efendim, öyle böyle değildir. neredeyse patlayacak gibi olmuşsunuzdur. artık ne yapıp edip sıçmanız lazımdır. eve gelirken yolda kendinizi zar zor zaptetmişsinizdir. apartmanın merdivenlerini güç bela çıkar, paytak paytak yürüyerek tuvalete gelirsiniz. başta gelen osuruk sesi, şiddetli bir sıçışın adeta habercisidir**. şiddeti gittikçe azalan osuruk sesleriyle tadını çıkara çıkara sıçarken birden telefon çalar. o da nesi? arayan daha birkaç gün önce yazdığınız hatun. hani uğruna soğuk soğuk biralar içip, üşütüp hasta olduğunuz*. size yarın beraber takılalım mı diye sorar**. içinizden "o kadar yazdım ama sonunda değmiş" dersiniz. hemen sazan gibi atlar teklifi kabul edersiniz. bu arada sıçış da biter. mutlu mesut bir şekilde tuvaletin ışığını kapatırken birden kafanıza birşeyler dank eder. yarın 14 şubattır. ee hatun da tek başına geçirmek istemeyecektir. sonra kızımız arkadaşlarına ne anlatsın?
( telefonun melodisi dıp dıp çıs çıs dırı dırı...)
+ alo yine mi sen burhan.
- lütfen dinle seninle mutluluğu yeniden tarif edebiliriz.
+ ben şu an mutluluğu yaşıyoaaaaaahhh burhannn.
- ama ben gelecek diyorum yarınlar diyorum mutluluk sandığından çok daha farklı bir lezzettir belki.
+ ben şu an geleceğimize dair *,daha uygun bir zamanda ararsan belllllkiaaoohhhh.
(çotonk)