uzak doğudan* yükselen, avrupa ve amerika'yı etkisine alan yeni bir trend. her inanış biçiminin bir vadesi olduğu istatistiki olarak ortada olduğu düşünülürse, bu trendin de bir üç bin yıl gündem oluşturacağı düşünülebilir. tabi metafiziksel olgulara her zaman bir kulp takılır. buradaki en bilindik kulp, "bir öncekine benziyor" kulbudur. insan beyni determinist açıyla bakar ve bir öncekinden feyz alır.
önce çok tanrılıydık, tanrıları azalttık ve bu sayıyı teke indirdik. şimdi de tanrı olmadan varolan bir evrenle yüzleşme çağına geldik. beyin hastalıklı değilse her zaman doğruya yaklaşır. bu da yaklaştığımız doğrulardan biridir. ama oraya varmamıza daha var.
o zaman tanrı bilinçtir.(bak gördün mü illa ki bir şeyleri tanrılaştırmak zorundasın)genelde böyle olur zaten. nemrudi, firavuni bir nefs i emmare ile kalp/ruh çatışmasıdır yaşanan. bunların içerisinde en bariz şekilde gözleneni düşünce yetisi merkezinin aşırı yükleme ile kaideden kayması, kendini aşması suretiyle yaratılmışlığı yakıştıramama, araştırdıkça saflıktan uzaklaşarak düzensiz/sapkın kimyasallaşma ve kimyanın bozulup aslına asla rücü edemeyecek hale gelmesidir.
açıyorum:
bugün benim doğum günüm. kendimi diğer insanlardan az da olsa farklı hissediyorum. sanki bir tek ben doğmuşum gibi bir acayip his. sanki istediğim anda/zamanda dünyaya gelmişim gibi hafif bir kudret hissiyatıyla birlikte morukluğa bir yaş daha yaklaşmış olmanın sinir bozucu gerginliği. basit bir doğum günü ama, farklılık yaşıyorum. bu en tehlikesiz olanının yanında devamlı suretle işleyen öğrendikçe/bilgilendikçe soyutlanmayı gerçekleştiren bir mekanizma vardır ki, bu mekanizmanın dişlilerini iblis yağlar. çocukluk yıllarımda(korkma lan otobiyografiye dek uzamayacak)bir yaz tatilinde yapacak başka hiçbir bok olmadığından dolayı okuduğum onlarca ağır kitaptan sonra sosyal çevreme yeniden intikal ettiğimde o içtimai alandan tanıdıklarım/bildiklerim sinek gibi küçülmüştü gözümde. hayata dair felsefi/analitik düzlemde konuşacakları olan küçük bir çocuğum ve akranlarım çelik çomak oynuyor, top sektiriyor, saklambaç oynuyor.(acımı paylaş) onların zevkleri, istekleri, çocuksu basmakalıp inançları ve davranış biçimleri bana çok uzak kaldığından o süre içerisinde çektirmek zorunda kaldığım tüm siyah beyaz vesikalık fotoğraflarımda emo kid profilini sunmak durumunda kaldım.(kalmışım)
çocuksu hal ve ahval terk ettiğim alanın doğrusu olduğu halde bana artık kafi gelmediğinden yeni arayışlarla birlikte içinde bulunmak zorunluluğuna sahip olduğum alandan nefret etmekle beraber bunların saçma, gereksiz, hiçbir işe yaramaz olduğunu düşünmeye başlayarak, kendimi üstün vasıflar sahibi kemale ermiş birey pozisyonuna atayarak çelik çomak, saklambaç, lastik top peşinde koşmak çocuksu gerçekliğinden soyutladım. öyle ya ben hamdım, piştim, yandım. artık bireylerin çocukluk evresi masalı benim için bitmiş, yerini kendim olmaya, benni aramaya bırakmıştı. her bulduğumda yeni öğrendiğim bir başkasıyla yer değiştiren benni yüzlerce kez kaybettim. hayat bu denli basit olamazlarla boğuşup dururken kendimi yüceltmek konusunda aklımı kullandım. o akıl benni yeniden yeniden tanımladı. basitlikler deryasında kulaç atıp gerçekler kıyısına ulaşmaya çabalarken her attığım kulaçta bir kez daha gelişen/artan meziyetlerim sayesinde çevresel faktörleri, inanışları, değerleri, yargıları basitlik seviyesine indirgedim.
sonra büyüdüm;
anladım ki epey yanılmışım. ve daha sonra birileri ile tanıştım. kelamın gücünden başka şeyler de öğrendim. kendi ürettiğimiz ve çoğunlukla içeride sakladığımız ama, fark edilsin ateşiyle yandığımız küçük şöhretlerin ne denli tehlikeli ve bir o kadar da saçma olduğunu fark etmeme yardımcı oldu. bir savaş yaşandığını, hayatın anlamının sadece bu savaştan inanç doğrultusunda galip çıkmak olduğunu, düşündükce düşüncenin dehlizlerinde kaybolunduğunu, aklın tanrılaştığını ve bu sayede ruhun kirlendiğini çözümledim. askıda kalmış kelimelerin zikredilmemesinin, içi doldurulsa keyif vermekten öte bir yarar sağlamayacak soru işaretlerinin öylece kalmasının sakıncasızlığını aldım başucuma koydum. orda duruyorlar sessiz sedasız; ben ibadet ederken.
tanrı'nın varlığını ya da yokluğunu sorgulayabilmemiz, bilincin okyanusunda yüzmek gibi birşeydir. bireysel bilinç, evrensel bilinç, ortalama bilinç ve tarihsel bilinç tartışmalarında tanrı yokluğu savını evrensel bilinç olgusuyla destekleyerek yeni bir felsefe çıkışı düşüncesi, deyim yerindeyse topu taca atmaktır, ya da bana göre bariz gol durumuna ofsayt bayrağı çektirmektir. evren den kastedilenin kendisi dahil olmak üzere çok yönlü tartışmalara kapı aralayabiliriz. cosmoz kavramı da başka bir vurguyuda içine alarak konuya müdahil edilebilir. burada ki tehlike, göreceli olarak evrensel bilincin kendisine yapılan yüklemelerden kaynaklanmaktadır. tanrı yoktur fikri, çok farklı biçimlerde, dinler olgusunun toplumsal yaşama etkilerinin hissedildiği her dönemde farklı görünümler alarak, buna dinsel görünümlerde dahil olmak üzere kendi ifadesini bulan bir durumdur. hallac'ı mansur un derisinin yüzülerek öldürülmesine sebeb olan durum dinsel görünüm altında ifadenin tipik bir örneğidir.
denklemin şu kısmına dikkat etmek zorunludur; evrensel bilinç dünde vardı ve fakat tanrı olgusu bu dünden soyutlanarak açıklanırsa dün ve düne ait evrensel bilincin kendisini yok saymak gafletine düşülür. dolayısıyla göreceli yüklemelere tanık olunacak evrensel bilincin tanrı fikrinin karşısına oturtulması geçici bir es ve moda dan öteye gidemez. oysa ki tarihsel bilincin kazınacak derinliklerinden tin ve madde birliğini ortaya koyacak, eşitlikçi bir düşünsel felsefi birlik, varolagelen sessizliğinden (dinginliğinden) çıkarılabilinir. Bunu determinist yanılgılara düşmeden yapabilmek ve aşabilmek mümkündür. Ortak vurgu, bu bilincin varolduğunun bilinmesi, her dönem taşıyıcı aktörlerinin varolduğunun hatırlanması ve yakıcı gerçekliğinin üst boyuttaki virtüel gerçekliklerin bile üzerine alev topu şeklinde ineceğinin inancının sürmesidir. ya da diğer tercihe münhasıran tövbe deyip, akıl'ı dinlendirmek üzere mistik kolaycılık içerisinde başucuna koymaktır.
--spoiler--
Evrensel Bilinç sahibi bir varlığın neyin, nereden, nasıl geldiği ve neye hizmet ettiği hakkında kendine has bir bilinç olgusu vardır ve hatta böyle bir varlık evrenselliğinin verdiği imkanlardan olan açıklık şuuru ile evrenleri idare eden idare Sistemlerinin farkındalığındadır. O nizamsal bir şuur kombinasyonunun şuursal bir üyesi olduğunun da bilincindedir.
--spoiler--
yakında tüm insanlığın farkına varacağı tek gerçek. evrensel bilinç evrendeki hassas ayarları da açıklıyor. Hani evren bilinçli bir tasarımın ürünü iddiaları var ya güya tanrıya işaret eden. osho'nun bir sorusu var. Bilinç görmek istemeseydi gözler oluşabilir midi? bütün insanlık macerası bilincin bu kendini bilebilme çabası yüzünden başlamış olabilir. Çünkü bilinç tektir. Bu yüzden kendinin farkında olamaz. ancak düşünebilen insan zihniyle birleştiği zaman bilinç kendini bilebilir.