Olmadığı için olabilir mi? Şahsen ben tanrı olsaydım insanların aklında pedofili düşüncesinin oluşmasına bile imkân vermezdim. Peki sizin tanrının merhametlilerin en merhametlisi olan, benden daha merhametli ve güçlü değil mi? Neden engellemiyor?
hür irade allah tarafından yaratılıp insana bahşedilmiş verilmiştir. allah aklı yaratıp insana verdiğinden itibaren insandan gayret ve mücadele etmesini ister. kiminle ? nefis ve şeytanla mücadele. allahın kanunu bu. bunu sorgulamak haddimiz değil.
Bu durumda kurtuluşumuz, ancak Allah’a iltica ve Onun gösterdiği yoldan gitmekledir.
“Nefis, bir ejderhadır.” (9) “Firavunda olan sende de vardır. Lakin, senin ejderhan kuyuda mahpustur.” (9) Yani, her insanda Firavun olabilecek bir kabiliyet vardır. Nefis ejderhası serbest bırakılsa ve her istediği verilse, o insan bir Firavun olur. Bu cihetten baktığımızda Firavun, nefsin müşahhas bir örneğidir.
“Nefis, bir puttur. Öyle ki, diğer putlar da bu puttan doğmuşlardır.” (10) Put kırmak çok kolaydır. Lakin, nefsi kolay bir şey zannetmek büyük cehalettir. Nefsin suretini görmek istiyorsan yedi kapılı cehennem tarifini oku. (11) Yani, Cenab-ı Hak tarafından cehenneme “Artık doldun mu?” denildiğinde, cehennem “daha yok mu?” (Kaf suresi, 30) diyeceği gibi; doymama ve dolmama noktasında nefis, cehennem gibidir. Nefsin sadece hırsına bakmakla bile, bunu kolayca anlayabiliriz.
Nefis, bir hilekârdır. “Nefsin her nefeste bir mekri vardır ki, o mekirlerin her biri yüzünden yüzlerce Firavun ve yüzlerce askerleri gark olmuşlardır.” (12)
insanoğlu, bir yandan sevap kazanırken, diğer yandan da günahlara dalar. Mevlâna şöyle der: “Fare, ambarımızı delmiş. Onun hîlesinden ambarımız harab olmuştur. Ey can! Evvela, farenin def’i çaresine bak, sonra buğday toplamaya çalış.” (23) Yani, günahlardan uzak kalmak, sevabı işlemekten önce gelir. Özellikle, günahların her tarafı istila ettiği günümüzde, bu daha da önem kazanmaktadır.
Kıyamet kopup hesap zamanı geldiğinde, kimin ne yaptığı ortaya çıkacaktır. O gün, günahtan kaçınanlar sevinecekler, günahlara dalanlar ise kıvranacaklar. Mevlâna bunu şöyle anlatır:
“Dünyadaki halimiz, denize inci niyetiyle dalan dalgıçlara benzer. Herbiri cevher ve inci ümidiyle eline ne geçerse torbasına doldurur. Dışarı çıktıklarında kimin inci, kimin boncuk veya taş topladığı ortaya çıkar. işte, mahşer günü buna benzer.” (24)
Cenab-ı Hak, o günü şöyle anlatır: “O gün herkes, iyilik ve kötülükten yaptığı herşeyi karşısında hazır bulur.”(Âl-i imran suresi, 30)
Şeytan ve nefis, insanın Allah katında mertebe kazanması için hem engeldirler, hem de vesile. Bunu, Mevlâna’nın şu veciz ifadesinde şöyle görmekteyiz:
“Su, geminin içine girerse onu batırır. Altında bulunursa, onu yüzdürür.” (1) Yani insan nefis ve şeytana hâkim olsa derecesi artar, sahil-i selamete ulaşır. Fakat, o iki düşmana mahkum olursa, ilerleyemez, batar.
Bazıları, görmediğini bahane ederek şeytanı inkara kalkışır. Mevlâna, böylelerine der: “Şeytanı görmedinse kendini gör!” (2) Çünkü, şeytan bir cesedle görülseydi, herhalde o inkarcılar gibi görülecekti. Nitekim, Nas Sûresinin son ayeti, “Hannas” olan şeytanın hem cinlerden, hem de insanlardan olduğunu dikkat çeker. “Hannas, kirpi gibi kah başını çıkaran, kâh büzülen anlamındadır. Şeytanın kalbe saldırması buna benzemektedir.” (3)
“Şeytan, insanları aldatmak için Cenab-ı Haktan bir takım tuzaklar ister. Kendisine altın, gümüş, at, yiyecek-içecek, elbise, şarap ve çalgı gibi şeyler verilir. Bunlardan o derece hoşlanmaz. Fakat kadın da verilince, şeytan sevincinden ellerini çırpıp oynamaya başlar.” (4)
Üstteki ifadeler “insanlara, kadınlar, oğullar, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüş, salma atlar, sağmal hayvanlar ve ekinlere karşı şehevat süslü kılındı” (Al-i imran suresi, 14) ayetinin bir cihetle tefsîridir. Yani, insan bunlara karşı son derece düşkün bir tabiatta yaratılmıştır. insanın en çetin imtihanları, bunlarla olmaktadır.
Şeytan, kendisine verilen imkanlarla insanları avlamaya çalışır. “O, kuşu aldatıp tutmak için ıslık çalan avcıya benzer. Kuş gibi öter. Kuş, hemcinsi zannederek, havadan iner, tuzağa tutulur.” (5)
“Dünyada yüzbinlerce tuzak ve dane vardır. Biz ise, aç ve harîs kuşlar gibiyiz” (6)
Nefis ise, şeytanın insandaki sözcüsü durumundadır. Nefis, şeytandan gelen telkinlere hassas bir alıcıdır.
Mevlanâ’nın sözleri doğrultusunda, nefse şu şekilde bakabiliriz:
Nefis, bütün kötülüklerin anasıdır. Mevlâna, bunu şöyle bir temsille anlatır:
“Biri annesini öldürür. ‘Niye anneni öldürdün?’ derler. ‘Zina yapıyordu’ cevabını verir. ‘Anneni öldüreceğine adamı öldürseydin’ dediklerinde şöyle der: ‘Her gün bir adam mı öldürmeliydim?’
“Ey insan! O kötü tabiatlı ana senin nefsindir ki, onun fesadı her tarafa yayılmıştır...” (7)
“Nefis bir sihirbazdır. Onun vesveselerinde gizli bir sihir vardır.”
Bu mahiyetteki nefis, eğer dizginine sahip olunsa, insanın en büyük yardımcılarından biri olur. Şüphesiz bu, o kadar kolay bir şey değildir.
insan, nefsi ve cibillliyeti itibariyle peşin lezzetlere mübteladır. “Onlar, dünya hayatını ahirete tercîh ederler” (ibrahim suresi, 3) ayetinin ifade ettiği gibi, “varsa da yoksa da dünya” der. Bu, “kırılmaya mahkum cam şişelerini, baki elmaslara tercîh etmek” (20) gibi bir divaneliktir. Mevlâna, insanın bu gafletini şöyle belirtir:
“Çocuk gibi her an elindeki inciyi satıp, yerine ceviz almaktasın.”
kâinattaki şerlerin, zararların, belelaların ve şeytanların ve zararlıların yaratılması ve icadları, şer ve çirkin değildir; çünki çok mühim neticeler için yaratılmışlardır. Meselâ: Melekelere şeytanlar musallat olmadıkları için, ilerlemleri yoktur; makamları sabittir, değişmez. Keza, hayvanların dahi, şeytanlar musallat olmadıkları için, mertebeleri sabittir, noksandır. insanlık aleminde ise ilerleme mertebeleri ve alçalma mertebeleri sonsuzdur. Nemrudlardan, firavunlardan tut, tâ evliya ve peygamberlere kadar gayet uzun bir ilerleme mesafesi var.
işte kömür gibi olan alçak ruhları, elmas gibi olan yüksek ruhlardan ayırmak için, şeytanların yaratılmasıyla ve imtihan açılmasıyla ve peygamber gönderilmesiyle, bir imtihan meydanı ve tecrübe ve cihad ve müsabaka açılmış. Eğer cihat ve müsabaka olmasaydı, insanilığın ruhundaki elmas ve kömür hükmünde olan kabiliyetler, beraber kalacaktı. En yüksek mertebedeki Ebu Bekr-i Sıddık'ın ruhu, en alçaktaki Ebu Cehl'in ruhuyla bir seviyede kalacaktı. Demek şeytan ve şerlerin yaratılması, bu büyük neticeye baktığı için icadları şer değil, çirkin değil; belki sû-i istimal etmekten gelen şerler, çirkinlikler, insana aittir; icad-ı ilahîye ait değildir.
izin vermiyor ama karışmıyorda. Çünkü sonra o kişinin cezasını kendi verecek. iyi güzel ama o çocuğun çektiği acı hafifleyecek mi? Unutulacak mı? Sonradan gelen cezayı kim ne yapsın. Adalet anlık bir durumdur. O an lazımdır. idamdan sonra af gelmiş. Gelirse ekime gelmezse........
Peki, o halde Allah bu kötülerin cezasını neden vermemektedir ve zulme uğrayıp öldürülen masumun ne günahı vardır?
işte bu sorunun cevabı; bizim ilahi adalet anlayışını anlamaya çalışırken; zaman kavramını, faniliği ve ebediyeti gerçekten ne kadar idrak ettiğimizi ve bilincimize yerleştirerek bunlarla düşünmeyi başardığımızı da ortaya çıkaracaktır. Çünkü inanan bir insan bilir ki; yeryüzünde tabiri caizse Allah’ın adaletinden yüzde biri hüküm sürmekte, doksan dokuz adaletiyse ahirette işlemek üzere beklemektedir. Zalimler; mahlukata yaptıkları zulmün cezasını; ahirette üstelik burada çekip ödeyeceklerinden çok daha çetin ve dehşetli bir şekilde ödeyecektir. Hatta, islam kültüründe aktarılan bir çok rivayet; dünya hayatında çok kötü bazı insanların yaptıkları kötülüklerin cezasını görmemelerinin nedeni olarak; Allah’ın bu kulları sevmediği için onlara bu dünyada hiç cezalarından bir şey çektirmediği, çünkü bunun ahiretteki cezalarını hafifleteceği; bu nedenle tüm dehşetiyle bedeli orada ödemeleri için onları oraya sakladığı şeklindedir.
- Eğer; Peygamberimizin (asv), dünya hayatını; bir ağacın altında birkaç saat gölgelenip yoluna devam edecek olan bir yolcunun geçirdiği vakte (Tirmîzî, Zühd, 44.) benzettiğini hatırlayacak olursak; işte sadece o birkaç saat için zulmedenin zulmünün cezasını görmemesi, yahut masum bir yolcunun sadece o kısacık süre içinde geçici bir acıya maruz kalmasının; bunun karşılığında onların ebedi sürecek hayatlarında kazanacakları mükafat yahut cezayla kıyaslandığında, adaletin yerine gelmesi anlamında insanın razı olacağı bir durum olduğu anlaşılacaktır.
Şu kısa, fani dünya hayatında çekilen sıkıntıların ve acıların, örneğin masum bir çocuğun yok yere gördüğü zulmün karşılığında; bu zulmün ebediyette sürecek cezasını da bu mağduriyetin kefaretini de bizzat Allah ödeyecektir.Ve belki de o masum yavrunun çektiği geçici sıkıntılar yüzünden Allah’ın ona hiçbir şey yapmasına gerek kalmadan ebediyette bağışlayacağı ilahi lütuflara boğulmuş hayat; bizim gibi o çocuğun yaşadığı sıkıntıyı çekmemiş çok daha rahat ve konforlu yaşamış olanların bir ömür boyu itaat ve ibadetle kazanmaya çalıştığı ebedi karşılıktan/mertebe ve dereceden daha yüksek olacaktır.
Gerçek şudur ki, Allah yarattığı hiçbir mahlukun hakkını zayi etmez. Ve bir Müslümanın eline diken battığında buna mukabil sırf canı yandığı için Allah’ın bunun ya günahına kefaret yahut sevap olarak hanesine işlediğini müjdeleyen hadisi de hatırlarsak; elbette Allah, bu dünya hayatında sıkıntı çekmesine müsaade ettiği kullarının kefaretini de kendisi ödeyecektir. Ve o ebedi hayatımızın sonsuza kadar nasıl süreceğinin belirleneceği o gün geldiğinde; hiç şüphe yok ki kimsenin hakkı kimseye geçmeyecek; zerre kadar iyilik ya da kötülük de zayi edilmeyecektir.
Dünya hayatı imtihan alanı olduğu için; Allah insanların kötülük ve zulümde bulunmalarına izin vermektedir. Savaşlar, tecavüzler, katillikler gibi yukarıdaki örnek de; Allah’ın insanların cüzi iradesine müdahale etmediği için gerçekleşmesine izin verdiği, ancak kötülükte bulunanlara çok ağır bir şekilde bedelini ödeteceği ve mağdur olanlara da razı olacakları ebedi karşılığı vereceği bir durumdur.
Şiddet gören masum yavrunun, yaşadığı bu zulüm, hayatının ileriki safhalarındaki bir çok günahlarına kefaret olabilecektir. Ve manen, yaşadığı bu mağduriyetten dolayı Allah onun dünya hayatındaki iyilikleriyle kötülükleri; ondan çok da rahat koşullarda yaşayanların aynı iyilik ve kötülükleri gibi değerlendirmeyecek, onun psikolojisi ve yaşadıkları göz önüne alınarak; belki ahirette hesap günü geldiğinde “Ben ne yaptım da bu kadar büyük mükafata ve yüksek derecelere layık görüldüm.” diye şaşıracağı lütuflara dönüştürülerek karşılığı verilecektir. Elbette şu kısa hayatta daha çileli bir hayat sürüp; ebediyette sonsuza kadar sürecek bir hayatta büyük lütuflara nail olmak; yaşanan mağduriyetin kefareti olacaktır. Unutulmamalıdır ki, tüm bu söylediklerimiz; yaşadığı mağduriyetin perdesi arkasına saklanıp başkalarının duygularını suistimal etmeyen, geçmişte yaşadığı sıkıntılarını gelecekte başkalarına zulme dönüştürmeyen ve iyi bir insan olarak yaşamını sürdürmeye çalışanlar için geçerli olacaktır.
Din denen olguyu bu kadar basit düşünen, tanrı diye hayal ettiği şey her şeye müdahale eden, şimşek çaktıran zeus tarzı olan insanlar dine inanmasın zaten. Siz inanmayın kardeşim. Rica ediyorum bak. Sorgulamayın da.
tanrı evrene karışmıyor sınav bozulmasın diye olayı tamamen dinlerin kendi uydurduğu ve kendi inandıkları palavradır. lut kavmi mesela kuranda geçer ve tanrı onlara karışmıştır, sebebi ise eşcinselliğin yaygınlaşması olarak gösteriliyor. sebebi her ne olursa olsun tanrının dünyaya karışmadığı safsatası( dindarlar açısından bakıyorum deistler olayın dışındadır) yalan olmuş oluyor.
ayrıca iyi bir mimardan yamuk bina çıkmayacağı gibi eğer bir tanrı varsa( ki ben olmadığı kanısındayım) ve bunun sonsuz merhameti de varsa var ettiklerinden kötülük çıkmaz.
Küçük bi çocuğun tecavüze uğraması bi insanın tecavüze uğraması bunlar acı doluv tramvatik şeyler ve daha bunun gibi dolu acı olay var bunlardan allahı sorumlu tutmak şuursuzluktur başta insan iradesinin farkında olmalı ister müslüman olsun ister hiçbir şeye inanmasın irade kabul edilmesi zorunlu bir şey bunu sadece kendinizle münakaşa eder bile anlayabilirsiniz bu düşünceyle devam edilirse savaş oluyor insanlar ölüyor allah nasıl izin verir çocuklar kanser oluyor ölüyor allah nasıl izin verir şu insan kusursuz diğer insanın engeli var allah nasıl izin veriyor gibi saçma sapan sorularla karşılaşılır sonuçta acılar kıyaslanamaz herkes her yaşanmışlığı farklı atlatır veya atlatamaz emin olun herkesin hayatında bi sınav var belki bazısınınki çok çok daha zor bu dünyada adalet olmasa da herkesin en sonunda hakettiği halde olacağına inanıyorum.
"Tanrı ol deyince oldurabilir. Bizi sınamaya ihtiyacı yoktur,"
Bak bu kafa geleneksel inancın ürünü.
Gelenekçiler tanrının bilgeliğini, öğrenememezliğe indirgediler. ilim sahibi olmanın sonsuz kombinasyonlu yeni bilgilere açık olmaktan harici sandılar.
Oysa eğer tanrıya sadece herşeyi bilen demek yerine sonsuz ilim sahibi olmanın ne demek olduğunu, kudretini, gücünü, hatta korkunçluğunu anlamış olsaydık daha iyi olurdu. Ama bunun yerine onun en çabuk yada en gizli şeyleri ilk bilen olmasının bir noksanlık, eksiklik, güçsüzlük olduğu vurgulandı. Bilhassa tam tersi ve gücünün ürperticiliğini gösterir aslında.
Tanrı eğer imtihan ediyorsa, imtihan ediyordur ve onun insandan daha üstün olanı yaratmaya gücü yettiği, bunun önünün açık olduğu manasına gelir.
Gelelim pedofili, tecavüz yada en basitinden hırsızlık yada adam öldürme (savaş vs.) durumlarına. Arkadaşlar lütfen, bunlar ilkokul seviyesi tartışmalar. Hiç girmeyelim. Zaten yukarıdakilerden sonra gerekte olmamalı.
teistlere bıçak gibi bir soru. Bu soruya soruyla alakasız saçma yerlerden ayet, hadis kopyala yapıştırı yapmadan mantıklı şekilde açıklama yapabilen ve nefs, sınav kelimelerini kullanmadan anlatan teist varsa ben de teist olurum bir gün. Bu soru o kadar kilit bir soru benim için. Çünkü Supernatural bir güce inanmak insan için zor değil. ihtimaller zayıf da olsa kabul edebilirim.
Ama çocuklara tecavüz ettiren, hayvanların birbirlerini parçalamasına izin veren, cinayetlere susan, güçlüyü yaşatıp zayıfı eleyen, adalet sağlamayan, hasta sadist ruhlu bir tanrıya iyi bir tanrıymış tapınamam. Aklı ve vicdanı olan kimse de tapınamaz.
Asıl sorgulanması gereken bu başlığı açanın yaşamasına neden izin verdiği olmalı. Bence ikisinin de cevabı aynı. ibret alın diye... Yüzyıllar geçse de ibret almayı öğrenememiştir insanoğlu. Şimdiki gibi.
Dünya iyilik ve kötülük üzerine kurulmuştur. ilk cinayet olan habil ve kabil olayını çoğu kişi bilir. Bu olaydan sonra iyi ve kötü vardır dediğim gibi.
Dangalaklık edipte allah niye böyle bir şeye izin verir demeyin. Çünkü kaç milyar yıl önce izin vermiş zaten.
Sapkınlıkları yüzünden helak edilen kavimler var. Kur'an,ı kerim de bildiriyor. inançsız biri değilim yanlış anlaşılmasın ancak hala tüm bunlar bir sınavsa sanırım sınavı kaybetmek üzereyim. Zira çocuklar, hayvanlar bu sınavda ne arıyor.
Hayrida serride yaratan allah'tir
Kul bir hayir murad eder allah o hayri yaratir
Kul serri murad eder allah o serri yaratir
Hayrin islenmesinde rizasi vardir
Serrin islenmesinde rizasi yoktur
Herkes ahirette yaptiginin karsiligini alacaktir.
Kul eylemi kendi murat ettigi icin savunma imkani olmayacaktir.
Olay budur.
iblis'in kendine kullar edinme çabalarını gösteren eylemlerin genel örnekleridir.
iblis, insanın kanına karışabilen, kalbine, aklına sürekli vesvese veren bir varlık olduğunu kabul edersek, alkol, zina, suç vb. gibi işlevleri insanlara yaptırmak, gönderilen peygamberi inkar etmek, yaratıcı hakkında vesveseler vermek, varlığını sorgulatmak onun işi olduğu için, buna inanan, uyan, rağbet gösteren herkesin girebileceği bir yoldur.
bu durum tüm dünya genelinde böyle olmakla birlikte, hatayı yapan insanların hataları, yaratıcıya mâl edilmemelidir. iblis'e uyan, onun mantığını kabul etmişlere durumu açıklamak fayda sağlamayacaktır.
big bang'e inanan, darvin'in muz vermesini bekleyenlere söylenecek birşey yok. hindistan'da da inekleri kutsal sayanlar var, biz insanlara bir kitap, bir peygamber gönderilmiş, isteyen inanır, mümkün olduğunca uymaya özen gösterir, inanmayan istediği gibi yaşar.
modern satanizm'in inanışı da o'dur. "Şeytan Tanrı'nın buyruğuna girmeyi reddettiği ve Adem (A.s)'a secde etmediği için Cennetten kovulmuştur" denir. isyan gurur verici birşey gibi gösterilir. Kitle etkileme teknikleri ile yüzyıllardır etkilenmiş beyinlerin böyle düşünmesi de normaldir.
Açıkca belirtilmiştir ki; Şeytan insanın ayan beyan, apaçık düşmanıdır...
"Dostuna yakın ol, düşmanına daha da yakın" diyen Çin'in atalarından birinin sözüne meyil verecekseniz sizi tutan yok.
Aşık olduğun insan sana ne kadar mükemmel geliyorsa, ne kadar güzel ve kusursuz görebiliyorsan o kadar gerçek... O insan'ın yaradılışını bir düşün...
düşün ki; bir canlı dünyaya geliyor, her geçen zaman da büyüyor, derisi genleşiyor, kemikleri büyüyor, şekilleniyor, konuşuyor, düşünüyor ve karar veriyor. kendi dünyaya bir can getiriyor, onu besleyip büyütüyor.
bir de bir hayvan düşün; bir köpek mesela, gebe kalıyor, yavruları oluyor, doğum yapıyor, doğan yavrunun üzerindeki plesentayı yiyip yutuyor, yavrusunun ağzını, yüzünü yalayıp, yavrunun burun deliklerini açıyor, nefes alıp-vermesini sağlıyor.
insana doğum konusunda insan yardım ediyorken, bebegini nasıl büyüteceği öğretiliyorken, bir hayvana bu muameleyi öğreten kimdir?
hangi kitap da okumuştur? hangi insan bununla ilgili eğitim vermiştir? hangi tube'nin videoların da görmüştür?
bu basit bir örnektir. buna da bilimsel bir açıklama getireceksen, ota b.oka tespit koyan isveç bilim adamlarından alıntı yapabilirsin.
birşeyi eleştirip, beğenmemek ya da inanmamak için o şey hakkın da bilgi sahibi olmak lazım, alın kitabı okuyun, sarmazsa o zaman "bana göre değil" diyebil...
pedofili'ye gelince, kesinlikle insanlık dışı bir durumdur.
şeytan(iblis) kıyamet kopana kadar yaşayacaktır, bu zamana kadar kendine yandaşlar edinip, insan şeytanları ile o zamana kadar hüküm sürmeye çalışacaktır, şeytancılara acı haber ahirette bildirilecek ve şeytan'da kendi yaratıcısına şöyle diyecek;
"Allah'ım benim kimseye birşey yaptırmaya hükmüm yoktur, ben onlara vesvese verdim, onlar bu yolu tercih ettiler. ben başka bir yol sundum, onlar onu seçtiler" diyecektir. onun sonu bellidir, sizinki de onun yanında olmalı, kabir'e girildiğinde kıyamete kadar geçecek sürede neye inanıp inanmayacağınıza karar vermek için epeyce geç kalmış olacaksınız.
birine zarar vermeden ya da onu üzmeden geceleri rahat uyumanızı sağlayan bir vicdan vardır ya hani, inananlar her gece öyle uyuyor.
siz inanmayanlar de bu şekilde rahat uyuyabiliyorsanız nealâ...
pedofili'ye gelince, kesinlikle insanlık dışı bir durum, bebegin elbette bir günahı yok, bunu faaliyete dönüştürenin vay haline...
aslında soru afrika'da çocuklar neden ölüyor sorusu ile aynı. sadece insanların duygusal tepkilerine hitap edecek beşinci sınıf bir propaganda oluşturulması bakımından tanrı ile pedofili aynı cümle içinde kullanılmış; o kadar. zaten kafirlerden demagojiden başka bir şey de göremiyoruz. buradaki kâfirlerin tepkileri de tamamen duygusal. o yüzden ateistlerin muhteşem(!) argümanı olan afrika'da çocuklar neden ölüyor sorusu ile aynı cevabı vereceğim.
dünya'da kötülük olmayacağını kimse iddia etmedi. burası her istediğiniz gerçekleşeceği, hiçbir zaman rahatınızın bozulmayacağı, herkesin sizi memnun edeceği bir yer değil. burası cennet değil. afrika'da insanların ölmesini istemeyen de allah'ın emrettiği üzere gider oraya gıda-su yardımında bulunur. yattığınız yerden dünya'nın düzelmesini beklemeyin.
allah'ın bu dünya'da insanları rahat ettirmek gibi bir görevi yoktur. peygamberler dahi en büyük acıları çekmişken siz kimsiniz?
tabi her şeyden önce, süper sorgulayıcı, süper zeki kâfirlere şu soruyu sormamız gerekiyor:
pedofili neden kötüdür?
nekrofili neden kötüdür?
ensest neden kötüdür?
tecavüz neden kötüdür?
insan öldürmek neden kötüdür?
hırsızlık neden kötüdür?
kâfirlerin kötülükten bahsederek müslümanlara argüman çıkarabilmesi için evvela kendi inançlarına göre iyiliği/kötülüğü tutarlı bir şekilde temellendirmesi gerek. bir kâfirin dünya'da var olan kötülüğü delil göstererek kendi inancını temellendirmeye çalışması çelişkidir.
ateist inanca göre yukarıda saydığım olayların hiçbiri kötü değildir; hepsi doğaldır.
o yüzden her şeyden önce kâfirlerin "neden kötülük oluyor" sorusunu sorarken içine düştükleri çelişkiyi fark etmeleri gerekir.
fıtrata aykırıdır demek tanrı'nın yaratmasına aykırıdır demenin arapçası olsa gerek.
sübyancılık vb. olması iyi bir tanrı'nın var olma olasılığını yok eder, varsa bile kötü bir tanrı'dır.