ona götüren işaretler vardır. kesin olarak gözle görmüyor ve dokunmuyoruz ama bu olmadığı anlamına gelmez. olduğu anlamına da gelmez. olduğu diğer teze göre bir iki tık öndedir. çünkü evrenin şifresi henüz çözülebilmiş değil. şahsen bu kadar şeyin tesadüf olması çok ütopik bir yaklaşımdır.
bir gün birisi çıkıpta,kainatta yaratılmış varlıkları hiç kullanmadan, kainatta daha önce hiç olmamış bir şey yaratırsa, ozaman bu başlık bi mana kazanacaktır.
"inanmak"; zaten kesin olmayan bir olguya karşı duyulan histir.
kesin olana karşı inanmak değil, "bilmek" gelişir.
bir şey kesinse onu bilirsiniz, bir şey kesin değilse ona inanırsınız.
tanrının varlığı kesin değildir; dolayısıyla bilinemez, yalnızca inanılabilir.
tüm kavramları, tüm yargıları kesin bir çizgiye oturtmak diye birşey yoktur. uzun zaman önce atomu çözdüğünü iddia eden hatta onu parçalayan, neredeyse her post-modern bilimsel çalışmanın ve icadın içine sokan bilim bugün atomun aslında bildikleri gibi olmadığını düşünüyor. kuantum fiziği diye ortaya atılan teoriler bütünü eğer ki ispatlanabilirse newton'un birinci kanunundan itibaren bütün fizik kurallarının değişeceği söyleniyor. buradan gelmek istediğim nokta kanun veya kesin diye bir şeyin olmadığıdır. tüm bu durumların çok daha haricinde tanrının kesin olduğunu, örneğin bugün hala saf inananların zannettiği gibi mucizeler gösterdiğini, şeyhlerle, şıhlarla, türbelerle maddesel kazançlar elde edilebilindiği düşünün; imanın bir anlamı kalır mı? biraz daha abartırsak bir peygamberin çıkıpta tüm dünyanın gözleri önünde güneşi söndürdüğünü hayal edin, herkes tanrıya inanacak onun emirlerini yerine getirecektir. iman etmenin bir değeri kalmayacağı gibi tabi cehennemde boş kalacaktır. bütün bu varsayımları tanrının varlığı üzerinden yaptığımızı göz önünde bulundurursak eğer tanrı varsa tabi ki gizli olacaktır, kesin olmayacaktır. ha eğer yoksa sen sağ ben selamet.
tanrının varlığı kesin olsa, imanın bir manasının kalmayacağını gerçekten göremiyor musunuz?
ispat için örnek olarak kainatın kusursuzluğu verilemeyecek olan önermedir zira her an binlerce olasılık sonucu olay gerçekleştirmekte ve bunlar sonuçta ya yok olmakta yada etkileşimli şekilde bir dengeye oturmaktadırlar. her şey farklı bile gelişseydi yine de ortada bir denge, bir durum olacaktı ki paralel evren teorilerine göre bunalardan sonsuz sayıda olabilir de olmayabilir de. şu an bu kusursuzluğa şahit olmamızın tek nedeni insanın varlığına müsade eden bu durumun gerçekleşme olasılığının olma ihtimalinin varolmasıdır o kadar.
insanlığın ortaya çıkışından günümüze değin tartışılan, yine de tatmin edici bir yanıta ulaşamayan ve hiçbir zaman da ulaşamayacak olan önermedir. zira öldükten sonra geri dönen, cennet-cehennemi başkalarına anlatabilecek şansı olan ve/veya tersi bir düşünceyle evrenin ilk oluştuğu zamana giden hiç kimse olmadığından dolayı bu önerme, hep muamma olarak kalacaktır. inanan ve inanmayan kesimin birbirlerine sunduğu argümanlar çoğunlukla özünde aynıdır fakat iki taraf da bu argümanlara kendi bakış açılarıyla baktıkları için, aralarındaki anlaşmazlıkların daimi olacağı kuşkusuzdur. örnek olarak; inanan kesim, evrenin-dünyanın mükemmel bir düzen içinde bulunduğunu, insan odaklı bir kainat olduğunu ve bunun bir tesadüf olamayacağını söyler. inanmayan kesim ise * yine aynı evreni ve dünyayı aynı gözle görür fakat dediği farklıdır, şöyle ki; "bu düzenin mükemmel olmayan da bir çok kısmı vardır, ayrıca biz insanlar ve diğer canlılar, bu düzen (evren-dünya) ne şekilde oluşup gelişme gösterdiyse asıl biz ona uyum sağladık. düzen başka bir biçimde gelişseydi biz de koşut bir biçimde ona göre şekillenecektik (belki de hiç olmayacaktık). Yani düzen bize uymuyor, biz düzene uyuyoruz." ayrıca başlıkta "tanrının yokluğunun kesin olması" denmemiş, "tanrının varlığının kesin olmaması" denerek kesin bir yargıya hali hazırda varılmadığı vurgulanmıştır. sözün özü, yukarıda belirttiğim sebeplerden ötürü bu tartışma hiçbir zaman bitmeyecektir. herkesin mantığı özneldir ve kendine göre doğrudur.
varlığına inanmak istiyorsanız var olduğu, yokluğuna inanmak istiyorsanız var olmadığı bir gerçektir. nereye çekersen oraya giden bir konudur. ama benim şahsi fikrim olmadığı yönündedir.
Kalp gözü açık olan her insanın görebileceği, kusursuz yaratılmış bir kainat vardır, bunu görebilen her kisi Allah'ın varlığını kendine kanıtlamıştır zaten.
allah'ın varlığını allah'ın kelamıyla açıklayınca bir şey yazamıyor olup tanrılı başlıklara ayet girmiş olursun. kıçımızdan uyduruyor değiliz. haa şimdi sen buna karşılık onun allah'ın kelamı olduğunu nereden biliyorsun? dersin ama. bu kısır döngü içinde sana mutluluklar o zaman. inanırsın ya da inanmazsın senin bileceğin iş. ne allah'ın sana varlığını ispata ihtiyacı var ne de ona inanların. ama olurda varlığını kabul etmek zorunda kalırsan dikkat et çok geç olmasın.
doğru olan önermedir. ayetten örnek verenlere de şöyle bir düşünmelerini tavsiye ediyorum.
tamam ay, güneş, kainat, muazzam bir düzen mevcut. bunları allah'ın yarattığını da savunabilirsin ancak ''kesinlikle allah yaratmıştır bunları'' diyemezsin. desen bile hiç bir şekilde kanıtlayamazsın. bu tamamen iman meselesi. sen her şeyi allah'ın yarattğına inanır ve iman edersin ama kanıtlayamazsın.
zaten allah ortaya çıkıp ''ben burdayım, gerçeğim'' deseydi herkes inanacağı için, inananla inanmayan arasında bir fark kalmayacaktı...
yukarda bulutların üzerinde devamlı bizleri seyreden, beyazlar içinde, beyaz sakallı bir olgudan bahsediyorsak; bahsettiğimiz olgu tanrıdır. onun varlığını tartışmak veya düşünmek beyin işidir. Allah her yerdedir, bizlere şah damarımızdan daha yakındır. Eğer kabullenmek konusunda kendine söz geçireyemen varsa teslimiyet diye bir şey olduğunu hatırlatmak gerekir.