ateistler tanrıyı reddeder. olmayan bir şey reddedilemez demek ki tanrı vardır. *
---edit---
sonuna smiley bile konulmuş bir entrynin bu derece ciddiye alınmasına oldukça etkilendim teşekkür ederim. * ancak burası forum değil sözlüktür dolayısıyla cevap veremem taşlarınıza... entrymi editlemeye gelince, eksiktir evet, bu savın kime ait olduğunu yazmamışımdır. nasıl gözümden kaçtığı bilinmez ancak bu başka bir hikayenin konusudur. yukarıdaki cümle bir din dersinde din öğretmeni tarafından öne sürülmüştür.
(bkz: galatasaray lisesi)
(bkz: adnan özdemir)
aynaya bakarak kanıtlarından birisini görebilirsiniz.
ayrıca;
olmayan birşeyin reddedilmesine örnek olaraktan ışınlanma.
ışınlanma var mı?
yok sanırım! dolayısıyla olmayan birşeyin reddedilmesi onun olduğunu kabul ederekten olmaz.*
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'ye felsefecilerden bir grup geldi. Suâl sormak istediklerini bildirdiler. Mevlânâ hazretleri bunları Şems-i Tebrîzî'ye havâle etti. Bunun üzerine onun yanına gittiler. Şems-i Tebrîzî hazretleri mescidde, talebelere bir kerpiçle teyemmüm nasıl yapılacağını gösteriyordu. Gelen felsefeciler üç suâl sormak istediklerini belirttiler, Şems-i Tebrîzî;
"Sorun!" buyurdu. içlerinden birini başkan seçtiler. Hepsinin adına o soracaktı.
Sormaya başladı:
"Allah var dersiniz, ama görünmez, göster de inanalım."
Şems-i Tebrîzî hazretleri;
"Öbür sorunu da sor!" buyurdu.
O;
"Şeytanın ateşten yaratıldığını söylersiniz, sonra da ateşle ona azâb edilecek dersiniz hiç ateş ateşe azâb eder mi?" dedi.
Şems-i Tebrîzî;
"Peki öbürünü de sor!" buyurdu.
O;
"Âhirette herkes hakkını alacak, yaptıklarının cezâsını çekecek diyorsunuz. Bırakın insanları canları ne istiyorsa yapsınlar, karışmayın!" dedi.
Bunun üzerine Şems-i Tebrîzî, elindeki kuru kerpici adamın başına vurdu. Soru sormaya gelen felsefeci, derhâl zamânın kâdısına gidip, dâvâcı oldu.
Ve;
"Ben, soru sordum, o başıma kerpiç vurdu." dedi.
Şems-i Tebrîzî;
"Ben de sâdece cevap verdim." buyurdu.
Kâdı bu işin açıklamasını istedi. Şems-i Tebrîzî şöyle anlattı:
"Efendim, bana Allahü teâlâyı göster de inanayım, dedi. Şimdi bu felsefeci, başının ağrısını göstersin de görelim."
O kimse şaşırarak;
"Ağrıyor ama gösteremem." dedi.
Şems-i Tebrîzî;
"işte Allahü teâlâ da vardır, fakat görünmez.
Yine bana, şeytana ateşle nasıl azâb edileceğini sordu. Ben buna toprakla vurdum. Toprak onun başını acıttı. Hâlbuki kendi bedeni de topraktan yaratıldı.
Yine bana;
"Bırakın herkesin canı ne isterse onu yapsın. Bundan dolayı bir hak olmaz." dedi. Benim canım onun başına kerpici vurmak istedi ve vurdum. Niçin hakkını arıyor? Aramasa ya! Bu dünyâda küçük bir mesele için hak aranırsa, o sonsuz olan âhiret hayâtında niçin hak aranmasın?" buyurdu.
Felsefeci, bu güzel cevaplar karşısında mahcûb olup, söz söyleyemez hâle düştü.
Süphe yok ki göklerde ve yerde müminler için (Allahın varlığına dair) deliller vardır. (Casiye : 3)
Nasıl bir resim gördüğünüz zaman o resmi yapan bir ressam oldugunu kabul edersek kâinattaki resimlere de bakacak olursak kâinattaki varlıkları da bir yaratanın oldugunu kabul etmemiz gerekir. Kâinattaki varlıklara (resimlere) bir bakalım: Dünyamız güneşin etrafında dönmektedir. Eğer dünyamız güneşe biraz daha yakın dönseydi yanacaktı. Biraz daha uzak dönseydi donacaktı. Dünyamızı tam dengede döndüren kimdir?
Bazen ufacık füzelere ,uçaklara dahi hakim olamazken o akıl almaz hız ve büyüklükteki yüz milyonlarca kütlenin (gezegen,yıldız,nebula) en ufak bir hata dahi yapılmadan gezdirilmesine neden olan kimdir?
varlığını hissedebilmek için kullanılan paradokslar var.en kolayı düşünmemeye çalışmak.her seferinde düşünmemeyi düşündüğünüzü farkediyorsunuz, sonra farkederken ki düşüncelerinizi farkediyorsunuz...bu böyle gidiyor.10 dakka falan kastırıp da bunu yapınca gülmeye başlıyorsunuz ve içinden çıkılmaz bir hal alıyor.sonunda kendinizi derin bir düşünce boşluğunda buluyorsunuz.
(bkz: ben burada ne arıyorum)
şaşkınlık içinde normalde alışık olduğunuz şeyleri ilk kez görmüş gibi bakıyorsunuz ve tüm bunların varlığının bir amacı olması gerektiğine kafayı takıyorsunuz.*
(bu tekniği küçükken kendim bulmuştum)
buda'nin, gunes tanrisi ra'nin ya da savas tanrisi zeus'un varliginin kanitlari ile ayni olan kanitlardir. insan tanriya inanmak istedikten sonra kanit bulmak kolaydir. ayni sey inanmayanlarin bulduklari kanitlar icin de gecerlidir. din ve tanri soyut kavramlar olduklari icin somut delillerle kanitlamaya ya da curutmeye calismak gereksizdir ve zaman kaybindan baska birsey degildir.
tanrının varlıgı veya yoklugu kesin bir sekilde kanıtlanamaz. ama dinlerin bir tanrı tarafından yollanmadıgı bir gercektir. ve kanıtlanmıstır. yine de insanlar bunu kabul etmek istemez, tutarsızlıkları gözardı ederler. bunun da baslıca nedeni pek tabiki korkudur.
"Yüce Allah kendini ispatlamak isteseydi benim için çok kolay olurdu. O´nun ispata ihtiyacı yok. O´nu bulması gereken benim." diye düşünülesi olay ya da durum.
anne rahminde iki bebek kendi aralarında konuşmaktadırlar.
- kardeşim bizim ne güzel bir hayatımız var değil mi? kendi kendimize besleniyoruz, hiç sorunumuz yok, bu hayatımızda hep böyle devam edecek.
+ evet. bizim güzel bir hayatımız var. ancak annemiz bizi besliyor ve bu hayatımız sona erecek ve başka bir hayata başlayacağız.
- annemiz mi? sen şaşırmışsın! sen hiç onu gördün mü? hem başka bir hayatı da nereden cıkardın? kendi kendine hayaller kuruyorsun!
+ hayır, bizim bir annemiz var bunu biliyor ve hissediyorum, burası bizim için geçici bir hayattır, gercek dünyamıza bir süre sonra ulaşacağız.
- sen kafası karışanlardansın!
yukarıda anlatılan allah'ın(c.c) varlığının ve ahiret gününün basit bir misalidir.