bir zamanlar fakirlerin gerçekleri şarkı şiir olurdu, perihan abla, bizimkiler dizi olurdu; şimdilerde boğaz kıyısındaki yalıların.
bir zamanlar fakir, bizlerin derdine derman aranırdı... şimdilerde behlül, bihter'lerin..aşk_ı memnu'ların derdi geriyor bizi.
acaba biz de brezilya mı oluyoruz ne?
başımızdaki başbakan fakir edebiyatından gelip zengin edebiyatına mı alıştırdı bizi ne?
usta çırak diyince aklıma hep tokat gelir nedense ama bununla birlikte çırağın ustaya olan saygısı da gelir...
öğrenme isteği gelir. merakla izlemesi çırağın ustasını...
cem karaca'nın, özellikle "kalktı hilal kaşları, sordu 'kim bu serseri?'" sözleriyle insanı bitiren, müziğiyle, sözleriyle coşturan söylemesi süper zevkli şarkısı.
kendisine yakıştırılan tüm iyi nitelikleri hak ettiğinin ufak bir kanıtı.
bayılmaktayım.
'işçisin sen işçi kal giy dedi tulumları' kısmı insanı adeta parçalayan şarkıdır. cem karaca'dan dinleyince bende uzun bir roman etkisi bırakan şaheserdir.
cem karacanın bir hikayeyi anlattığı mükemmel şarkısıdır. sesiyle, yorumuyla, müziğiyle mükemmel bir şarkı. cem karaca'dan sonra en güzel oğlu söylemiştir. ama hiç kimse cem karaca gibi söyleyemez.
cem karacanın süper ötesi şarkılarındandır. bazen kendimi tamirci çırağı gibi hissetmeme bile yol açar. işçisin sen işçi kal sözüde unutulmaz sözler arasına girer.
bir de eski ülkücülerden duyduğuma göre "ustam seslendi uzaktan; oğlum al takımları" kısmı ile epey dalga geçilirmiş.
malum, cem karaca o dönemler sosyalist kesimdendi.
sömürünün kol gezdiği,gelir dağılımındaki adaletsizliğin arşa yükseldiği bir ülkede helede böyle bir şarkı varken sınıf sorununa kafa yormamak, sol değerlere ilgi duymamak nasıl bir öküzlüktür.