içlerinde belki avuçlarıma değmiş yüzlercesi olan estetik zehirlerin vedası. soluyor, solmuyor, soluyor, solmuyor, soluyor, solmuyor, soluyor, solmuyor, soluyor, solmuyor... kimisi ortasından yırtılmış bir göçebe çadırında sönmek üzere olan çıra gibi, kimisi çarşafımın altında uzanmış sünger gibi; sokucam benzetmesine, soluyorlar işte. inkar etmek istiyorum tanrım ama pencerede ölen papatyaları, gömleğimde izi kalmış gülleri, sinirden yumruk attığım vazonun kırılan orkideleri...hepsi soldular, vajinan bile soldu biliyor musun karanfil kokulu orospu! yaktın ya giderken papatya tarlalarına kondurulmuş düşlerimin sapsarı sayfalarını, sahi papatyalar ne ifade ederdi bilir misin sen, menekşe moru kalçalarını siktiğimin begonyası. bak öğreteyim sana bekaretini avuçlarıma bırakmış zambağım! ne zaman papatyalar aklıma gelse ''senin sevme eşiğine sokayım'' diye kendi kendime küfrederdim ya hani, hala öyleyim. opak çoraplarının üzerinde gezdirilmiş bir parmağın göğüslerinde yasemin çizişini anımsar mısın, sanmam. saksılarına sokayım senin! yok bende, yakasına gül takan pezevenklerin romantizmi, yok ben de; dün gece aynaya kafa attıktan sonra akan kanımın vahşetinde yüzdürdüm seni, parmaklarımla adını yazmaya çalıştım ama yetmedi, kanım bile soldu, adet kanını aradım bulamadım, ismin bile yarım kaldı be orospu, tüm solan çiçekler gibi, yine yoktun ve ben kanımı boşa akıttım oysa ben oysa ben oysa ben portakal kabuğu kokan turuncu vajinanı kanatmak isterdim, spermlerimle alnında gelincik çizmek isterdim, neler isterdim neler be ah romantizminde attırdığımın fulyası!