Rüzgar eserken yapraklar dökülür
O berrak yüzünden bir damla süzülür
Bu ayrilik, bu ayrilik kalbindeki en büyük yaradir artik
Ve günes batarken, cocuklar uyurken
Bas ucumda bekleyen yorgun bir melektir
Ve her gece sabret diye
Saclarimda dolasan tanrinin elleridir
Ne büyük ne derin ne disyah ne keskin
Ayrilik giriyor kirilgan gözlerin
Unutma, unutma dikecek yirtilan geceyi sabaha
Ne büyük ne beyaz ne essiz ne duru
Hep sarilip sariyor üsüyenruhumu
Birakma, birakma elimi düserim karanliga
dokunduğu her yeri güzel ederdi ya, hani bu masalların güzel biten sonları? bir varmış diye başlayıp da, bir yokmuşla biten sonlarla bezeli hayat denilen teranenin tahtarevalli dengesizliği nedir böyle?
sormaz mı onca düzen içinde insan dahi olamayan düzenek, nerede senin adaletli ellerin diye?
bir dokun, bin ah işit yalanını da kesin keskin zekası atmıştır ortamıza, tam ayrık noktamıza.
kan kusmak boşuna değil.
kızılcık şerbeti de içmedim üstelik! yalanlara aldanışlarımın hasat zamanı çoktan geçti. artık biçilen salt yalan olan avunmaca.
"yumuşaktı, şefkat ve bağışla(n)mak akardı uhrevi ellerden" demesin kimse. etraf kan kokmakta. günahlık her yerde yataklık yapmakta kancık bir orospu dönekliğiyle.
öyle koruyucu ve esirgeyici de değil tanrının elleri.
yoktur kendisi, merhamet dağıtan söz ve yeminleri gibi, onlara. sığınma hakkı yoktur bir mültecinin kendi toprağında düştüğü tutsaklığa. seri katilin keza vicdanı, cennet katında affolur duasıyla.
ya da memeleri süt taşıp da, çocuğunu suda boğup bağışlanmayı bekleyen anaya.
ve, ene'l hakk!
ben yaptım her şeyi,ben bozdum tüm düzeni varsa eğer.
sığınmak boşuna bir tanrıya, ellerine uzanmak, dualarla;
tüm akışın getirdiği coşkunun ihsan edilir bağışlayıcılığı, hepsi bana, hepsi bana!
tanınan tüm şansı ya da armağanı yok etmek de var etmek gibi düşmüş adıma.
Rüzgar eserken yapraklar dökülür
O berrak yüzünden bir damla süzülür
Bu ayrılık, bu ayrılık kalbindeki en büyük yaradır artık
Ve güneş batarken, çocuklar uyurken
Baş uçumda bekleyen yorgun bir melektir
Ve her gece sabret diye
Saçlarımda dolaşan tanrının elleridir
Ne büyük ne derin ne siyah ne keskin
Ayrılık gibi o kırılgan gözlerin
Unutma, unutma dikecek yırtılan geceyi sabaha
Ne büyük ne beyaz ne eşsiz ne duru
Hep sarılıp sarıyor üşüyen ruhumu
Bırakma, bırakma elimi düşerim karanlığa
Bir melek işliyor ismini ince bir dantel gibi kalbime
Hissediyorum kaderimin üstünde gezinen yumuşak uçlu parmaklarını
Küçük bir kum parçası karışıyor denize uzakta bir yerde
Ve gözyaşların değiyor avuçlarıma
Ağlama...
şarkıyı dinlerken çocuk vokallerin girdiği yerde insanın içinde ister istemez bir acı yaşatan muhteşem cem adrian parçası. düşünüyorum da demet akalın , ismail yk tarzı sanatçıların * gençlerin sevgilisi(!) olduğu ülkemizde neden böyle sanatçılar hep geri planda kalır ?
tanrı'nın sabretmeye güç verdiğini hissettiren cem adrian parçası.
"ve her gece sabret diye saçlarımda dolasan tanrı'nın elleridir."
geceleri yatmadan önce masumane bildiği en basit duaları okuyup tanrı'ya sığınan çocuk geceleri yaşıyorsanız ve ilk defa bu şarkıyı dinliyorsanız sözleriyle dikkatinizi çekmiş olup, sonunda duyduğunuz çocuk vokal sesleriyle beyninizden vurulmanıza sebebiyet verebiliyor.
sözü, müziği, kendine vokaliyle herbir şeyi kendisine ait olan cem adrian parçası.
çocuklar mükemmel.