godard sinemsından iliklerine kadar etkilenen bir film olmakla birlikte, amerikan bağımsız sineması patentli ve son (en az) 10 yılın* en inandırıcı ve gerçekçi, samimi oyunculuk performanslarını izleyebileceğimiz filmdir.
zaman ve mekan külliyen es geçilmiştir.*senaryosu, nefes almamacasına takip edilesidir. bütün bir film boyunca müziğin kullanılmadığı, cast akmaya başladığındaysa, tek, bir ya da yegane şarkının çalındığına tanıklık ettiğim ilk filmdir. bu muhteşem şarkı için:
Bağımsız sinemanın önemli isimlerinden Richard Linklater'ın yönetmenliğini yaptığı, başrollerini Uma Thurman, Ethan Hawke ve Robert Sean Leonard'ın paylaştığı film. Film, bir odada filmi çekilir diyenlere nazire yaparcasına, mükemmel bir senaryonun yine mükemmel işlenişiyle ve oyuncularınında harika perrformanslarıyla izleyicileri büyülüyor. Filmin ilgi çekici diğer bir yanı ise iki adet Canon XL1 ile çekilmesi.
Richard linklater ın diyalog başarısı yine gözler önünde bu filmde...
öylesine başarılı ki sanki bir aksiyon filmi izliyorsunuz ,her sözün peşinden ne demek istedi bu burda soruları aklınıza geliyor ve bi çırpıda sona eriyor.
ayırıca göbekli ve pis görünümlü ethan hawke de rolünü en iyi şekilde yerine getirmiş,saygıyla önünde eğilme hissi uyandırmıştır.
(bkz: saygıyla önünde eğilme hissi)
düşük bütçeyle değil büyük bir olasılıkla bütçesiz çekilmiş bir film. düşük bütçe deniyorsa onlar da bellidir zaten. otel odasının kirası, topu topu 3 oyuncunun aldıkları ücret, iki kameranın parası. bir de vince in içtiği biralar.
edit: asıl söyleyeceğimi unutmuşum; sağlam film. öylesine sürükleyici ki 10 dakikalığına oturduğum televizyonun karşısında kaldığımı filmin sonuna doğru fark ettim. ara sıra kendime güzelmiş bu film dediğimi de hatırlar gibiyim.
soluksuz izlenicek filmlerden biri daha.filmlerde illa muhteşem aksiyon sahneleri veya ne bileyim buyuk butcelerle hazırlanmıs gorselliğin gerek olmadığını kanıtlar gibi.oyunculuklara denecek yok tabi.
konu olarak değil ama mekan olarak bunu seven bunu da sevdi.
sike sorusturmasi sirasinda defalarca duydugumuz ingilizce kelime. ya kardesim tape ne yaa.. madem ingilizce kelime kullaniyorsunuz bari telafuzunuda britiş aksani ile yapinda tam olsun.. kayit falan deyin illa tape demek zorunda misiniz? illet oldum aga öyle boyle degil. alin tape tape kullanin.
bu bildiğimiz "teyp" diye okuduğumuz yani "kayıt, kaset" anlamına gelen hede mi yoksa bambaşka bir anlamı var da herkes yazıldığı gibi okuyor diye düşündürmüş, son birkaç aydır gerek gazetelerde gerek tvlerde gerek sosyal medyada sık sık karşımıza çıkan hede.
ingilizce olmayan türkçe olan bir kelimedir. dilimize ingilizceden geçmiştir ama ingilizcesi "teyp" diye okunur ve anlamı başkadır. bu ise türkçe kurallarına uygun şeklilde fonetik okunur ta-pe. ingilizcesi ise script.
anlamı ses kaydı ya da ses kasedi demek değildir. hukuk ve gazetecilik alanında kullanılan teknik bir terimdir.
anlamı yardımcı bir fiil ile kullanılırsa eğer sesli kaynaktan gelen konuşmaları yazı haline getirmektir.
isim olarak sesli kaynaktan gelen konuşmaların yazıldığı kağıtlar-belgelerdir.
cümle içinde kullanımı:
benim işim var çıkmam lazım, sen burdaysan eğer şu son kayıtları tapelermisin.
ya da
bazı tapeler ile kayıtlar birbirini tutmuyor, ses kayıtları tekrar tapelensin.