biz yarattık. soyut varlıkların var olduğuna inanmak onları var eder. sonuçta yeryüzünde kimse onun var olmadığına inanırsa o da aslında yoktur çünkü soyuttur ve insan duyularıyla algılanamaz.
o içinde yaşadığımız zaman ve mekan boyutunun dışındadır. bu nedenle o nun nasıl bir varlık olduğu ve o nu kimin yarattığı gibi soruları düşünürsek sadece içinde yaşadığımız zaman ve mekan dahilinde düşünebiliriz. sınırımız bu zaman ve mekan olduğuna göre ve allah da bu zaman ve mekandan münezzeh olduğuna göre asla o nunla ilgili somut cevaplar bulamayız.
o nu ateistler gibi tanrısallaştırmamalıyız. o rab'dır. varlık kaynağımızdır. biz o'ndayızdır, o da bizdedir. biz hepimizizdir, hepimiz de bizizdir. o hepimizdir, hepimiz de o'yuzdur.
"korkuyorum. Çok korkuyorum. Acaba beni affedebilecek mi? Neden böyle davrandım, neden? Keşke eğilseydi bedenim canlanan bir toprağın bedeninin huzurunda. Ama eğilmedi işte, hem ben istemedim ki bunu. Nasıl eğilip diz çökerdim, nasıl?" diye söylenerek her biri göz kamaştıran nurdan yapılmış duvarların arasındaki uzunca bir koridordan ilerleyip bir yandan da yaptığı davranışın asıl nedenini düşünmeye çalışıyordu."evet böyle davrandım çünkü eğilseydim beni yaratan efendime saygısızlığın en büyüğünü yapmış olacaktım, lakin herkes beni yanlış anladı. Ben, beni yaratandan başka birisine nasıl ibadet ederim. Hem bu davranış efendimizin adaletine saygısızlık olmaz mıydı? Hani efendimiz kullarını eşit yaratmıştı. Madem hepimiz eşitiz neden onun önünde, benden eğilip ibadet etmemi ister ki. hem de benim gibi ateşten değil de topraktan yarattığı birine. Aklım almıyor doğrusu."
Adımlarını çok yavaş atıyordu. Biliyordu ki onu bekleyen büyük bir azap vardı. Acaba cezası ne olacaktı. Efendisine yaptığı bu saygısızlık affedilecek gibi değildi. Aslında gayet içten davranmıştı. inanışı neyse ona göre hareket etmişti ama ne garip ki saygısızlık etmek istemezken saygısızlığın en büyüğünü yapmıştı. Bu durum onun iç dünyasında amansız bir savaşa neden olmuştu. Bütün inandığı değerleri tek tek sorgulamaya başladı. O kafasında bunları düşünürken efendisinin huzuruna yaklaştığını gördü."Nihayet yolun sonuna geldik. Ne olacaksa olsun artık. Bu ağırlığı daha fazla kaldıramayabilirim. Hem belki de beni cezalandırmaz. Kim bilebilir?" Kapının başında bekleyen iki baş melek yanlarına yaklaşanı görünce şaşkınlık içerisinde birbirlerine baktılar. Daha önceden efendilerinin, o geldiğinde kapıyı açmalarını, o girdikten sonra kimseyi de içeriye alınmamasını istiyorum diyerek tembihlediğini hatırlamışlardı. kapıyı açtılar. O an şeytan için sonsuz bir an gibiydi sanki. Usulca ve ağır adımlarla içeri girdi. Kapı kapanır kapanmaz bir an da her şey gözüne bambaşka görünmeye başladı. Bu tarif edilemez bir histi. Zaman akmıyordu. Her şey ışıktan ibaretti ve neden zamanın akmadığını da anlamıştı. Çünkü madde adına hiçbir şey yoktu. Maddenin olmadığı bir yerde zamanın da olamayacağını düşündü. Gördükleri inanılmazdı. Sanki bütün kainatın enerjisi tek bir mekanda toplanmış gibiydi."çok garip. Maddenin olmadığı ve sadece ışıktan oluşan bir mekan. Işık maddenin yaydığı bir enerjidir. Işıkta bir enerjiden oluşur. Madem madde adına hiçbir şey yoksa bu ışık nasıl oluştu. Bunca enerjinin kaynağı nereden geliyor. Bütün bunları bilmek isterdim doğrusu."diyerek iç geçirirken bir anda hafızasında daha önce hiç yaşamadığı anılar belirlemeye başladı. "başım, of başım ağrıyor. Bu anılar da nereden çıktı. Ben bunları daha önce hiç yaşamamışken bu nasıl mümkün olabilir."
-merhaba .
-efendimiz.
-Bende seni bekliyordum. Şu an hissettiğin şiddetli ağrılar aslında daha önceden yaşadıklarını sanki hiç yaşamadığın hissine kapıldığın için oluşuyor. Aslında bunun mantıklı bir açıklaması var.
-Var mı?
-Evet var. çünkü benim mekanımda zaman kavramı yoktur. Sen buraya gelirken aslında kafanda oluşan anıların hiçbirini yaşamadın. Ne zaman benim mekanımda bulundun o zaman geçmişte yaşadığın ve henüz hala yaşamadığın yani bir bakıma gelecekte yaşayacağın bütün her şey şu an anılarında mevcut. Mesela şu an anılarında neler olduğunu görebiliyorum. Ama bu hiçbir şeyi değiştirmiyor. Beni de değiştirmez. Gördüğün gibi ben tamamen ışıktan ibaretim. Bütün zamanların bileşimiyim. Sadece geçmiş değilim. Ya da sadece gelecek de değilim. Ben maddeden bağımsız bir enerjiyim. Bu kainat benle başladı. Maddeden önce ben hep vardım ve sonsuza kadar da var olacağım. Her şeyi bilmemin esrarı aslında burada yatıyor.
- Hatırladığıma göre seninle bir anlaşma yapmışız. Eğer dünyada sana inanan bir tane bile kul bırakmazsam bana bir soru hakkı tanıyacakmışsın.
- Evet. Seninle böyle bir anlaşma yaptık. Madem bunu başardın sana bu istediğin soruyu sorma hakkını tanıyorum.
Tanrının bu hakkı tanımasından sonra acaba şeytan ne sormalıydı. Bütün bir kainatın gizemini verebilecek bir sorumu sormalıyım diye düşündü şeytan. Belki de her şeyin gizemini aramaya çalışan bir yaratılmışın heyecanıyla efendisine aynen şu soruyu yöneltti.
- peki seni kim yarattı?
- Sen yarattın.
- Ben mi? Ama bu nasıl mümkün olabilir. Sen beni yaratmışken ben seni nasıl yaratabiliyorum.
- Biliyorum. Bu durum kafanı biraz karıştırmış olabilir. Ama sorduğun sorunun asıl yanıtı en başta gizli.
Bir an da kapı çalınmaya başladı. Tak tak tak sesleri şeytanın kafasında yankılanmaya başladı. Zaten şiddetli olan baş ağrısı iki katına çıkmıştı. Derken öfkeli bir sesle "beni rahatsız etmeyin demedim mi?" diye bağırdı. Ama onu dinleyen olmadı. Kapı aniden açıldığında karşısında elinde ufak bir tepside bir bardak suyla bir tane antipsikotik ilaç bulunan bir hemşire duruyordu.
-kim yarattı leyn bunu
-ben
-hayır ben
-hayır ben
-evet o yarattı
-ispikledi hemen satıcı pezevenk.
-niye yarattın lan gavat
-kazara oldu abi valla
-siktir amına koduğum şimdi yediğin boku temizle ve tanrıyı yoket sana ceza olsun amın oğlu
bilinen evrende yaratma fiilini gerceklestirebilen yegane mekanizma seklinde cevaplanacak sorudur. perileri, cinleri, superman'i, pamuk prenses ve yedi cuceleri, ve daha nice masal kahramanini yaratan kudrettir o. ham demiri ucuran ve yuzduren, atomu bolen ve hayatin kodunu cozen beyindir o; tanri'yi yaratmasi zor degildir.
böyle bir durum ortada varsa yani tanrı dediğin şey başka bişey tarafından yaratılmışsa bu durumda tanrı olarak nitelendirdiğin şeyin aslında tanrı olmadığı gibi bir durum ortaya çıkar.
bugün her sik kafalı ateistin içine düştüğü bu durumu şöyle özetleyebiliriz. sosyal hayatta bazı figürlere yüklediğin tanrı vasfı tanrı diye bir şeyin olmadığı anlamına gelmez. iş hayatında patronun, araştırma görevlisi olduğun okulda hocan belki senin için bir tanrıdır. hatta boka tapıyor bile olabilirsin. onu bne bilemem.
tanrı yı kim yarattıyı düşünemek yerine neleri tanrılar edindiniz bunun cevabı daha önemli.
asıl soru şu durduk yere niye bizi yarattı? yalnızlığından bunalıp birkaç iyi birkaçta kötü adam yaratırsa ne olacağını mı merak etti? değişik bir eğlence anlayışına sahip olması onu kimsenin yaratmamış olmasından daha ilginç geliyor bana.
çoğu yazarın ortaya cehaletini döktüğü başlık olmuştur. şeytan insana sürekli uğrar ve sordurur. seni kim yarattı? onu kim yarattı bunu kim yarattı? en sonunda ise allah'ı kim yarattı dedirtir ve ozaman allah' şöyle dememizi buyurur "euzu billahi minesseytanirracim" bu ayetlerde hadislerde sürekli gecer ama bizim elimize kitap alıp okuma alışkanlığımız olmadığı için sadece yazmaya merak sararız. ayrıca kendine bu soruyu soran insan ateist falan olmaz.
kafası sadece varlık ve yokluk üzerine çalışan bünyenin bu çalışma düzeninden bilhaber olarak kainat göz önüne alındığında bir toz zerreceği kadar bile yer kaplamadığının farkında olmadan güya bi' şeyler ispatlamaya çalışarak sorduğu acınılası ezik soru.
"tanrının yaratıcısı a'dır" denildiği anda "peki a'yı kim yarattı" diye sorular sorulmaya devam edilecektir z'ye kadar.
"ihlas suresi 2. ayet: Allah samed'dir." Yani hiçbir şeye muhtaç değildir. Onun var olması için hiçbir şeye ihtiyaç yoktur. Ancak evrenin meydana gelmesi için O'nun var olması şarttır.
3 rakamı için 2'ye ihtiyaç vardır.
2 rakamı için 1'e ihtiyaç vardır.
Ancak 1 için * 0'a ihtiyaç yoktur.
çünkü o -Allah- 1'dir! *