tanrıya inanmanın tanrıya inanmamaktan daha rasyonel olduğunu iddia edeceğim yazıdır. evet. tanrı var. şimdi zamanda bir yolculuğa çıkalım.
13.7 milyar öncesinde bir anda Evren'imiz sıcak ve yoğun bir tekillikten genişlemeye başlıyor. Bu genişleme, rastgele bir genişleme değil. Eğer genişleme hızı biraz daha fazla olsaydı galaksiler oluşamadan dağılacak, biraz daha az olsaydı da yerçekimin etkisiyle oluşamadan içe çökecekti. Fakat Evren müthiş kritik bir noktada genişlemeye başlıyor. "Patlamadan" sonra kaos ortaya çıkmıyor. Aksine fiziksel kanunlar ortaya çıkıyor. Bu kanunların oluşma noktaları müthiş kritiktir. Sabitelerdeki en ufak değişim Evren'in oluşumun imkansız kılacaktı. Sonra "ilk nükleosentez" gerçekleşiyor. Bu nükleosentezde Hidrojen, Helyum ve Lityum üretildi. Evren'imizdeki canlılığın temelini teşkil eden karbon ise yıldızlarda geldi. Eski ateist fizikçi Fred Hoyle, karbon elementi ile yaptığı çalışmaların sonucunda bir C4 molekülünün oluşması için rezonansta müthiş bir hassas ayar olması gerektiğini fark etti. Yani bahsi geçen "ilk nükleosentez" rastgele gerçekleşebilecek bir oluşum değildir, Evren'in oluşumunu planlayan güç bu elementleri bilinçli olarak üretmiştir. Buraya kadar her şeyin tesadüf olduğunu kabul edelim ve devam edelim. ilk nükleosentezden sonra her şey arka arkaya geldi. Galaksiler evrildi. Yıldızlar oluştu. En sonunda Dünya'mız meydana geldi. Tabii bu oluşumların hepsi müthiş hassas sabitelere bağlı olarak gerçekleşti. Dünya'mızda canlılık oluştu, canlılık gelişti ve en sonunda "insan" denen, nesilden nesile bilgi aktarımı yapabilen, teknoloji geliştirip medeniyet inşa edebilen, düşünmeyi düşünebilen, geriye dönüp baktığında Evren'e dair her şeyi bilimle açıklayabilen, Tanrı'nın var olup olmadığını sorgulayan bir tür oluştu! Canlılığın oluşumu için de Evren'deki karbon, oksijen gibi elementlerin miktarının kritik bir noktada olması gerektiğini not etmem gerekiyor sanırım. Tek başına karbonun rastgele süreçler sonucu oluşması bile -Fred Hoyle'ın ifade ettiği şekilde- imkansızdır. Karbon atomlarının kritik bir rezonans değerinde bir araya gelmesi gerekmektedir. Bu durum da ancak bilinçli bir fail ile açıklanabilir. Evren'i oluşturan, ardından kanunları yaratan, elementlerin atomlarını bir araya getiren, nedensellik ilişkisine bağlı olarak bütün doğal süreçleri yöneten, canlılığı oluşturan ve insanı bütün canlılardan farklı kılan bir tasarımcı bütün gözlemsel verilerimizin en iyi açıklamasıdır.
Bütün bu anlattıklarım modern bilim camiasında "hassas ayardan tasarım kanıtı" olarak ifade ediliyor. Evren'deki bütün sabiteler müthiş kritik düzeyde oluşmuş, gelişmiş, daha doğrusu "tasarlanmıştır." Örneğin kozmolojik sabitteki 10 üzeri 10 üzeri 123'te 1'lik bir değişimin Evren'in oluşumunu imkansız kılacağı Roger Penrose tarafından hesaplanmış ve bu hesaplama kabul görmüştür.
Bütün bu izahattan öte din felsefesinin temel sorusu şudur: Ezeli ve ebedi olan nedir? Tanrı mı? Evren mi? Big Bang'in kabul edilmesiyle Evren'imizin ezeli ve ebedi olmadığını, başlangıcı ve sonu olduğunu öğrendik. Geriye kaç seçenek kaldı? Sadece Evren'in bir başlangıcı olması yetmez mi?
insan algısıyla bir sonuca varmanın imkansız olduğu konudur. algı, zamana ve konuma ve diğer şartlara göre değişebildiği için yüz yıl veya yüz bin sonraki evren ve tanrı fikri üzerine elimizde çok farklı veriler olabilir. tümevarım yöntemiyle gidildiğinde tanrının olması daha mantıklı görünüyor. fakat, bizim bildiğimiz anlamda big bang ile oluşan evren, gerçekte var olan evrenin 10 üzeri 10000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000
da biri bile olabilir. bu sebepledirki bize göre mantıklı olan fizik kuralları diğer evrenlerde alakasız ve düzensiz görünüyor bile olabilir. yaşadığımız evrenin kusursuz ve eksiksiz olduğunu anlamak için binlerce evrende eş zamanlı olarak yaşamamız gerekirdi. bu da imkansız olacağı için tanrı inancını fiziksel olarak ele almak fantastik bir düşünceden öteye gitmez diye düşünüyorum.
tanrı inancı gerçek anlamda kalp ile alakalıdır. içinizde tanrının varlığıyla ilgili bir şüphe varsa onu sevemezsiniz. sevemezseniz, nefret edersiniz. aslında insanları tanrı inancı konusunda bu kadar uç noktalara iten de bu konudur.
adalet. bir diğer deyişle ilahi adalet. adaletin gerekliliği en büyük kanıttır bana göre. bundan daha önemlisi yoktur. yaşanan bunca pisliğin, iğrenç insanların ve yaptıklarının cezalandırılması gerekiyor.
tecavüze uğramış kadınlar hatta çocuklar, din adı altında yaymak ve barış getirmek için yapılan savaşlar, öldürülen masum insanlar, kul hakkı yiyenler, ahlaktan bihaber pislik yobazlar ve sayısız binlerce suç...
bunlar bu şekilde kalamaz. adalet herkes için bir gün işlemeli. benim en büyük kanıtım bunları yapan insanlığın ta kendisi.
edit: ayrıca başlığın yazarı çok ciddiye almakta yazılanları. bu bahsedilenler inanmak için birer nedendir araçtır sadece. somut deliller değildir. kimsenin de inancını zorlamaya gerek yoktur.
varlığının rasyonel bir kanıtı bulunmayan bir yaratıcıya inanmak, bence daha makbüldur. belkide hakiki iman budur. yoksa gökyüzünde yıldızlarla sizi ben yarattım yazılır olay biterdi, bitmemiş.
dini bilimle istaplama çabası 20 yüzyılın en büyük hastalığı oldu yarım entellektüel müslümanların arasında.* aslında gizliden gizliye tırsılan bilimin deney yoluyla kesin sonuçlara varabilmesiydi. malesef dinlerin böyle bir argümanı yoktu, dine inanılır, iman ve itaat edilirdi. baktılar iş sakat*el mahküm göt gardiyan yaratıcının varlığını ispatlamak için sarıldılar denizdeki yılan diye tabir ettikleri bilime. halbuki orta ve yeni çağda bilim, dinin en büyük düşmanıydı.*
yakın gelecekte eğer bilim, atom altı, atom üstü fizik diyip sapıtmaz, felsefeyle karışmaz ve bu tutarlılıkla devam ederse, 21 yüzyılın belkide en büyük dini olabilir. fakat bilimin, din olma gibi bir iddası yoktur. yada yaratıcının varlığının yokluğunu ispatlamak için kasmaz, götünüde yırtmaz yani. o doğrunun peşindedir.* belkide bilim en sonunda yaratıcıya varacaktır bilemeyiz, bilemezsiniz.
görünen o ki din bu saatten sonra bilimin karşısına çıkamaz, ama tersi pek tabi mümkündür. yani yarım aydın entellektüel müslümanlar fazla kasmasınlar, yara olur.
Hepsi sadece teori. Henüz kanıtlanmış hiçbir şey yok. inanç konusu ise tartışmaya açık bir mevzu değil. Bunca bilimezliğe gizeme bir açıklama bekleyen insanın tek tutar Dalı.
sadece fizikten yola çıkacak olursak; evrenin oluşumundan sonra matematik ve fizik kanunları ortaya çıkıyor. keşfedilmeleri ise halen sürüyor.
rasyonel olacak bakılacak olur ise başlangıç entropisinin olması için mutlak bir müdahale gerekli. kendi başına tesadüfle izah denen şeyin matematiksel oranı sadece yer çekimi kuvveti ve zayıf nükleer kuvvetin bile olması ihtimali düşünüldüğünde olasılık dışıdır.10 üzeri 120 de bir ihtimalin ne denli büyük olduğu için tüm atom altı parçacıklar bile kafi gelemez.
dünya varolduğu günden bu yana big bang dışı hiçbir patlama entropi gereği kaos dışı bir oluşuma sebep olmamıştır.
mesela higgs bozonu varolan denklemlerde olması mutlak gereken bir alandı.
burdan yola çıkarak soru sorma hakkı doğuyor. kanunları biz mi evrene uydurduk? yoksa varolan kanunları mı keşfediyoruz?
O genişlemeyi başlattığı düşünülen büyük patlamada sadece bir teoriden ibaret. Ayrıca evrende fizik kurallarının alt üst olduğu işe yaramadığı durumlar mevcut. Mesela kara delikler. Karanlık madde. Mevcut birimkilerimiz üzerinden evreni yorumlayıp tanrıya ulaşmak için çok erken. Fazla gaza gelmeyin.
tanrıya inanmak da inanmamak da bir inançtır. elle tutulur, gözle görülür ölçülemeyen her fikir inanç olduğundan bu konuya rasyonel olarak yaklaşmak imkansızdır.
Okumayan üşengeç yaratıkların yorum da yapmamasını istediğim yazıdır. Yazının neresinde maneviyattan, uhreviyattan bahsettik? Yazı tamamen rasyonel veriler üzerine dayanıyor ki birçok saygın üniversitede akademik olarak ele alınan tezlerin bir derlemesi niteliğinde düşünülebilir.
öncelikle işe inanç denen aktivitenin rasyonallikle olan ilişkisini sorgulamakla başlamaz lazım tabi. inancın görece manevi ve içten gelen bir eylem olduğu düşünülürse de pek yok gibi.