farkında olmasalar bile!
bu zeka ile doğru orantılı olsa da, eğitimle de doğru orantılıdır. kişi nerede, ne mevkiide olursa olsun, gönülden ve şüpheci olmayan bir inancı varsa, o kadar da derin düşünmeyen ya da ölüm ve adaletsizliğin, adalet bulmayacağı korkusunu yaşayan bir bireydir.
bir edebiyatçı olarak, mantıklı düşünebilen hiç bir insanın gönülden inanamayacağını, mantıklı düşünerek anladığım orantıdır. araştıran, okuyan, bilimsel metodları bilen, kanıtlara inanan akılcı insanların yaptığı gibi.
mantıksal olarak yanlış önermedir.kişi eğer inanmıyorsa asla korkmaz,çünkü zaten ortada ne tanrı vardır nede ceza;fakat inanıyorsa korkabilir çünkü işin içine sorumluluklar ve onları yerine getirmemekten kaynaklanan cezalandırma olayı girer.anlatacağım şuki:insanın bişeyden korkması için onun varolduğuna inanması lazımdır,korku vesaire şeyler bu önkabuldan sonra gelir.önce korkup sonra inanmak matematiksel ve mantıksal bir hatadır...selametle...
tanrıya inanmayanların engin görüşlü ve cesur olduklarını ifade etme biçimleridir. hayat ne garip ateistler felan. saygı duymayı öğrenmeden saygı beklerler bir de.
iyi bir insan olarak yaşarsan da, tanrı o kadar iyiyse, zaten iyi yaşayan insanı bir de akılcı düşünüp ''oku''duğu için, bazı niyetsizlere inanmadığı için, zaten iyi olanla ödüllendirir.
yok, iyiyse de insan ama, kendisi egoist olduğu için kötü olanı verirse o insana, zaten böbürlendiği kadar kusursuz ve iyi değildir. o zaman da yoktur.
Çok MALca bir tespit. Asıl böyle düşünen birine sormak lazım kendisinde düşünce denen şeyin olup olmadığını.
Eğer var cevabını verebiliyorsa nasıl düşünebildiğini bi zahmet açıklayıversin. Sorunun cevabı bellidir aslında bizi yaratan
Allahın biz insanlara vermiş olduğu bir yetenektir düşünme denen şey.
Tüm evren ve canlılık, daha önce var olan muazzam bir bilgiye göre yaratılmıştır.
Modern çağın laboratuvarlarında ulaşılan bu sonuç, bundan 14 asır önce Kuran'da açıklanan önemli bir sır ile tamamen uyumludur. Allah, insanlara yol gösterici olarak indirdiği Kuran'da, evrenin yaratılmasından önce, evrendeki tüm varlıkları ve olayları açıklayan bir "Saklanmış Levha" (Levhi Mahfuz) olduğunu bildirmiştir.
şimdi biraz derin düşününüz ve bir canlı yaratınız sonra da en ufak parçalarına kadar açıklayın yarattığınızı...
biz evet biz allahtan korkuyoruz..! doğrusu sizin için de öğüt verici mucizeler vardır. kuran bu mucizenin ta kendisidir.! ne az düşünüyorsunuz.!
hadi düşünün biraz ve düşünen sizin gibi şüphe eden ve duyguları kaskatı olmuş bir canlı yaratın .!
inanmayan insan sığ değildir. aksine araştıran ve bilimin açıklayamadığı şeyleri dine bağlayan insandır. asıl sığ olan insan, onca kanıta rağmen inatla görmediğine inanmayan, inat eden insandır. bilmiyorsan ve senin aksi düşüncen, yani bir tanrının varlığı düşüncesi kanıtlanıyorsa, bunu kabul etmek bir erdemdir. illa inat yapıyorsan da o onun çiğliğidir.
hep kendi kendime sormuşumdur bu ateistlerdeki über gerilik nedendir diye, meğersem kendilerini çok zeki sanmalarıymış. e haliyle inancı olan insanlarıda embesil ve salak olarak görüyorlar.
not: valla arkadaşım kusura bakma, sen allaha inanan insanlara dingil diye hitap edersen benim gözümde bir tane inançlı insan, 10 tane ateistten daha değerlidir. en azından böyle saçma sapan konuşanlar için.
korkak olmaları kısmına sonuna kadar katıldığım önerme. ancak korkak olan bir insan zorluklarla mücadele etmek yerine kendinden güçlü bir varlığa sığınma ihtiyacı hisseder.
Şüphe edilmemesi gereken tek şey Allah'ın varlığıdır; korkaklık ve sığ düşünceli olmak dediğin geldiğin ve gideceğin yeri bilmek ise sığ'ız Elhamdülillah..
Genelde kendini sol düşünceli, kültürlü ,bilgili,uygar ,yüce görenlerin ortaya attığı bir genelleme.Mesela evrim teorisine inanmazsan kesin 'sığ ve dar anlayışlı' kısmına atılırsın.içki içmememenin sebebinin de din olduğunu söylersen de aynı muameleyle karşılaşırsın.Bu adamlar öyle bir ortam yaratırlar ki, bir dine mensup olmanın ya da dine inanmayı çok korkunç veya kötü bir şey olarak gösterirler.Halbuki bu uygar insanlar biraz uygar olsalardı herkesin kendine göre kuralları olabileceğini, önemli olanın birlikte yaşamayı başarmanın temel mesele olduğunu bilirlerdi.