dahi kaçamaz ve unutamazsın. bir başkasını sevmeye niyetlenir bir başkasıyla onu unutmayı deneyebilirsin. ama hep o bir başkasında onu arar ve onu istersin. işte bu sebeblerden bunların olmasına, yaşanmasına asla izin verme. sevmeyerek değil severek çok severek ona sahip ol ve onu asla bırakma. inandığın ve mutlu olduğun kişiyi ne pahasına olursa olsun yanında tut ve mutlu et. onu mutlu et çünkü onun mutluluğu senin mutluluğundur. robotlaşmış bir düzende ellimizde tutunabileceğimiz mutluluk bulabileceğimiz tek şey aşk'tır, sevgidir..
ağzında kan tadıyla, kalbinde bir közle, boğazında bir yumrukla, midende bir sancıyla, aklında binbir hatıra, gözlerinde titreşen bir damlayla yaşamak demektir.
çok sevebilir ya da aşık olabilirsin, bu mümkün elbet. hatta, onsuz nefes alamayıp öleceğini bile düşünebilirsin lakin, ona tapınmak, secde etmek de ne demek! bir insanın diğerine, mutlak bağlılığı ve itaati ne demek!
hakk'a tapınmanın gereğinin dahi sorgulandığı bir devirde, kula tapınmak ne demektir! kadın bunu fark ettiği anda değişir, dönüşür, uzaklaşıp mesafeler koyar araya. erkeğin kendisine tapınması, onun istediği bir hal değildir.
- 'esirgeyip-koruyacağı' değil 'esirgenip-korunduğu' bir hali yaşamaktır onun özlemi. bu, onun fıtratında vardır.
--spoiler--
gecenin bir yarısı aklıma düştü.. nerededir şimdi? gerçekten kırıldı mı ümidi? eğer ki kırıldıysa ümidi, çok yazık.. keşke biraz daha bekleseydi.. keşke bindirilip de götürüldüğü o polis arabasından bir şekilde kaçıp da kaçak olarak devam etseydi hayatına.. keşke anlatmaktan vazgeçmeseydi hiç..
aklıma düştü işte.. gecenin şu saatinde.. yaşlandı mı acaba aradan geçen onca yıl sonunda? ölümcül bir hastalığı oldu mu mesela? hani bir gece, bir meyhanede oturduğu cam kenarında rakısını içerken diyordu ya, "keşke ölümcül bir hastalığım olsaydı da onu iyileştirmek için çabalasaydım.."
umarım hastalanmamıştır.. ve umarım şimdi bir huzurevinde değildir.. hele ki toprağın altı, hiç yakışmaz ona..
nerededir şimdi? gecenin bir yarısı içime düştü işte.. canım acıdı nedense.. çekip çıkarmak isterdim sarı sayfaların arasından.. eline-ayağına yapışıp da öpmek istedim.. ve tüm insanlığın nezdinde özür dilemek istedim kendisinden.. afeder mi acaba? günümüzde milyarlarca örneği olan asalaklar gibi "boşver" deyip de başından savar mı beni?
nerededir şimdi? nezarete düştüğü ilk gece dövdüler mi acaba polisler onu? canını yaktılar mı? patlattılar mı sigaranın hiç düşmediği dudaklarını? kırdılar mı el parmaklarını? yaktılar mı canını? ya sigarası bittiyse nezarette? birisi sigara verdi mi acaba? o kimseden istemez.. anladılar mı acaba gerçekten delirdiğini?
nerede acaba şimdi? nerede ve ne yapıyor? hala sıkışıp duruyor mu bir kitabın ince sayfaları arasında? yoksa hala can yanması devam mı ediyor? babası olan, yaratıcısı olan, kendisine ruh veren atılgan hazretlerinin yakasına yapış mıdır? ya da onunla kavgaya tutuş mudur?
ölmüş olmasın? çürümüş olmasın? kaldıramam bu yükü? sonsuza dek o nezarette kalsın.. yine de ölmesin.. salınsın ilk gece.. o kutsal kadın gelip de çıkartsın nezaretten.. elele tutuşup karışsınlar istanbul kalabalığına.. böyle olsun.. lütfen.. çünkü daha başlamadı bile onun hikayesi.. başlamadan bitti.. başlamadan biten hayatlar gibi..
nerededir şimdi? ve hala inanıyor mudur o kutsallığa? hiç kimse inanmayacak ve anlamayacak olsa da.. lütfen ama lütfen, vazgeçmesin inanmaktan.. hep anlatsın.. kendisini götüren polislere.. hakime anlatsın eğer mahkemeye çıkarsa.. belki de mahkeme tutanağını tutan kız o'dur.. tanısınlar birbirlerini.. herkese ve her şeye anlatsın.. dili döndüğü ve inancı yettiğince.. kırılmasın hiçbir şeyi.. ne burnu, ne el parmakları, ne de inancı.. lütfen..
--spoiler--