kişi eğer bir yaratıcının varlığını kabul ediyorsa verdikleri için şükretmeli, vermedikleri için de vardır bir hikmeti diyerek yine şükretmeli.
yok eğer bir yaratıcının olmadığına inanıyorsa o zaman yine olası tartışmalarda iddiasının dayanaklarını verebilmeli, tanrının yokluğunu ispatlayamıyorsa bile var olduğunu söyleyenlerin iddiasını çürütebilmeli. (yokluk ispatlanamaz diyenler bari var oluşun alternatif kaynaklarını sunabilmeli. körü körüne yok dememeli)
her düşünce sistemi bir neden sonuç ilişkisine dayandırılırken desteksiz atarak aslında tanrıya ihtiyacımız yok diyen kişi sunduğu önerme mantıksızdır. peygamber ve dinlerin gönderildiği toplumlardaki dinden önceki yaşayış biçimlerine baktığımızda dinin gerekliliğini anlamamak işten değildir. ha erdem mi? neye göre kime göre? toplumsal ahlak mı? hangi topluma göre? ceza hukuku mu? hangi zamana göre?
1980 öncesinde bu ülkede üzerinde döviz bulunduran kişi suç işlemiş olurdu. şimdi olmuyor. yani ceza hukuku göreceli.
eski sparta da çalmak bugün bizim 1 nisanda arkadaşımızın eşyasını almamız gibi bir olaydı. tek farkla bugün bizim yaptığımız şaka onlarınki ise ciddi ciddi çalıp sonrasında orada burada söyleyerek övünülecek bir şeydi.
bugünkü topluma baktığımızda bir yerlere gelenler yalanı en başarılı kıvırabilenler. ortaya çıktığında ise yer yerinden oynamıyor. hatta savunucuları dahi çıkıyor bu kişilerin.
ha dinlerin emrettiği erdemli kişi tanımından yola çıkarsak ancak o zaman evrenselliği yakalmış oluyoruz. dinlerin zaman mekan tanımaksızın zaman üstülüğünü mekan üstülüğünü kabul etmiş oluyoruz. ve yine geliyoruz diyoruz ki demek ki dinler gereksiz değil. erdemin tanımını yapmak için dahi ihtiyacı vardır kişinin. tanrıya ihtiyaç var mı peki? cevap bile vermek gerekmez.
insanoğlu basit doğa olaylarında bile aciziyetini farkedip bir sığınma ihtiyacı hissederken, komplike yapıların bir arada olduğu dünyanın varlığına bakıp da bir tanrıya ihtiyaç duymamak mantıksızlıktır. insanoğlu maddi bir varlık olduğu kadar manevi boyutu da olan bir varlıktır. bunu inkar etmek ise aptallık.
ya da her şeyi bir kenara bırakın şöyle düşünelim. diyelim ki ben inanıyorum ve ibadetlerimi yerine getiriyorum. ve diyelim ki tanrı yokmuş. en fazla enayilik edip fazladan yorulmuş olurum dünyada. ama ya tanrı varsa?
bana iki durumda da bir şey olmuyor. ama inanmayana çok fena girme ihtimali var kapiş?
ibadetler, insanın iç dünyasına huzur verirken, insanlar arası ilişkileri de düzene koyar. Müslümanlar arasında birlik ve beraberliği sağlayan en önemli etkenlerin başında ibadetler gelir. ibadetlerin aynı dine inanan insanları kaynaştırma ve aralarında toplumsal birlik ve beraberlik bilincini geliştirmek gibi toplumsal faydaları söz konusudur. Başta namaz, oruç ve hac ibadeti olmak üzere bütün ibadetler, toplumsal birliğe hizmet eder. Örneğin dinimiz, cemaatle namaz kılınmasını teşvik etmiş, iftarlara fakir insanların davet edilmesini tavsiye etmiş, muhtaç olan kimselere gizlice sadaka verilmesini öğütlemiştir. ibadetlerin sosyal bağları kuvvetlendirmesinin yanında , bireylere kolektif bilinç sağlaması da söz konusudur. Bu durum, bireyler arasında eşitlik, kardeşlik, dayanışma ve paylaşma duygularının oluşmasına olanak tanır. Kişi diğer insanlarla da bütünleşerek, kendi yalnızlık ve güçsüzlüğünü unutur. Nişan, sünnet, asker uğurlaması gibi törenler sosyal yapının birlik içersinde olduğunu gösterir. ibadetlerdeki Allaha kulluk bilinci bireyleri dürüst davranmaya, sözünde durmaya, başkalarının hakkını gözetmeye ve davranışlarında güzel ahlaklı olmaya yönlendirir. ibadetler inanan insanlar arasında şefkat ve merhamet duygularını geliştirir.
yasaklara gelince.
hem topluma hem bireye zararlı olacak davranışlar yasaklanmış ve insanlar bu hatalara düşmemesi konusunda uyarılmıştır. insan fıtrat üzere inanmaya ihtiyaç duyar. insanın mayasında bu vardır. acizdir doğduğunda ve muhtaçtır.
insanı yoktan var eden ve yaşama fırsatı veren yaratıcıya olan inanma ihtiyacının karşılanamaması durumunda boşlukta kalan insan neye inanacağına ve nereye saldıracağına net karar veremez. hiçbir zaman kendimize yaratıcının olmadığını kanıtlayamayız. yaratılmış düşünce yapısının gün yüzü görmemiş kara noktaları insanı içinden çıkılmaz bir yola sürüklerken acı çeker ve kanıt bulamamanın verdiği hiddetle debelendikçe batar.
hasılı kuranda görmek isteyenler için açık deliller vardır. delil isteyene kuran tek başına yeter ve allah ne güzel dosttur..
ortaokul tarih kitaplarımızdan kolaylıkla hatırlayabildiğimiz bereket tanrısı, güneş tanrısı, tapınılan putlar, uğruna kurban verilen tanrılar...evet gerçekten de insanların tanrıya ihtiyaçları yokmuş.
kişinin tanrının varlığına şükretmemesi ve verdiği nimetlere şükretmesi zaten yaratıcının varlığına zaten inanmasından kaynaklıdır. kavram karmaşası yaratmaya çalışmak ne derecede bu görüşü destekler bir muammadır. hipotezini kurmuş, tanrı var mıdır yok mudur sorusunu kendisine sormuş, varlığının delillerini görmüş ve varlığına inanmıştır. şükretmesi (veya hamd etmesi) zaten ikinci aşamada yaratıcının varlığına inanılmasından sonra gelmektedir. bir örnek vermek gerekirse hiç kimse iyi ki annem var demez. iyi ki annem yanımda der. iyi ki annem bu kadar iyi bir anne der. bu aşamada kimse annesinin olup olmadığını sorgulamaz çünkü zaten anne olmadan dünyada olamayacağını kavramış bir insandır.
her din kendisinden önce gelen hak peygamber ve dinlerin varlığını kabul eder. reddetmez. islamı ele alacak olursak kendisinden önce gönderilen 124.000 peygamberin varlığına inanır. bunların doğru yolu insanlara göstermek adına allah tarafından rehber olarak gönderildiğine peşinen iman eder. aksi durumda zaten imanın şartlarını yerine getirmediğinden iman noktasında bir bere var demektir ve ahireti tehlikeye girer.
dinler arasında farklılıkların olması gönderilişlerinin farklı olmasından kaynaklı değil insanların zaman içinde bu dinleri farklılaştırmasından kaynaklıdır. tevratta hz musanın ölümünden ve uttulan yastan bahsedilmesi, yine incilde hz isanın ölümünden sonra vuku bulan olaylardan bahsediliyor olması bu kitapların değiştirilmiş olmasının en basit ve en açık delilleridir. küçükken oynadığımız kulaktan kulağa oyununun mantığı ile aynıdır. son kişinin yanlış nakletmesinin suçlusunu ilk söyleyen kaynakta aramamak gerekir. sorun aktarımda bulunanların değiştirmesindedir.
yeniden din konusuna dönecek olursak dinin indirildiği toplumların yaşayışlarına göre farklılık göstermesi de bundan kaynaklıdır. islam inanışına göre diğer dinlerin orijinal halleri islamin aynısı olmakla birlikte zaman içinde değiştirilmiştir.
verilen döviz örneğinde yaşanılmış ve yanlış olduğu görülmüş sonucunu çıkarmak doğru dğeildir. o zamanın ekonomik sistemine göre en uygun ceza sistemi oydu. yine aynı ekonomik sisteme geçilecek olsa düzenlemeyi sağlamak için eminim aynı kanun yine getirilir.
din ve tanrının varlığının desteksiz sallama ve mantıksızlık olarak algılanması ise yine bir çarpıtma neticesidir. şimdi ben karpuzun kutsallığına inansam ve karpuza tapan bir din geliştirsem bu din midir? evet dindir. peki bu uydurma dinin toplum ve insan değerlerine karşı çıkan bazı kurallar içermesi durumunda bütün dinleri mi suçlarız yoksa o dini ve dine inananların mantıksızlığına mı veririz? evrensel değerlere uymadığı ortadayken dinlerin evrensellikle bağdaşmadığı genellemesini yapmak mantıklı mıdır?
tanrının varlığının alternatifler sunmak bilakis bir gerekliliktir. nasıl ki inanan bir insan körü körüne inanmıyorsa varlığının kanıtlarını ortaya sunabiliyorsa inanmayan birisi de "körü körüne inkar" etmediğini gösterebilmelidir ki karşısındaki insanlar tarafından mantıksızlıkla suçlanmasın. üstelik bilimin dinin alternatifi olarak görülmesi ise başlı başına bir yanılsamadır. "kör cahilleri tenzih edersek" islam dinine inanan kişiler bilimi dinlerinin bir alt kümesi olarak görürler. birbirinden ayırmazlar. bilimin buluşlarına karşı çıkmazlar. zaten bilim islam tarafından müslümana şart koşulan bir sahadır.
zina konusunda dinlerin evrensel olmadığı iddia edilip göreceli olduğunu ama erdemin göreceli olmadığı iddia edildiğinde zinanın toplumdan topluma fark gösterdiği, bazı toplumlarda sokaklarda yapılırken bazı toplumlarda ise iğrenç karşılandığı sunularak kendi örneği ile söylediğinin yanlışlığı sunulabilir. sparta- hırsızlık olayını günümüzde olmaması sebebiyle farkındalık ile açıklamaya çalışmak ise ayrı bir soru işaretidir ve yine aynı soru sorulur. erdem ama neye göre kime göre hangi zamana göre?
1000 yıl önce 500 yıl önce ve hatta 50 yıl önce zina hıristiyan topluluklarda da hoş karşılanmayan bir şeydi. demek ki toplumun değer yargıları zaman içerisinde farklılık gösterebiliyor. daha açıkçası gösteriyor. erdem mi? aynı erdem mi? ama islam 1400 yıldır bu konuda aynısını söylüyor. hangisi daha evrensel?
gelelim bu iki kavramın karşılaştırılmasına. erdem bir gereklilik ama sınırlarını, çerçevesini kişiye zamana ve topluma bırakırsak evrenselliğinden bahsetmek mümkün dğeil. tek başına yeterli değil. aynı şekilde kişinin müslümanım (sadece islamı ele almam örnek icabı buraya diğer dinler de konulabilir.) demesi de tek başına yeterli değil. müslümanım deyip gerekliliklerini yerine getirmeyen, yalan söyleyen, çalan, öldüren kişiler var. burada erdem devreye girerek islamın çerçevesini çizdiği kurallar ve alanlar çerçevesine uyması durumunda o kişi gerçekten islamın gerkeliliklerini yerine getiren bir müslüman olacaktır.
özetle: evet erdem bir gereklilik ama dinden ötekileştirilip tekbaşına bırakılırsa hiç bir işe yaramaz. bundan 300 yıl sonra adam öldürmenin erdemli bir davranış olduğunu savunan (geçmişte abidik gubidik sebeplerden düellolar) dinsiz bir toplum hayal edersek bunun bugünkü erdem tanımı ile açıklamasını yapmaya çalışmak mümkün müdür?
not: politik yalanlar şeklinde açıklama getirmedim bir önceki entry de. bol vaat sıfır icraat. yalan dolan. yalan habercilik. olmayanı olmuş gibi göstermek. olanı olmamış gibi göstermek. ya da çarpıtarak sunmak. halkı gereksiz paniğe sevkeden yalanlar. şiddeti körüklemek için aynı elin aynı silahla karşıt düşüncedeki kişilere kurşun sıkması. evinde kendi halinde oturan kişinin tehlikeli olduğuna inandırmak için birisi öldürülüp yanına onun eşyasını kaıt diye bırakmalar. veya aynı örneğe paralel şekilde danıştay bombalayıp filanca yaptı demeler. gazeteci öldürüp fişmekan yaptı demeler. hepsi oldu bu ülkede ve yapanlar senelerce bu ülkeyi elleri kan içinde idare etti. ayyuka çıktığında ise yapan kişiler savunuldu. avukatıyım ben dendi. şaşırılacak şey yok ortada.
tanrı, tapılacak şey manasına gelir. genel bir kavramdır yani. bunun içine fil, inek, ağaç, güneş vs. girer.
insanoğlunun ortaya çıkışından itibaren bugüne, insanlar hep tapacak bişeyler aramışlar ve bulmuşlardır. bu, insanların tapınmaya ihtiyaçları olduğunu gösterir. su götürmez derecede gerçek olan, yaşanmış ve yaşanan olaylarla da sabit bulunan bu durum üzerine, insanların tapınmaya veya herhangi bir tanrıya ihtiyaçları yoktur demenin mantıklı bir yanı yoktur. bugün, hak, adalet, erdem, saygı ve sevgi gibi olguların mevcudiyetinin kaynağı nedir acaba? işte bu soru sorulduğunda verilecek cevap, "insanların kutsal kabul ettikleri inançları" olacaktır.
Allah evreni yarattı.Bizler allahın yarattıklarını işleyen,yön veren varlıklarız.isteyen inanır isteyen inanmaz.Allahın emirlerini yerine getiren ahirette mükafatlandırılır,yerine getirmeyeni cezalandırır.insan hasta olur,allaha dua eder.Ailesinden birine bir şey olur,allaha sığınır.Günah işler,tövbe edip allahtan af diler.ihtiyaç elbette vardır.He yoktur,ben istediğimi yaparım,allah tanımam dersen de beni ilgilendirmez.Bu dünyada işin iş,ama öbür dünyayı bilemem yeğen.
on dakikadır dolaşıyorum ne kazar mantıksız saçma sapan konu başlıkları varsa hepsini açmışlar buda konu başlığını açan arkadaşların ne kadar zırt cahil olduklarının bir göstergesi tek taraflı ve hiç bir dayanağa dayanmıyan bir fikri atıp laf ola beri gele mantığı yani.acaba konu başlığını açan arkadaş yav ne kadar salaş bir konu açsam diye kafa felan mı yoruyor.kardeşim kitap aç oku.dünyada en az %99 u çeşitli olarak belli bir gücün farkındadır.bu gücün adına ister Allah değin ister tanrı değin ister ne.siz puta ineğe tapanların onlara taptığını sanıyorsanız harbiden diplomanız varsa yırtın atın.onlar inandıkları gücün onun içinde var olduğunu o vasıta sayesinde o güce daha yakın hissettiklerini zannederek taparlar.insanın kimyasının ana temel maddesi zaten inanmaktır.insan inancını yitirdiği anda zaten ölür.bütün kudsi kitaplarda düşünce ve felsefe düşünmeden geçer otur düşün ve bul.bulamassan zaten yaşama kardeşimmmmmm.
ateizm tanrının (bir yaratıcının, allah'ın) olmayışına inanıştır. her ortamda her ateist tarafından kanıtlandığı üzre sadece bir inanıştır ve yaratılışa inananların fikirleri, dinler çürütülmemiştir. sadece düz mantık çerçevesinde dinler arasında veya içlerinde tezatlar bulunarak din kavramının reddi inanışıdır. yaradılışın alternatifi bir görüş ortaya sunamamakta, sunmaya çalıştıklarında ise eksik kalarak savunanları çaresiz bırakmaktadır. bu yüzdendir ki ateistler çoktan kanıtlarla çürütme eğilimini bırakmış, kendilerine bir yaratıcının olmadığı ateizm dinini kurmuşlar ve buna körü körüne inanmaktadırlar.
tanrıya ve dine ihtiyaç olmadığı savını savunan fikir bu noktada kendi kendisini çürütür. tanrı yerine bilimi koyar din yerine de yaratanı inkar eden bir inanış sistemini yerleştirirler. körü körüne inanan cahil bir müslüman olmadığı müddetçe de karşısındakini hiç bir noktada çürütemeyip kendi söyledikleri her şey çürütülür.
bu satırları okuyan birey karşısında kendisi gibi düşünen, muhakeme edebilen ve fikrini yazıya döken bir birey olduğu noktasında şüphe duymaz. evdeki kedinin klavye üzerine çıkarak üzerinde yürümesiyle rastgele ortaya çıkmış bir yazı diye düşünmez. zira çok düşük bir ihtimaldir bu. ama aynı birey evrendeki her bir sistemi, bu sistemleri oluşturan her bir alt sistemi alt sistemleri de oluşturan üçüncül dördüncül beşincil vs vs yüzüncül alt sistemleri ve yapı taşlarının, kusursuz bir denge içerisinde herhangi bir karmaşaya mahal vermeksizin son derece komplike bir düzen dahilinde milyonlarca yıldır yürümesine tesadüf eseri diyebilir. üstelik bu ikinci örnekteki düzenin böylesine kusursuz olması ihtimali ilk örnekteki kedinin yürümesiyle yazıların çıkması ihtimalinden trilyonlarca kez daha küçük bir ihtimaldir. birinciye inanmayıp ikinciye inanan kişi bu tartışmalara asla ama asla hiç bir ortamda girmez. (hiç bir ateistten bu veya benzeri bir örneğin mantıklı izahını alamadım. umarım bu başlık vesile olur)
ama asıl mesele şudur. ateizmin maddenin kimyası ve fiziği üzerinde meydana gelen değişimler sonucu evrenin tesadüfler sonucu oluştuğu savını kabul edecek olsak dahi (hadi bir an için doğru dedik) maddenin oluşumunu açıklayamamasıdır. hayatı ve varlığı içinde yaşadığı 3. boyut içerisinde zaman-mekan-madde kısıtları içerisinde yaşadığı için bundan ibaret olduğunu düşünen bir sistemdir ateizm. üzgünüm ama zaten shaip olduğumuz bu son derece kısıtlı beynimizin ve diğer organlarımızın tam kapasitesini kullamıyorken (beynin % 4ü mesela) görmediğime inanmam aklımın almadığına inanmam demek asıl cahilliktir.
özet geçseniz iyi idi.
din öyle bir şey ki tanrı öyle bir şey ki bazı şeyleri bizim keyfimize bırakmış resmen onun varlığını kanıtlamakta ona inanmakta çok kolay onu inkar etmekte...
ben işimi garantiye alayım inanayım tam olarak ibadetleri onun emirlerini yerine getiremesemde onun yasaklarını bazı zaman çiğnesem de ona inanayım ki bir farkım olsun (eğer varsa) yoksa da canı sağolsun *
tanrı kusursuz bir şey. biz kusurlu varlıklar olarak kendimizi affedebilmemiz için bir tanrı'ya ihtiyacımız var. aşka ihtiyacımız var. ne zaman kusursuz olursak. yüreğimiz tanrı'nın yüreği kadar büyük olursa o zaman biz acizlerin tanrıya ihtiyacı olmaz. önemli olan bizim kusursuz olabileceğimiz veya olamayacağımız. yani bir tanrı olabileceğimiz ya da olamayacağımız.
tanrılara ihtiyacımız kalmayacak belki. nietzsche'nin dediği gibi tanrıların çıplak dans ettikleri zamana belki ulaşacağız.